Haysiyetimizi koruyarak,
mesuliyetimizin fevkinde olarak, hassasiyetimizi canlı tutarak, hissiyatımızı
kaybetmeyerek, samimiyetle hareket ederek ve deruhte ettiğimiz ödevimizin ve
insan olduğumuzun bilincinde olarak işimizi yapmalıyız. Bilakis insanlığımıza delalet
edecek tek bir yönümüz olmaz, olamaz. Yoksa her şeyden elimizi eteğimizi
çekmeliyiz(((bir gün her şeyi geride bakmak zorunda kalacağız ve kimse orada
duranın kim olduğunu görmese bile kendimiz mutlaka göreceğiz ve gördüğümüzden
kaçmamızın imkânı olmayacak!))). Bilakis olan biten her şeyden sorumlu
olacağımızı ve yaptığımız ya da yapmadığımız, müdahil olduğumuz ya da
seyretmekle iktifa ettiğimiz, susarak durduğumuz ya da konuşarak cevap
verdiğimiz her şeyden hesaba çekileceğimizi bilmeliyiz (((tıpkı dün dost
bildiklerimizin, yediğimizin içtiğimizin ayrı gitmediği insanların, her şartta
ve koşulda yanlarında durup durmadığımızın bile hesabının da elbette yapılacağı,
sorulacağı, verileceği gibi yani insançocuğu geride bıraktığı izlerden
kurtulamaz ve hiçbir yere kaçamaz, kaçtığın yer yine kaçmaya çalıştığın yer olacaktır
kuşkusuz))). Çünkü insanız ve bir aklımız, irademiz, bilincimiz, ihtiyarımız,
tercihimiz var. Ne yatmaya geldik ne de otlamaya. İnsan gibi yaşamaya geldik;
gerek ağlayacağız, gerek güleceğiz, gerek kederleneceğiz, gerek sevinç
duyacağız, gerekse de yiyeceğiz, içeceğiz, eğleneceğiz ama yeri geldiğinde
insanca eylemlerde de bulunacağız. Ölmek için doğduk belki ama susarak
varolmaya ve varlığımız sürecinde korkarak yaşamaya gelmedik. Hür doğduğumuz
dünyada birilerinin kulları, köleleri, esirleri olmak gibi bir sorumluluğumuz
bulunmamaktadır. Kuzu gibi büyütülüp koyun gibi güdülecek değiliz ve de
güdülmemeliyiz, lafta kalmamalı hiçbir şey. Onurumuzu bir bayrak gibi başımızın
üzerinde taşımalıyız. Onurumuz var demekle olmaz, varlığını ispat etmeliyiz. Akıl,
kalp, dil sacayakları üzerinde insanca yaşamaya geldik. Düşüneceğiz,
hissedeceğiz ve konuşacağız. İhanet etmedikçe, ihanete maruz kalamayız,
kalırsak gereken cevabı vermek hakkımız olur. Kimseye küfretmiyoruz, hakaret
etmiyoruz, kimseyi itham etmiyoruz. Buradan yola çıkarak ve bundan evvelki
mevzu ile de alaka kurarak diyoruz ki; devlet malı kamu malıdır ve gözbebeği
gibi korunmalıdır, o mala uzan el behemehâl kırılmalıdır. Çünkü o malda doğmuş
ve doğacak tüm canlıların hakkı vardır. Emin olun, devlet malında, insanları
geçin, hayvanların hatta bitkilerin bile hakkı vardır. Öyleyse, devlet malına
yani kamuya ait olan mala yani beytülmal’a kim el uzatırsa uzatsın ve uzatan
kim ve ne olursa olsun pisliğin önde gidenidir. İnsanlık tarihi boyunca böyledir,
böyle olagelmiştir, böyle olagidecektir. Şahsım olarak bu tür pisliklere hakkım
zehir zıkkım olsun diyorum, bunu demekte hakkımdır, deyince hain mi olurum? Evet,
ben bir hainim ve hakkım zehir zıkkım olsun, benim, anamın, babamın, kardeşlerimin
ve dahi yetimlerin, gariplerin, mazlumların hakkını çalan soysuza, şerefsize,
namussuza, kanı ve sütü bozuğa, pisliğe. Çünkü bu devletin insanı olan hiçbir
kimse herkese ait olan kamu malına el uzatamaz ve devletten alabileceği bir güç
varsa o gücü ranta tahvil edemez, kendinde böyle bir hak göremez. Herkes
vazifesini tüm insanlık adına ve tüm insanlık için yapmaktadır ve insanca
yapmalıdır. İnsana hizmet esastır, insana hizmet ediyorum diye insan soyulamaz.
Kimse devleti soymak, doğmuşun ve doğmamışın hakkına konmak, çıkarlarını
korumak için devlet hizmeti yapmıyor. İnsanlığa hizmet etmek, adaleti ikame
etmek, doğanların ve doğmayanların hakkını korumak, ahlakı yaşatmak için devlet
vazifesi deruhte ediyor. Belki alakalı, belki alakasız ama söyleyeyim; her kul
yapacağı ibadetten kendisi sorumludur ama insanlığı kuşatmış adaletsizlikten
tüm insanlık mesuldür. Şayet tüm bunların aksi oluyorsa, bize de gereken cevabı
insanlık umdeleri çerçevesinde vermek düşüyor, vermezsek düşen biz oluruz.
Devlet malına-kamu malına uzanan eli kırarım ve kırılmasını da isterim arkadaş.
Bana ait olanı, yine bana ait olanın gücüyle gasp edemez kimse. Kamu malında
her bireyin teri, yaşı, kanı emeği vardır ve bu kutsal değerler sömürülemez,
çalınamaz, gasp edilemez. Çocuğuna bir şeker alamayan anne niçin alamamaktadır,
evine akşam dönerken elinde bir şeylerle gidemeyen baba niçin gidememektedir,
yatağa aç yatan insan niçin aç yatmaktadır, pazardan artık toplayan insan niçin
artığa mecbur kalmaktadır? Bunların hesabını sorarım arkadaş. Niye böyle oluyor
sorarım arkadaş. Bunları sormayacaksam bu dünyada yaşamamam gerekir. Benim bir
kalbim var arkadaş. O kalbi hassas yaratmış yaratan, suç benim mi? Ya yok olmam
lazım, varsam da sormam lazım. Şerefsizce bir sorgulamada yapmıyorum, insanca
soruyorum ne soruyorsam. Benim olanın hesabını soruyorum. Sormayayım mı? O
vakit onurumla nasıl yaşarım, gezerim, huzurlara çıkarım? Kimsenin, insanlık
toprağında domuz gibi yaşamak hakkı yoktur. İnsan ol, insan gibi yaşa, insan
gibi öl, domuz gibi geberme! Nokta.
İNSANLIĞIN ÖZ-ELEŞTİRİSİ...130...
Özgür DENİZ - 30.04.2021
Tarih: 30.04.2021
Okunma: 428
YORUMLAR
Yorumunuzu ekleyin.