Kime soracam, kimden cevap alacam bilmiyorum ama sorumu
soracam. Ha dert edindiğim mevzu beni çok mu ırgalıyor? Hayır, ama ne bileyim
işte ille de alakadar olmam gerektiğini hissediyorum. Dokunuyor işte bir
şekilde ucu. Bi yönden de kuşkusuz ırgalıyor. Çünkü bu topraklarda yaşıyorum,
bu toprakların çocuğuyum ve bu topraklarda yaşayanlarla kardeşim. Başkalarının
canıyla ilintilidir canım, zira her insan birbiriyle ve birbirine bağlantılıdır
hayat anlamında. Dahası bahse konu olan olaylar umulmadık anda benimde başıma
gelebilir. Her şeyden önemlisi doğan her canlının hayat hakkını savunmak gibi
bir mesuliyet hissediyorum omuzlarımda. Görmezlikten, bilmezlikten,
duymazlıktan gelemiyorum, bunu beceremiyorum bir türlü. Aklım var, gözüm var,
kulağım var, kalbim var ve boşuna var değil bunlar. Vicdanıma söz geçiremiyorum
işte, bilakis onun buyruklarına tabi olmak zorunda kalıyorum. Çünkü vicdan
anayasasından başka anayasa tanımıyorum. Geçelim! Bu ülkede insan hayatının niye
değeri yok, niye bizim insanımızın canı bu kadar ucuz, ya bir itten bile daha
değersiz canımız var? Kimse bana insan hayatının değeri var demesin, şimdi bu
da nerden çıktı demesin, münferit olaylar demesin, herkes artık birazcıkta olsa
akıllı olsun, yeter artık bu kadar tiksindirici hale gelmiş bulunan cehalet ya.
Her şey tam karşımızda, işte şurada, gözümüzün önünde olup bitiyor ya. Körü
körüne inanacağımıza birazda ve öncelikle anlamayı deneyelim lütfen. Ya bu
ülkede kanun, yasa yok mu? Bu ülkede sorumluluk sahibi kimse yok mu? Olayları
biraz daha ciddiye alacak kimse yok mu? Hani o her şeye ama her şeye hükmeden
arkada ki devlet! Sen neredesin, ne yaparsın, neyle meşgulsün? Gündüz
internette gezinirken dikkatimi çekti malum olay. Ki, daha öncede kaç kez
yaşandığına şahit olduk yazılı medya tavassutu ile. Şu PİTBUL meselesi var. Yav
kardeşim, bu itin ne bela olduğu belli değil mi? Bu itle ilgili yasalar var
değil mi yoksa da ne bekliyoruz? O vakit niçin duyarsız kalıyoruz? Niçin o
itlerin başıboş dolaşımına göz kapıyoruz? Hatta ve hatta o itlerin sokaklarda
dolaşımına niçin müsaade ediyoruz? Niçin o itleri meydanı boş bulduğunu sanıp
sokak sokak gezdiren ve insanların canlarını bir hiçe sayan itlere yol
veriyoruz? Eğer buna gücün kifayet etmiyorsa ey devlet, o vakit sen kimsin, ne
iş yaparsın, niye varsın? Her şeye gücün kifayet ediyor ama. Yani aklımız
başımıza illa bir insan canı yok olduğunda mı gelecek? Yani illa bir canı
kaybettikten sonra mı gerekeni yapacaz? Böyle bir şey olabilir mi ya? Bu nasıl
bir mantıktır, eğer böyle bir mantığımız varsa? Ki, keza sokaklar handiyse her
şehirde itlerle dolu ve gerçekten tehdit ve tehlike saçıyorlar, bizatihi de
yaşamışım bu durumu ve şerefimle temin ederim ki sizi canımı zor kurtarmışım.
Canım yanaydı daha mı iyi olacaktı, ondan sonra sahtekârca söylemler ne işe
yarayacaktı? Yani hakikaten bu kadar mı umursamaz, duyarsız insanlarız? Bir ite
verilen değer niçin insana verilmiyor? İlla insan ölsün istiyoruz, sonra
gerekeni yaparız diye düşünüyoruz hatta onu da bir yasa yapabilirsek yaparız
diye düşünüyoruz. Bir ite ağladığımız kadar bir insana ağlamayı beceremiyoruz.
Yani şu hayvanlara değer veriyor imajı yaratanlara da inanmıyorum. İnsan
hayatına değer vermeyen hayvan hayatına değer veremez kardeşim, geçin bunları, mal
yerine koymayın bizi. Diyelim ki kuduz bir it geldi saldırdı hatta zarar verdi
ve kurtuldunuz bir şekilde, sonra o ite, nefsi olan aciz bir insan olarak zarar
verdiniz, inanın bu ülkede bu durum muvacehesinde tecziye edilen siz olursunuz.
Böylesi namussuzca bir şey olabilir mi ya? Bir insanın ölümüne yahut bir
insanın ömür boyu üzerinde leke olarak taşıyacağı bir yara almasına değer mi
Allah aşkına ya, lütfen biraz izan, insaf, vicdan ya hatta onur, haysiyet ya.
Bu tür nice küçücük gibi görünen çok büyük meseleler var maalesef, çözüm
bekleyen hatta bir an önce önüne geçilmesi icap eden. Ama daha büyük işlerimiz
var değil mi, insan canını kurmaktan ziyade? Keza hani malum şu DİRİFT midir
nedir yapan soysuzlar var, insanların canlarını hiçe sayan. Hani şu öyle bir
hak sahibi olmadıkları halde ÇAKARLI arabayla dolaşanlar var, yine insanların
hakkına tasallut eden. Malum göz göre göre katledilen KADINLAR ve ÇOCUKLAR var
hatta taciz edilen, tecavüze uğrayan KADINLAR ve ÇOCUKLAR var. Daha bunlar gibi
nice meseleler var, düşününüz lütfen aklınıza gelir mutlaka. Hep ışıklı ana
caddelere dolaşacağınıza biraz da karanlık ara ve arka sokaklarda dolaşın
lütfen, hakikat oradadır inanın. Hakeza, şu elektrik şirketlerinin kış
aylarında elektrikleri kesip güya çalışma yapmaları var, bu kışta, karda,
ayazda, üstelikte handiyse herkesin evinde elektrik var diye var olan doğalgaz
olduğu halde. Ya bu nasıl bir aymazlıktır lütfen, niçin bile isteye insanların
hayatlarıyla, sağlıklarıyla oynuyoruz? En temel insani ihtiyaçlara yönelik
daimi çözüm bulmak gerçekten çok mu zor, niçin hep kesintiye maruz kalır en
temel insani ihtiyaçlar, üstelikte muayyen aralıklarla ama mütemadiyen? Yani
gerçekten çok mu aciziz bunları çözmekte, bunları kökten çözecek ve acımasızca
tatbik edilecek yasaları bir gece çıkarmak kabil değil mi, nice yasaların bir
gece de çıktığı gibi, mesela; vekillere her yönde ömür boyu kıyak yasası gibi.
Yazık günah ya, bu ülkenin insanlarına merhamet etmeliyiz, adil davranmalıyız,
onların canlarına emanet gözüyle bakmalıyız, çünkü bu ülkeden kazanan her kim
varsa ve ne kazanıyorsa, arkasında bu memleketin gariban insanlarının terleri,
yaşları, kanları ve emekleri vardır ve onlar sayesinde kazanılmaktadır ne
kazanılıyorsa, gerek maddi, gerek manevi. Bari kazandırılanların bedelini
namusluca ödeyin bu insanlara. Can kutsaldır be, ta ki yaşamak hakkı da!
Yazıklar olsun!
GÜLERKEN
AĞLAYALIM
Gökyüzü masmavi dursun.
Kara bulutlar örtmesin maviyi.
Toprağa aksın mavisi göğün.
Mavi şarkılar terennüm etsinler çocuklar.
Yatağına aç giren kimse kalmasın.
Karda çıplak yürümesin ayaklar.
Güneşin, gecesini gündüze çevirmediği insan kalmasın.
Güneşin, üzerine doğmadığı tek varlık olmasın.
Yeryüzünde çiçekler açsın yine rengarenk.
Ötsün kuşlar tabiatları gereğince.
Bırakalım korusunlar farklılıklarını insanlar.
Düşmanlıklar boğulsun, kardeşlik doğsun yeniden.
Yıldızlar parlasın, ay doğsun üstümüze geceleri.
Beyinlerde dans etsin düşünceler.
Kalpte meşk yapsın duygular.
Kalksın sınırlar, ayrılmasın insanlar.
Toz olsun beton duvarlar.
Doğayla bir olsun doğallık.
Zümrüt yeşili bahçeler ölmesinler taş yığınlarının altında.
Berrak aksın nehirler kirlenmesinler.
Gülsün tabiat.
İnsanlar gülerken ağlasınlar.