İNSANLIĞIN ÖZ-ELEŞTİRİSİ...78...
Özgür DENİZ - 04.03.2021
Bugün, insanlık, maalesef, kendi elleriyle oluşturduğu
bataklıkta can çekişiyor, debelenip duruyor, debelendikçe daha da batıyor dibi
doğru. Kendi elleriyle işlediği kötülüklerin başına açtığı belalarla didişip
duruyor mütemadiyen. Dünyada bir tek kendinin var olduğunu düşünerek, kendinden
başka hiçbir kimsenin olmadığını varsayarak, sair tüm verilere ve veri
kaynaklarına kendini tamamen kapatarak olguları ve olayları analiz edemiyor.
Şerefli kılındığı halde şerefsizlere şerefini peşkeş çekiyor. Ait olmak ve biat
etmek için çıldırıyor, ulvi olguların kendisine karşı kullanılmasına dur
demiyor, illa birilerinin bir şeyler söylemesini bekliyor, başkalarından akıl
umuyor. Seni sömüreni, senin için kavga vermeyeni, bilakis seni sömürgenlere
yem edenleri beslemek kendi ellerinle işlediğin bir kötülük değil midir? Çünkü
aklını kullanmıyor. Çünkü kalbini kullanmıyor. Düşüncenin, kendisini, sair tüm
varlıklardan ayırdığını, gökyüzünde ki güneş misali her şeyi ve her yeri
aydınlatan bir ışık olduğunu; sevginin yaratıcılığını, çekiciliğini, yeryüzünde
ki güneş olduğunu, bir kalpten doğarak tüm kalplere uzandığını ve karanlık
kalpleri evirip çevirip aydınlığa gark ettiğini, Tanrısal bir kuvvete ve
kuşatıcılığa malik olduğunu fehmedemiyor. Binaenaleyh ne düşünebiliyor ne de
sevebiliyor, düşüncesiz ve sevgisiz kuru bir dünyada oyalanıp duruyor.
Düşmanını kendi elleriyle besliyor, sonra da besleyip, büyütüp, semiz hale
getirdiği düşmanından şekvacı oluyor. Bunun adı mürailikten hatta daha ötesi
münafıklıktan başka nedir ki? Bu akıl tutulmasından, çılgınlıktan başka nedir
ki? Güzel bir dünya yaratmak gibi bir derdin varsa, o dünyaya giden yoldaki tüm
kötülükleri ekarte etmek gibi bir vazifen de vardır. Elbette, illa şiddetle
olsun demiyoruz. İnsan şiddetsiz de halledebilir nice meseleleri. Tabi ki
şiddetin de yeri ayrıdır ve gerektiği yerde, gereken zamanda, gereken şekilde
istimal edilmelidir, gayedeki hikmeti yok etmesine yol verilmeden. Kendini
sevmen ve kendi aklını kullanmaya cesaret etmen kifayet eder münhasıran, bunu
becerebilmek için. İmmanuel
Kant’ın söylediği gibi; ‘’kendi aklını kullanmaya cesaret etmelisin.’’ Mesela;
seni sömüreni ve sömürene yem edeni beslemeyebilirsin, onun peşine sorgusuz
sualsiz takılmayabilirsin, onu okumayabilirsin, onun dizinin dibinde kuyruğunu
kıstırıp oturmayabilirsin, onun seni ulvi olgularla aldatmasına göz
yummayabilirsin, onun seni tuzağa çekmek için kurguladığı tiyatroları
izlemeyebilirsin, yapılan yanlışları görebilir ve o yanlışlara dur
diyebilirsin. Yapabilirsin tüm bunları ama yapmıyorsun yani kendi ellerinle
kendini ateşe atıyorsun, sonra da yandım Allah diye bağırıyorsun riyakârca,
münafıkça. Bugün insanlık ne acıdır ki adeta bir zombiye dönüşmüştür. Dünyadan
yana beklentileri, hırsları, arzuları ve ikbal beklentileri gözünü kör
etmiştir, kalbindeki hisleri çekip almıştır, beynini dumura uğratmıştır.
Hayatını planlayamayacak kadar zavallı duruma düşmüştür, üstün kabiliyetlerini,
mümeyyiz vasıflarını yitirmiştir. Bugün soru soramayacak, sorgulama
yapamayacak, yargıya varamayacak kadar basitleşmiştir. Tabir caizse
alıklaştırılmış, bönleştirilmiş, aptallaştırılmış, mankurtlaştırılmış,
sürüleştirilmiştir yahut bile isteye kendini bu derekeye indirgemiştir. İşte bu
yüzden ne söylense duvara çarpar gibi çarpıp geri dönmektedir tüm söylenenler.
Arthur Schopenhauer’un dediği gibi; ‘’çamurlaşan insanda halka yaratamamaktadır
atılan taş.’’ İnsan bugün kendi kendine yabancılaşmıştır, yabancılaştırılmıştır
ve buna da kendi elleriyle çanak tutmuştur. Yani kendi elleriyle kendi kendine
kötülük etmiştir, başkalarının kötülük yapmasına ne hacet. Jean Baudrillard'ın harika tespitiyle;
‘’kapitalizmin dikte ettiği yaşamın tatbikçileriyiz, basit bir kâğıt
parçasından ibaret olan paranın ve o renklendirilmiş ve üzerlerine farklı
rakamlar monte edilmiş paranın beslediği azgın çıkarların kurguladığı
insanlarız.’’ İşin hülasası; yani bizler insan falan değiliz, basit birer
kurguyuz ve insani olan ne varsa bünyemizden dışarıya atmışız ve insanlıktan
boşalmışız, boşanmışız, artık yırtıcı bir hayvandan farkımız yoktur. Bugün
paranın beslediği sözlü ya da yazılı iletişim araçlarının gösterdiğinden
ötesini göremeyen, algılayamayan, anlayamayan yani haddizatında hiçbir şeyin
farkında olmayan, kendi kendisini idare edemeyen, merhamet duygularını
yitirmiş, akli melekeleri iflas etmiş birer zombiden başka bir şey değiliz.
Aklını ve bilincini yitiren insanlık; gerçekle yalanı, doğru ile yanlışı, zalim
ile mazlumu, sevgi ile nefreti, hürriyet ile esareti tefrik edemeyecek derekeye
düşmüştür yani insan kendi kendini düşürmüştür. Ne hazindir ki ne kendisini
savunabilecek cesareti ne de kendisini savunacak bir dostu yoktur bugün
insanın. Bir Camus’ta yoktur ki; ‘’düştüğünü ve kalkmak için çırpındığını
görüyorum, bu yüzden de insanı savunuyorum’’ desin. Kendisini yitiren,
kendisinde barındırdığı tüm değerleri de yitirir ve maalesef insan kendisini
kendisi yapan değerlerini de yitirmiştir. Bugün haklarını bilmemektedir ve bu
yüzden çalınıp çalınmadığını da anlayamamaktadır, adalet duygusunu
kaybetmiştir, vicdanını örtmüştür, bir esirden farkı yoktur ama hür olduğunu
sanmaktadır, doymak bilmeyen bir açgözlülükle bitevi tüketmektedir, zihni
çoraklaştırılmıştır ve tüm zihin pençeleri kendine rağmen kapatılmıştır, yalnız
kalmaktan korktuğu için sürüye dâhil olma kolaycılığına sığınmıştır, doğruluğu
ispatlanamadığı halde önüne konulan her yalana inanmaktadır. Gerçekleri aramak,
kendini bulmak, düşmanı görmek gibi bir dert taşımamaktadır. Maddi, manevi her
türlü zulmün cenderesinde sıkışıp kalmıştır tüm bunlardan sonra maalesef.
Nihayet gelip Sophokles’in dediği kerteye gelmiş dayanmıştır yani ‘’her şeyi
bozarak ve bozuğu şeylerin kendisini bozması karşısında da tüm savunma
mekanizmalarını kaybettiği için savunma refleksi gösteremeyerek yani bozulmanın
ötesinde çürüyerek korkunç, vahşi, iğrenç bir yaratık olup çıkmıştır.’’ Ortaya
yüzü kızarmayan, suçlu olsa bile suçluluk duygusu taşımayan, amorf bir yaratık
çıkmıştır. En son tahlilde; insan ölmüştür ama cenazesini kaldıracak kimse
yoktur, kokmuştur ve dünyayı da kokutmaktadır.
Tarih: 04.03.2021
Okunma: 482
YORUMLAR
Yorumunuzu ekleyin.