Dünya nimetlerinin peşinde koşan
avcılarız ve avımızı yakaladığımız an behemehâl ele geçirmek için her şeyi
yapıyoruz, insanlığımızdan, şerefimizden, onurumuzdan, ahlakımızdan hatta
namusumuzdan taviz vermek ve hatta vazgeçmek dâhil. Çünkü dünyamız varsa biz
varız ve insan yerine konuluyoruz diye düşünüyoruz, böyle olunca da tarifi
imkânsız bir hırsla dünyaya saldırıyoruz, ne kadar ele geçirebilirsek kâr
görüyoruz, çünkü ne kadar dünyamız varsa o kadar insanız diye bakıyoruz.
Aldığımız arabaları, oturduğumuz evleri, bankadaki paramızı anlatmaktan büyük
haz alıyoruz toplum içinde ve bunu yaparken de karşımızdakilere üstten bakmaya
çalışıyoruz zımnen velakin küçüklüğümüzü örtmeye çalıştığımızın da o kadar
farkındayız ki, utandığımızı hissettiriyoruz karşımızdakilere. Çünkü bir
şeylere gerçekten doğal olarak sahip olmak vardır ve onlar zaten böylesi
basitliklere tevessül etmezler, bir de yapay olarak yani niye yapay diyorum;
çünkü kendini zorlayarak, büyük külfetler altına girerek malik olmuştur ve
sahip olduklarını anlatarak, onlara nasıl sahip olduğunu örtmek istiyordur yani
sahibi değildir ama sahibiymiş gibi görünüyordur. Misal; göz göre göre, bile
isteye bir insanın hakkı olan şeyi elinden almak ve alabildiği için de mutlu
olmak ne anlama gelir lütfen? Başkaca da hiçbir gayemiz yoktur, yaptığımız bir
şey de yoktur. İşimiz, gücümüz, derdimiz dünya, başka hiçbir şey bilmiyoruz. Münhasıran
şöyle küçük çaplı bir doğal gözlem yapmanız kifayet edecektir bu gerçeği farketmeniz
ve anlamınız için. Kalbimizden dünya sevgisini çıkarıp, yerine insanlık
sevgisini koymadıkça ve insan odaklı bir düzen tesis etmedikçe hiçbir zaman
düze çıkamayız ve bizi düzlüğe çıkaracak işler yapamayız. Tek başına tokluk ve
mutluluk arzusunu bırakıp, hep birlikte tok ve mutlu olmak düşüncesine sahip
olmadıkça ve sahip olunan düşünce minvalinde onurlu bir eylem ortaya koymadıkça
kendi bataklığımızda debelenir dururuz. İnsan olmak ve insanca bir dünya
yaratmak gibi bir düşüncemiz de, gayemiz de yok maalesef. Kendi küçük
dünyamızda, kendi başımıza mutlu ve tok olarak küçük insan gibi yaşamaktan
başka hiçbir şey düşünmüyoruz. Dünyayı yaşanılır bir yer kılmak için bu olmazsa
olmaz bir önkoşuldur. Çünkü bizim ödevimiz; yaşanılabilir ve herkesin mutlu ve
tok olabileceği bir dünya yaratmaktır. Ama biz büyük insanlık ruhumuzu, ortak
derin vicdanımızı kaybetmişiz. Adaleti ve ahlakı öldürmüşüz. Oysa ruhumuzu,
vicdanımızı kaybetmeden önce bunların değerlerini anlamalı ve kaybetmemek için
gereken ne ise yapmalıydık ve yapmalıyız. Bugün kan emici sistemlerin
muhasarası ve tasallutu altında inim inim inleyen bir insanlıkla karşı
karşıyayız, tüm insanlık kan emicilerin elinde tutsaktır. Kaybettiğimiz kadim
adaleti, tükenmeyen merhameti, dipdiri şefkati canlandırmadan kan emici
sömürgenlerin kulları ve köleleri olmaktan kurtulamayız. Gerçeğin bilgisine
ermeden bu cendereden kurtulamayız. Bunun içinde yeni bakış açılarına, yeni
fikirlere, sağlam duruşlara, el ele vermeye ve güç birliği etmeye muhtacız. Soran
ve sorgulayan, gerçeklerin peşinde olan, bizden olsa da kötülük yapanın
kötülüğünü açık eden insanlar olmadıkça inanın her şey çok zor ve güzellikler
hep ötelenmeye mahkûmdur. UNUTMAYIN Kİ; zalimlerin kanlı ve kirli çarkı,
cahillerin çalışmayan ölü beyinleriyle döner!
İNSANLIĞIN ÖZ-ELEŞTİRİSİ...95...
Özgür DENİZ - 21.03.2021
Tarih: 21.03.2021
Okunma: 315
YORUMLAR
Yorumunuzu ekleyin.