İNSANLIĞIN ÖZ-ELEŞTİRİSİ...73...

Özgür DENİZ - 25.02.2021

Bizler, celladının önüne gönüllü olarak boynunu uzatan kurbanlarız. Maalesef böyleyiz, kendi kendimizi ya ahmakça, ya cahilce ya da gönüllü olarak bile isteye ateşin içine atıyoruz. Bunu yapıyoruz, sonra da gerçekten geriz zekâlı duruma düşeceğimizi bile bile bağırıyoruz yanıyoruz diye. Önüne yatıyoruz elinde keskin bıçak olan celladımızın ve gel kes beni, iştahla ye diyoruz. Bak ne kadar da semizim, etim de lezzetli, aç şarabını tadını çıkar hayatın diyoruz. Cellatlarımız yaşasınlar diye, bile isteye canlarımızdan vazgeçiyoruz. Niye bu kadar teşneyiz kurbanlığa? Ne celladın ne de kurbanın olmadığı bir dünya yaratmaya teşne olmuyoruz da, ille de bir kurbanın, bir de celladının olduğu bir dünyaya razı geliyoruz. Ne güzel de demiş ya Hz. Ali; zulüm iki taraflıdır, zalimin ısrarı, mazlumun rızası ile olur. Gerçekten yaşama bu kadar mı düşmanız? Cellatlarımızı tanımaktan niye korkuyoruz? Niye göz göre göre, bile isteye canımızı emanet ediyoruz canımızı almaya hazır olana? Niçin politikanın pezevenklerini, sözlü ya da yazılı medyanın pezevenklerini, ilmin pezevenklerini, bilimin pezevenklerini, kapitalin pezevenklerini tanımaktan korkuyoruz? Onların bizleri aldatmasına göz yumuyoruz farkında ve idrakinde olarak. Gerçi fark ve idrak edecek düzeyimiz, kabiliyetimiz var mı, orası da meçhuldür. Şu zihniyetten pezevenk çıkmaz diye düşünmeyin, böyle düşündüğünüz vakit, düştüğünüz vakit olur. Çünkü pezevenk her yerden çıkar ve her yerin pezevengi mutlaka vardır. Düşünceler, dinler, ideolojiler insan etmez insanı, vicdanı insan eder insanı. Hayır, böyle bir şey olamaz mı diyorsunuz? O zaman size istediğiniz dinden, istediğiniz ideolojiden, istediğiniz düşünceden onlarca pezevnek sayabilirim. Bir gün gelir bizatihi kim olduklarını da sarih bir şekilde izhar ederim. Düşünceyi tazim ve tebcil eyleyipte, o düşünceye sahip herkesi gözünüz de mutlak temiz olarak görmeyin, bu büyük bir yanılgı olur ve sizin de ahmaklığınızın hücceti olur hatta çok basit yoldan aldatılmanızı ve sömürülmenizi tevlit eder. Bu yüzden cellatların iplerini ellerinde tutan pezevenkleri çok iyi tanımalıyız. Mesela; niçin şeytanın muti ve muteber tipleri bizim aleyhimize çalıştıkları halde bizler onların lehlerine çalışıyoruz? Adam bizim yoksulluğumuzun en büyük sebeplerinden, taşeronlarından biri ama biz adamın zenginliğinin aracıyız. Şeytaniyetin sizlerin de çok iyi tanıdığınız güler yüzlü bir hadimini düşünün ki, yüz milyonluk uçaklara biniyor, yüz milyonlarca liralık evlerde oturuyor, gecelik yolculuklarını uçağıyla yapıyor, sayılı insanların ulaşabildikleri şeylere ulaşabilen nadirattan türlerden biri, eğlence dendi mi aklan gelen odur, medya sahibidir. İşin özü sizler sayesinde palazlanan ve sizlerin verdiğiniz güçle sahip olduğu zenginliklere ulaşan ve dünya nimetlerine kavuşan biri. Sizler izliyorsunuz, o malı götürüyor, kasasını dolduruyor ve istediği gibi yaşıyor, krallar gibi dem sürüyor fani dünyada. Üstelik kendisini yaşatanların yaşayamamaları umurunda bile olmuyor, belki de onlara kapısında ki it kadar değer vermiyor. Kendisine hazineleri elleriyle sunanların neyi varsa alıyor, çalıyor, tüketiyor, çürütüyor ve yok ediyor. Ama bizler hala ona tapınç içindeyiz, ille de onsuz olmaz diyoruz ve her yönden ona müzahir olmaya devam ediyoruz, onun sıkı bir takipçisi olarak onu onurlandırıyoruz, reytingini yükseltiyoruz ve böylece bolca kazandırıyoruz. Bunu kimler için yapmıyoruz ki, sadece bu değil ki. Sanki onu ya da onun gibileri görmesek, okumasak, peşlerinden gitmesek, kendilerine ait olanlara bakmasak ölecez, bitecez, geberecez. Bunu her yerin bu tür tipleri için düşünebiliriz. Dünyaya adalet gelmesi için tek bir adım atıyor mu, dünyaya barışın, sevginin, kardeşliğin, eşitliğin, hürriyetin ve paylaşımın egemen olması için ortaya koyduğu onurlu tek bir eylem var mı? Ama biz bu medyatik züppeyi palazlandırmakta tereddüt etmiyoruz, herhalde bizleri iyice ezsin, ezilmemize tavassut etsin, güçlensin ki bize efendilik yapsın, bize ait olan şeyleri çalsın ve çalınmasına aracılık etsin diye böyle yapıyoruz. Velakin ne gariptir ki, bizi sömüren ve sömürülmemize tavassut eden bu türü seviyoruz da, bizim için çalışan, yeryüzüne adalet gelsin, insan özgür olsun, insanlık onuruna seza bir yaşam olsun, sömürü yok olup paylaşımcı bir dünya kurulsun diye kavga verenleri lanetliyoruz yahut onlara nefretle bakabiliyoruz. Onlara vurulan yaftalara inanıp, peşlerinden ayrılıyoruz ya da onları düşman belliyoruz. Yani, kendi ellerimizle yarattığımız ve işin özünde gönülle kabullendiğimiz ve kendi istediğimiz dünyadan şikâyetçi olmak onursuzluktur, öyleyse hiçbir şeyden şikâyetçi olmamamız icap ediyor. Biz gerçekten nasıl insanlarız? Nasıl oluyor da bu kadar mal olabiliyoruz? Göz göre göre kendimizi ateşe atıyoruz? Yazıklar olsun insanlığımıza ama insan görünmekle insan olunmuyor işte. İnsan beyniyle ve vicdanıyla insandır!

Tarih: 25.02.2021 Okunma: 330

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?