AFORİZMALAR...4...

Özgür DENİZ - 29.12.2008

LANET, MASUM İNSANLIĞI KATLEDENLERİN ÜZERİNE OLSUN.

LANET, O İNSAN VE İNSANLIK DÜŞMANI DOMUZ VE MAYMUN SOYLULARA BİLİNÇLİ OLARAK KÖPEKLİK YAPANLARIN ÜZERİNE OLSUN.

LANET, TÜRK VE İSLAM DÜNYASINA DÜŞMAN OLAN SİYONİZMİN, SİYONİSTİN VE YERLİ GÖRÜNÜPTE ZIMNEN ONLARA BİLİNÇLİ HİZMETKÂRLIK YAPAN YABANCI RUHLULARIN ÜZERİNE OLSUN.

LANET, İNSANLIK KAHPECE KATLEDİLİRKEN ELİNDEN BİR ŞEY GELEBİLEN AMA ELİNDEN GELENİ BİLE İSTEYE YAPMAKTAN GERİ KALAN KORKUNUN KÖLESİ OLMUŞ ALÇAK KOMPRADORLARIN VE HAİN SİYASİLERİN ÜZERİNE OLSUN.

LANET, DİNİNE, VİCDANINA, ECDADINA BİLE İSTEYE İHANET EDENLERİN ÜZERİNE OLSUN.

EY ALLAH’IM KAHHAR İSMİ CELİLİNLE KAHRET MASUM ÇOCUKLARIN ÜZERİNE BOMBA YAĞDIRAN DOMUZ VE MAYMUN SOYLULARI VE ONLARA FARKINDA OLARAK, BİLİNÇLİ VE ŞUURLU OLARAK HİZMETKARLIK YAPAN KÖPEK SOYLULARI.

                        

Bütün suçlular, kendilerini toplum savunucuları olarak görürler ve yaptıklarının makul olduğuna inanırlar.
                        

Yaptığı fikir teatileri sonunda bir yanlışını fark edip değiştirme erdemliliği gösterebilenler, hakiki münevverlik mertebesine ve adamlığın şahikasına yükselmiş demektir.
                       

Dünya acayip... İnsan garip... Hayat muamma... Yarın, belirsizliğin mahkumu... Her an her şey olabilir... Havf ve reca dilemmasının tutsaklarıyız... Bugün sahip olduklarımızı, yarın denen bilinmezliğin, bilinirliğinde kaybedebiliriz... Tek hakikat İMÂN...
                        

Kelimeler düşüncelerin hammaddesidirler, kelimelerin beyin fabrikasında işlenmesiyle fikri istihsal hasıl olur.
                       

İnsanların en büyük zaafı, kendilerini layık görememeleridir. Acılarını ve sevinçlerini ucuza satmalarıdır.
                       

Anlamsızlığın anlamı toplumsal hayattan ekarte ettiği bir dünyanın, zevk zincirleriyle muhasara altına alınmış çağdaş mahkumlarıyız.
                       

Ne diyecekler endişesinin ruhları kapladığı ve dünya hayatının bu endişe ekseninde inşa edildiği süfli bir alemin kurbanlarıyız ne yazık ki.
                       

Hazzın doruklarında yaşayanlar, doruktakileri taklit eden orta sınıflar ve bir de bunları ağızlarının suyu akarak izleyen ve oralara mülaki olmak ve arta kalana malik olmak adına ruhunu satan budalalar. Beyin hazlara ayarlı, ruh zincire vurulmuş. Hayat bu kadar saçma, boş ve manasız.
                        

Ruhlar ölmüş, diriler ölüyü gömsün, ki diri var mı? Her şey tensel zevklerin tatminine göre dizayn edilmiş. Bu sefaletin ve tefessühün filmi. Yazık.
                        

Baleler, sahtelik ve taklit kokan valsler, içki ve kumar seansları vs. bu tükenişin bedihi resmi bebeğim. Bir aldanış manifestosu. Aldanma bu sahteliğin fotoromanına. Fani bu ömür. Bir armağan sana bebeğim. Armağana ihanet olmaz. Dostluğun alametidir o. Diren bebeğim, kazanacak direnen sonunda.
                        

Güzel düşünmek güzel yaşamın, güzel yaşam güzel yazının, güzel yazın ebediyetin garantisidir bebeğim.
                        

Hayaller arayışlara, arayışlar buluşlara, buluşlar aldanışlara açılan birer kapıdır.
                         

Yalansız yaşamak vardı hayatı... Kuşlar uçar... Balıklar yüzerdi... Kadınlar doğurgandı... Ama kaçı vardı doğuran... Yapmasa da buna inanan... Kaldırımlar yorgundu... Benim üzerinde yürüdüğüm saatler... Ve beni içine gömecek kadar yumuşaktı göğsü toprağın...
                         

Öldürecek o zehir seni... Boğacak o nehir seni... Yaşatacak o şehir seni... Git uzaklara, mahkumu olma zamanın ve mekanın... Yık beton duvarları, kaldır sınırları...
                         

Yasaklar yolsuzluğu, yolsuzluk yoksulluğu, yoksulluk yozlaşmayı, yozlaşma yabancılaşmayı, yabancılaşmak kimliksizliği, kimliksizlik bunalımları, bunalımlar intiharları tevlit ediyor. Hakikati özgür bırakın uçsun gönüllerin en mutena köşelerine ve hafifletsin ruhları ve umut kaplasın yorgun bedenleri.
                          

Kapalıyız dünyalık sevgilere. Gayemiz ebedilik kokan sevgiler. Bu arayış, bu dava hep sürecek.
                         

İçtiğim her düşünce şişesinde.......... Gönlümün en mutena köşesinde........ Gariplerin anlık neşesinde........ SEN VARSIN....... Esen kavak yellerinde....... Sevgimin bembeyaz ellerinde....... Kainat bahçesinin en güzel güllerinde...... Biçare gariplerin günahsız dillerinde....... SEN VARSIN....... Göklerin enginliğinde....... Denizlerin serinliğinde....... Vadilerin derinliğinde...... Toprağın dinginliğinde...... SEN VARSIN....... En güzel bir koyda...... En asil bir soyda....... Fevkalade bir boyda...... SEN VARSIN....... Mazinin altın sayfalarında....... İstikbâlin parlak aynalarında....... Ahfadın en gür sayhalarında...... Göklerin eşsiz mahyalarında....... SEN VARSIN...... ey AHMED can MUHAMMED(sav)...... varlığımız varlığına feda olsun EY SEVGİLİ, EN SEVGİLİ......
                         

Para her şeyi yapar diyen adam, para için her şeyi yapan adamdır, diyor şair. Paraya dair bu ifade doğrudur zahir. Paraya malik adam kendini zanneder pek mahir. Değişmedi bu zihniyet, el hak biliriz evvel ahir.
                         

ALLAH bize ‘irade atı’nı vermiş. Yolları da cüzi irademizin seçimine bırakmış. İster dikenli ve sarp yolların yolcusu olursun. İster güllerle bezeli müstakim olan yolların yolcusu olursun. Ama biri aydınlığa biri karanlığa gider. Seçmek ve seçiminin sorumluluğunu taşımak ve sonucuna katlanmak zorundasın. Sen istersin ALLAH halkeder.
                         

Dünyada orman kanunu meriyettedir. Yasalar gücün çocuğudur. Güce inkıyad kaçınılmaz hale gelmiştir. İnsanlar gücün tutsağı olmuştur. Hür iradeye dayalı yaşamlar gettolaşmayı tevlit etmektedir.
                         
                         

Hayat fırtınalarıyla, deniz dalgalarıyla güzeldir. Dalgalı denizlerde fırtınalı bir hayat cesaret ister.
                         

Sonbahar rüzgârlarıyla titreyen yaprak, coşkun akan dere, sıcak bir dost eli, yağan yağmurdan sonra açan güneştir sevgi. Emektir, alınteridir, dostluktur sevgi.
                         

Kopar bir yerde yaşam... Ağır gelir koca gövdeye yaşamak... Hayat boyu bekleriz, gelecek diye bir gün... Dönecek diye buralara, bize... Geçmiş silinir hafızalardan, hayal geleceğe yaslanır. Belki uslanır deli gönül... İçinden ağlamak gelir, ağlayamazsın... Akıtırsın içine acı gözyaşlarını... Düğümlenir boğazında hıçkırıklar... Bitmemiş türküdür aşkımız... Umutlarımızsa yarınlara erteli...
                         

Toplum içten içe çürümüştür. Topraksa derinden derine yüz tutmuştur kuraklaşmaya ve toplumun alnındaki yaşanmış yılların yorgunluğunun emaresi olan çizikler gibi, çatlaklar tebarüz etmeye başlamıştır yıllarca emilen yorgun gövdesinde. Her ikisi de görkemini muhafaza etmektedir, ama bir o kadar da köhnedir. Toplum da insanlar ümitsiz, toprakta bitkiler hüzünlü. Toplumda insanlar melûl, toprakta başaklar baş eğmiş. Toplumda insanlar şeytani tuzaklarla bin bir parça ve adavet zirve, toprakta çiçekler barışın çağrısı, toprağın tevazusuyla bin bir renk ve kardeşlik şahikalarda.
                         

Çağırır yalnızlık sessizliğin kalbinden, demlenmiştir, iç beni der adeta. Alır başını gidersin. Yaslanırsın toprağın mütevazi ve yumuşak göğsüne. İçtikçe içersin yalnızlığı. Gelmiştir kıvamına. Geçersin kendinden. Geçtikçe içersin. Dalarsın hayallere, çıkarsın sonsuzluk yolculuğuna varmak için hakikat istasyonuna. Ufalanır duyguların, belki yiter ümitlerin. Çatırdar realizm, sarsılır statüko. Bir güneş doğar tepeleri yalayarak. Işıl ışıl olur dünya boğulmuştur karanlık. Yaşasın aydınlık!.. Alın terin göz pınarlarına karışmıştır ve yeşermiştir bahçesi gönlünün. Savrulur düşünceler semanın engin koynunda. Yoldaşlık eder bulutlara ve dolaşır bütün iklimleri ve bir rahmet olarak bırakıverir kendini çölleşmiş topraklara ve boy verir artık orada en taze fidanlar. Ben uzak iklimlere aşığım. Bilinmedik topraklara, tanınmadık yüzlere. Ben sürmesiz gözlere aşığım. O gözlerden fışkıran ışıltıyla imtizaç etmiş, nurlu simalardan yansıyan tebessümlere. Toplumsal normların dayatmasıyla değil, hür iradeyle kurulan samimi, riyakarsız ve pazarlıksız dostluklara karasevdalıyım. Güçlü dostluklar temiz hesaplarla kurulur demiş bir bilgin ve çok isabetli laf etmiş. Fokur fokur kaynayan, sevgi kokan, huzur veren, inşirah veren muhabbetlere susamışım.
                          

İçi kötü dışı iyi olan insan, içi kurtlarla ve böceklerle dolu ancak ipekle kefenlenmiş cesedi andırır. Lakin, cesedin güzel, ruhun çirkin olması kadar talihsiz bir şey yoktur.
                          

Kış güneşi aydınlatır ama ısıtmaz. Zira, sığdır, derinliksizdir ve soğuktur. Bedene tesir etse de ruha tesir etmez ve ancak cılız aydınlığıyla kalır. İnsanı etkileyecek bir şeyinde, onun bedeninden ziyade ruhuna tesir etmesi gerekir. Binaenaleyh, ufak bir bilgi kırıntısı gibi, kış güneşi de muvakkat bir aydınlık sunsa da, iç alemi sarmalayıp ruhta tesir etmediği için anlam ifade etmez.

 

 

 

 

 

EY FİLİSTİN!

bir zamanlar ölüme sevdalıydık
şimdi ölümün bir davetiyesi vardı, Filistin
ahde vefa istiyordu bizden
hayat aramıza girdi ölümle
aldandık cazibesine hayatın, yanıldık
yudum yudum içtik zehrini
şehvetli güllerine kandık
dost bildik kahpeleri
esarete davetiye olan ödüllerine aldandık
her dem mebzul gülücükler dağıttılar
hep yanımızdalar sandık
ey Filistin!
ölümsüzlük şerbetine sevdalı mücahitin kavgası
yalan bir dünyanın en gerçek davası
ey Filistin!
seni unutanlar unutulacaklar birgün
sana hayasızca sırtını dönenler
utanacaklar o gün
diren ey Filistin
diren şanlı mücahit
ahdinde gevşek olanlara aldırma
ahde vefalı olanlar seninle

 

 

 

                                                       

 

       Utanın ey insanlık ve uyanın artık!!!

Tarih: 29.12.2008 Okunma: 662

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?

özgür deniz

16.11.2008 - 13:19

muhteşem. yüreğinize beyninize kuvvet. saygıyla canım abim

özgür deniz

16.11.2008 - 13:19

muhteşem. yüreğinize beyninize kuvvet. saygıyla canım abim