Bizler kendi öznel dünyalarımıza
gömülmüşüz, kafalarımızı da menfaatlerimizin dibine kadar gömmüşüz, dünyalık
bir şeylerimiz varsa onlarla yatıp kalkmaya ve onları daha da fazlalaştırmaya
alışmışız, hariçten el çekmişiz, hariçteki olan biten hiçbir şeyi umursamıyoruz.
Kendi başımıza tok olmaya, mutlu olmaya, eğlenmeye çalışıyoruz. İnsanlar isterse
gebersinler, acının altında ezilsinler, perişan olsunlar, aç kalsınlar umurumuzda
değil. Her şey hep birlikte olsun demiyoruz. Tabi her şeyin hep birlikte olması
için de öncelikle bunun için amansız bir kavga vermek icap ediyor, zira her
şeyin herkesin olması gerekiyor ki, herkes hep birlikte yaşamak sevincini
duyumsayabilsin. Ama hayır burası bizi ırgalamıyor, niçin çünkü herkes için
kendimi feda edemem yani ölen ölür kalan sağlar bizimdir ve ben kalanlarla
yaşamaya devam ederim diyoruz zımnen. Mesela; olguların gerçek mahiyetlerini
bilmiyoruz ama öğrenmekte istemiyoruz. Olaylara kulak kabartıp üzerlerinde
çözümlemeler yapmıyoruz. Politik bilinçten yoksunuz, depolitize edilmişiz ve
politik bilinci münhasıran mutlak bilinçsiz olan politikacılara bırakmışız.
Sonra da önümüze ne konursa yiyoruz. Oysa politikacılar piyasadaki lümpenlerden
bile daha alık, bön, sekter ve dar kafalıdırlar. Toplumsal olaylarla ilgili
fikir teatileri yapmıyoruz. Münhasıran tozpembe tablolar çizenleri takip
ediyoruz, onlara inanıyoruz, onları gösterdikleri gibi bir dünya var sanıyoruz.
Dünya nereye gidiyor, insanlığın geleceği ne olacak, ekonomiler hangi yönde
evriliyor, dünyayı nasıl bir hareket tarzı, ahlaki tarz ve ekonomik sistem
kurtarabilir, insanlara hangi fikir iyi gelebilir ve sorunlarına çözüm
üretebilir diye düşünmüyoruz, sormuyor ve sorgulamıyoruz. Bugüne kadar hâkim
olan düşünceler niçin hiçbir şey veremedi, yeni bir düşünce tarzımı yani
normalde var olsa bile bugüne kadar tatbik edilmemiş bir düşüncenin hâkimiyeti
mi gerekir acaba diye düşünmüyoruz. Böyle gelmiş böyle gider gibi sefil bir
telakkinin tutsaklarıyız. Sonra da ezilince, sömürülünce, işler kötüye evrilince
bağırıp çağırıyoruz, hafakanlar basıyor, kâbuslar görüyoruz. Bişey yapmıyoruz
ama bişey olsun istiyoruz. Yani biz oturalım, başkaları düşünsün, üretsin,
önümüze koysun istiyoruz, zaten istemediğimiz şeylerinde bu şekilde sadır
olduğunu bilmeden. Alığız, bönüz, dar kafalıyız, sekteriz. Kendi derdimize
ancak kendimizin çare bulabileceğimizi ve çare olabileceğimizi bilmiyoruz, bunu
gerçekten anlamıyoruz da. İşte nice değişimlerden, dönüşümlerden, korku
geçitlerinden, endişe köprülerinden, acı dolu vadilerden geçip gelip durduğumuz
ve çakılıp kaldığımız yer böyle bir yer; artık hiçbir şeyi anlayamamak ve
korkunun köleleri olmak!
İNSANLIĞIN ÖZ-ELEŞTİRİSİ...117...
Özgür DENİZ - 12.04.2021
Tarih: 12.04.2021
Okunma: 334
YORUMLAR
Yorumunuzu ekleyin.