Dün akşam, bir dükkândan alışveriş ettim, tam çıkıyordum, arkamdan bir nida geldi. Bana seslendiğini zannedip döndüm. Baktım, 40-45 yaşlarındaki dükkân sahibi, televizyona doğru bağırıyor. Ekranda Atv haberleri var, Kılıçdaroğlu’nu gösteriyor. “Rehineler”, “kurtarmak” gibi kelimeleri yakaladım. Dükkân sahibi esnaf, Kılıçdaroğlu’na sesleniyor: “Sen kurtarsaydın ya, onlar kurtarmadıysa sen kurtarsaydın ya”!
Esnafa gülümsedim, çıktım.
Çıktım ama ne çıkış!
O kapıdan aydınlanmış bir insan olarak çıktım!
Esnaf, ekrana doğru bağırırken zihnimde bir ampul yandı!
Tabii ya… Ben şimdiye kadar bunu nasıl görmemişim?
Muhalefetin, ana muhalefetin görevleri vardı. İktidar yapamıyorsa onlar yapmalıydı. İktidar kurtaramıyorsa onlar kurtarmalıydı!
Zihnimdeki aydınlanmadan dolayı içim içime sığmıyordu… Okumakta olduğunuz satırları yazacağım saati iple çekmeye başladım.
Ve bu sabah…
Hayatımın en keyifli köşe yazısını yazmak için oturdum:
Muhalefete muhalefet etmek… Muhalefeti eleştirmek!
Allah’ım, çok şükür bugünleri de gördüm ya, daha ne isterim!
Nezaketime cesaret kattım! Ama ne cesaret… Ne cüret! Yazdığım cüretkâr ve Cesur satırlara en başta kendim hayran kaldım. Eminim, değerli okuyucu da bu cesaret karşısında parmaklarını ısıracak, “vay canına” diyecektir… “Vay canına”… “Aşk olsun”, “aşk olsun” diyecektir.
“Okuyucu” diyorum, çünkü bu yazıyı yüzbinlerin okuyacağından eminim. Fakat kimse okumasa da dert değil. Zira bu satırları en başta kendim için yazıyorum. Kendi zevkim için! Muhalefeti eleştirme zevkini tatmak, o zevki damarlarımda, iliklerimde hissetmek için! Ve hissediyorum. Bu, büyük bir doyum hissi!
Artık, nezaketle ve cesaretle ve elbette zevkle verip-veriştirebilirim:
Kılıçdaroğlu, siz ne iş yaparsınız? Cak cak cak konuşmaktan başka!
Niye hiçbir şey yapmıyorsunuz?
Niye terörü bitmiyorsunuz?
Niye pahalılığı durdurmuyorsunuz?
Niye fukaralığı yok etmiyorsunuz?
Niye trafiği çözmüyor, kazaları önlemiyorsunuz?
Niye yargıyı hızlandırmıyorsunuz?
Niye sağlık ve eğitim meselesini halletmiyorsunuz?
Nihayet, esnaf kardeşimizin haklı olarak bağırdığı gibi, “rehineleri niye sen kurtarmadın”?
Kalemim şahlandı bir kere, âdeta koşuyor dört nala, durduramıyorum.
Salvolara devam:
Niye işsizliği çözmüyorsunuz?
Niye faizleri indirmiyorsunuz?
Niye kadına şiddeti ve cinayetleri önlemiyorsunuz?
Niye AB ve ABD’nin ve pek çok ülkenin uyguladığı vize meselesini çözmüyorsunuz?
Niye yasakları kaldırmıyor, memleketi özgürleştirmiyorsunuz!
Gerçi, özgürlükler olmasa bunları yazamazdım, değil mi?
Tamam, onu geri alıyorum. Yazma özgürlüğüm olduğunu kabul ediyorum!
Ben insaflı bir yazarım… İnsafla yazarım. Yazma özgürlüğümü sağlamış olduğunuz için teşekkür ederim. Bu teşekkürü de yağcılık-yalakalık gibi görmeyin. Asıl, yukarıda cüret ve cesaretle sorduğum suallerin cevaplarını verin!
O kadar!
Oh be! Hafifledim… Ne kadar güzelmiş muhalefeti eleştirmek… Ne kadar kolay ne kadar keyifli… Ne kadar zevkli!
İyi geldi valla…
İnsan bi rahatlıyor, bi rahatlıyor!
O kadar olur yani!
x x x
TAVSİYE