Devlet derken; tüm kurumlara hükmeden görünmeyenlere, her
şeyin yönünü belirleyenlere, istediğini istediği yere koyan ve böylece her
yerde borusunu öttürenlere, istediği kötülüğü örtüp istediği kötülüğü açık
edenlere, istediğini istediğiyle dost yapıp istediğiyle düşman yapanlara, asıl
suçluları temiz gösterip suçsuz olanları kirli gösterenlere, konjonktüre göre
eylemler ortaya koyup dengeyi koruyanlara, kimin nerede ve hangi konumda
olacağını tayin edenlere diyorum ve onlara sesleniyorum. Çünkü bu ülkede her
şeyi dibine kadar yaşayanlar onlardır ve iplerin ellerinden çıkmasını da asla
istemezler kanımca, öyleyse uyarıları dikkate almak zorundadırlar. Ve onlardır
ki, kuvvetle muhtemel köklü ailelerin uzantıları olanlardır. Ki, bu devlete
egemen olanların da bu ailelerin olduklarına inanıyorum. Hiçbir kurumla,
yapıyla ve o kurumların, yapıların sorumluluğunu deruhte etmiş ve dahi
egemenlerin güdümünde olan şahıslarla ilgilenmiyorum. Zaten işim fikirlerle ve
düzenlerle. Gücüm yok, güçle de iş kotarmayı arzulayacak kadar aciz ve zavallı
değilim. İnsanlık için en ideal düzen ne ise onu bulma ve onu da fikren analiz
etme çabasındayım. Biliyorum ki, insan olanlara galip gelmek ikna yoluyladır,
icbar yöntemiyle değil. Umarım anlaşılmıştır mevzu. Anlamak, önüne konulmuş
barikatları aşmaktır ve hiçbir şeyin zevahirdeki gibi olmadığını fehmetmektir.
Retorik ve realite arasındaki uyumsuzluğun farkında olmaktır. Yani birileri
çıkıpta bize mi diyorsun yahut birilerinin birileri çıkıpta bizimkilere mi
diyorsun demesin alıkça, bönce. Bu tür malları, alıkları, bönleri, sefilleri,
lümpenleri dikkate bile almam. Zaten hayatım boyunca işim de, kafası olanlarla,
kafasına güvenenlerle ve o kafayı kullananlarla olmuştur. Zira yapılarla,
kurumlarla, politikayla, gücüne ve servetine güvenen yaratıklarla uğraşacak
kadar zavallı değilim, zaten bu tür şeyleri ve bu şeylerle alakadar olanları
önemsemiyorum da, zira tüm bunlar da bir yerde kukla ve piyondurlar. Tüm
olgulara ve olaylara daha üst perdeden bakıyorum. Geçelim! Ya devlet; senin gölgende
mutlu ve mesut olarak yaşamam gerekirken, senin gölgende kendi gölgemden
korkuyorum. Yemin ediyorum çok korkuyorum. Oysa düşmanın değilim, tek bir
yanlışımı bile bulamazsın didik didik etsen bile. Ama en küçük hatanı yüzüne
söylemekten hatta seni övmekten bile korkuyorum. Öyle ki, kendi kendime
konuşmaktan bile korkuyorum. Gölgesinden korkanların devleti ve ülkesi olmak
nasıl bir duygudur? Bilmiyor musun ki; korku insanı ağır ağır öldürür ve
korkunun öldürdükleriyle birlikte o korku fırtınasını estirenleri de öldürür
zamanla. Bundan gurur duyabiliyor musun? Niye evlatlarını harcıyorsun? Niye
onlarla uğraşıyorsun? Sen devletsin be, niye kendini bu kadar aciz ve zavallı
duruma sokuyorsun? Taş yerinde ağırdır bilmez misin? Sen Tanrı değilsin be. Bunu
ne vakit anlayacaksın ve yaşattıkça yaşayabileceğini kavrayacaksın? Ekstra
yanlış eylemlerde bulunuyorsun. Niye güçsüz, sıradan, sana çelme bile
takamayacak olanlara hayatı zehir ediyorsun? Bir devlet, kendi evlatlarını yer
mi? Bir devlet, evlatları ne kadar acı çekerse o kadar mutlu olur mu? Oysa
mutlu ettiğin kadar huzur içinde var olabilirsin. Adil olduğun kadar güçlü
olabilirsin. Bunu bilmeyecek derecede alık olamazsın herhalde? Suçladığın ama
her türlü tetkikin neticesinde bembeyaz bir sayfa gibi olduğu anlaşılan ve
yeniden itibarı iade edilenlerin nahak yere suçlandıkları durumlarıyla ilgili
olarak onlar üzerinde hayâsızca, namussuzca, onursuzca, şerefsizce baskı
uygulanmasına yol veriyorsun, ‘’bak iyi düşün ha’’ gibisinden üstü örtülü
iğrenç tehditleri zımnen tensip edip, bunu yapan insan görünümlü yaratıklara
onay veriyorsun. Böyle yaparak, o insanları zımnen tehdit ediyorlar ve onlara
istedikleri gibi davranıp, istediklerini yaptırmaya çalışıyorlar. Bu ne şedit
bir zulümdür Tanrı aşkına? İnsanlar bu dünyaya ekstra acı çekmeye mi doğdular,
zaten varoluşun acısı her an taptaze iken? İnsanlar hayalleri kadar vardırlar
ve umut edebildikleri kadar yaşamak sevincini duyumsayabilirler. Hayal
kuramayan ve umudu tükenmiş insanlardan mutluluk duyduğunu sanmıyorum. Zira
böylesi bir şey, senin mevcudiyetini de tehdit ve tehlike altında bırakmaz mı?
İnsanlarının mutluluğundan değil acılarından mutlu oluyorsun sanki. Gece
yattığında yastığa başını huzur içinde koyamayan insanlarının varlığından
gerçekten memnun musun? Niye böyle yapıyorsun? Niye herkesi eşit görüp herkese
hesap sormuyorsun hesap sorman gereken bir durum olduğunda? Kodaman itlerden mi
korkuyorsun, çekiniyorsun? İlla insanlar birbirlerine düşman olurlarsa mı güçlü
olacağını düşünüyorsun? Niye adil paylaşımdan yana tavır almıyorsun mesela?
Birilerinin aç kalıp sana kulluk yapmasını mı istiyorsun zımnen? Hem payidar
olmak arzusunu taşımak hem payidar olunabilecek durumların çok uzağında olmak
nasıl bir paradokstur? Bekanı düşünüyorsan bekanı baki kılacak eylemler de
bulunmalısın, bulunmuyorsan riyakârlık etmemelisin. Niçin, insanlarını, sessiz
bir çaresizlik içinde yaşamaya mahkum ediyorsun? Niçin, insanlarının kendileri
olmalarına fırsat tanımıyorsun? Niçin, kahir ekseriyetin hakkını çalanlardan
hesap sormuyor ve çalınanları geri alıp hak sahiplerine teslim etmiyorsun?
Devlet olmak, tüm bu durumlarda adilce ve acımasızca muktezasını ifa etmek
değil midir? Bunları yapamıyorsan yahut yapmıyorsan nasıl devletsin ve nasıl
devlet olabilirsin ki? Gölgende niçin insan olduğumu hissedemiyorum ve insanca
yaşayamıyorum? Oysa devletlik görevin, insanlarını insanca ve onurluca
yaşatmaktır. Herkesin gölgesinden korktuğu bir ülkede yaşamak nasıl bir
duygudur tarifini yapabilir misin evlatlarına ya da sorabilir misin? Realize
edilmesi kabil olan ama realize edilmesinin muhal kılındığı hayaller kuran
insanların devleti olmak nasıl bir şeydir lütfen izahını yapabilir misin? Niçin
senin nezdinde hep silahına, servetine ve kuvvetine güvenenler itibar sahibi
olurlarken, kafasına ve yüreğine güvenenlerin hiçbir itibarları, kıymet-i
harbiyeleri olmaz? Bunlardan hangi taraf seni yaşatır? Ya devlet! Lütfen, artık
gerçekten devlet ol ve gerçek adaleti bir an evvel sağla ve kucağına ağlayarak
doğanlar, kucağından gülerek ayrılsınlar, başka türlü ayrılmasınlar. Lütfen
gölgende insan olduğumuzu hissedelim ve bu hisle yaşayalım. Hayal kurabilelim,
umut edebilelim, korkuyu yenelim. Bendeniz naçizane sözümü söyledim, artık
ötesi senin bileceğin şey. Devlet; yaşattığı müddetçe yaşar, asla ve kata
unutma!
YAPMA BE DEVLET!...
Özgür DENİZ - 05.02.2021
Tarih: 05.02.2021
Okunma: 354
YORUMLAR
Yorumunuzu ekleyin.