Bizler, celladının önüne gönüllü
olarak boynunu uzatan kurbanlarız. Maalesef böyleyiz, kendi kendimizi ya
ahmakça, ya cahilce ya da gönüllü olarak bile isteye ateşin içine atıyoruz.
Bunu yapıyoruz, sonra da gerçekten geriz zekâlı duruma düşeceğimizi bile bile
bağırıyoruz yanıyoruz diye. Önüne yatıyoruz elinde keskin bıçak olan celladımızın
ve gel kes beni, iştahla ye diyoruz. Bak ne kadar da semizim, etim de lezzetli,
aç şarabını tadını çıkar hayatın diyoruz. Cellatlarımız yaşasınlar diye, bile
isteye canlarımızdan vazgeçiyoruz. Niye bu kadar teşneyiz kurbanlığa? Ne
celladın ne de kurbanın olmadığı bir dünya yaratmaya teşne olmuyoruz da, ille
de bir kurbanın, bir de celladının olduğu bir dünyaya razı geliyoruz. Ne güzel
de demiş ya Hz. Ali; zulüm iki taraflıdır, zalimin ısrarı, mazlumun rızası ile
olur. Gerçekten yaşama bu kadar mı düşmanız? Cellatlarımızı tanımaktan niye
korkuyoruz? Niye göz göre göre, bile isteye canımızı emanet ediyoruz canımızı
almaya hazır olana? Niçin politikanın pezevenklerini, sözlü ya da yazılı
medyanın pezevenklerini, ilmin pezevenklerini, bilimin pezevenklerini,
kapitalin pezevenklerini tanımaktan korkuyoruz? Onların bizleri aldatmasına göz
yumuyoruz farkında ve idrakinde olarak. Gerçi fark ve idrak edecek düzeyimiz,
kabiliyetimiz var mı, orası da meçhuldür. Şu zihniyetten pezevenk çıkmaz diye
düşünmeyin, böyle düşündüğünüz vakit, düştüğünüz vakit olur. Çünkü pezevenk her
yerden çıkar ve her yerin pezevengi mutlaka vardır. Düşünceler, dinler,
ideolojiler insan etmez insanı, vicdanı insan eder insanı. Hayır, böyle bir şey
olamaz mı diyorsunuz? O zaman size istediğiniz dinden, istediğiniz ideolojiden,
istediğiniz düşünceden onlarca pezevnek sayabilirim. Bir gün gelir bizatihi kim
olduklarını da sarih bir şekilde izhar ederim. Düşünceyi tazim ve tebcil eyleyipte,
o düşünceye sahip herkesi gözünüz de mutlak temiz olarak görmeyin, bu büyük bir
yanılgı olur ve sizin de ahmaklığınızın hücceti olur hatta çok basit yoldan
aldatılmanızı ve sömürülmenizi tevlit eder. Bu yüzden cellatların iplerini
ellerinde tutan pezevenkleri çok iyi tanımalıyız. Mesela; niçin şeytanın muti
ve muteber tipleri bizim aleyhimize çalıştıkları halde bizler onların lehlerine
çalışıyoruz? Adam bizim yoksulluğumuzun en büyük sebeplerinden, taşeronlarından
biri ama biz adamın zenginliğinin aracıyız. Şeytaniyetin sizlerin de çok iyi
tanıdığınız güler yüzlü bir hadimini düşünün ki, yüz milyonluk uçaklara
biniyor, yüz milyonlarca liralık evlerde oturuyor, gecelik yolculuklarını
uçağıyla yapıyor, sayılı insanların ulaşabildikleri şeylere ulaşabilen
nadirattan türlerden biri, eğlence dendi mi aklan gelen odur, medya sahibidir.
İşin özü sizler sayesinde palazlanan ve sizlerin verdiğiniz güçle sahip olduğu
zenginliklere ulaşan ve dünya nimetlerine kavuşan biri. Sizler izliyorsunuz, o
malı götürüyor, kasasını dolduruyor ve istediği gibi yaşıyor, krallar gibi dem
sürüyor fani dünyada. Üstelik kendisini yaşatanların yaşayamamaları umurunda
bile olmuyor, belki de onlara kapısında ki it kadar değer vermiyor. Kendisine
hazineleri elleriyle sunanların neyi varsa alıyor, çalıyor, tüketiyor,
çürütüyor ve yok ediyor. Ama bizler hala ona tapınç içindeyiz, ille de onsuz
olmaz diyoruz ve her yönden ona müzahir olmaya devam ediyoruz, onun sıkı bir
takipçisi olarak onu onurlandırıyoruz, reytingini yükseltiyoruz ve böylece bolca
kazandırıyoruz. Bunu kimler için yapmıyoruz ki, sadece bu değil ki. Sanki onu
ya da onun gibileri görmesek, okumasak, peşlerinden gitmesek, kendilerine ait
olanlara bakmasak ölecez, bitecez, geberecez. Bunu her yerin bu tür tipleri
için düşünebiliriz. Dünyaya adalet gelmesi için tek bir adım atıyor mu, dünyaya
barışın, sevginin, kardeşliğin, eşitliğin, hürriyetin ve paylaşımın egemen
olması için ortaya koyduğu onurlu tek bir eylem var mı? Ama biz bu medyatik
züppeyi palazlandırmakta tereddüt etmiyoruz, herhalde bizleri iyice ezsin,
ezilmemize tavassut etsin, güçlensin ki bize efendilik yapsın, bize ait olan
şeyleri çalsın ve çalınmasına aracılık etsin diye böyle yapıyoruz. Velakin ne
gariptir ki, bizi sömüren ve sömürülmemize tavassut eden bu türü seviyoruz da,
bizim için çalışan, yeryüzüne adalet gelsin, insan özgür olsun, insanlık
onuruna seza bir yaşam olsun, sömürü yok olup paylaşımcı bir dünya kurulsun
diye kavga verenleri lanetliyoruz yahut onlara nefretle bakabiliyoruz. Onlara
vurulan yaftalara inanıp, peşlerinden ayrılıyoruz ya da onları düşman
belliyoruz. Yani, kendi ellerimizle yarattığımız ve işin özünde gönülle
kabullendiğimiz ve kendi istediğimiz dünyadan şikâyetçi olmak onursuzluktur,
öyleyse hiçbir şeyden şikâyetçi olmamamız icap ediyor. Biz gerçekten nasıl
insanlarız? Nasıl oluyor da bu kadar mal olabiliyoruz? Göz göre göre kendimizi
ateşe atıyoruz? Yazıklar olsun insanlığımıza ama insan görünmekle insan
olunmuyor işte. İnsan beyniyle ve vicdanıyla insandır!
İNSANLIĞIN ÖZ-ELEŞTİRİSİ...73...
Özgür DENİZ - 25.02.2021
Tarih: 25.02.2021
Okunma: 323
YORUMLAR
Yorumunuzu ekleyin.