İnsançocukları ve emeğin gerçek malikleri olarak, bizim,
hayattaki en büyük talihsizliğimiz; ilk evvelde atomize nihayetinde de polarize
olmamızdır, buradan da haklarımızı, emeğimizi sömürenlere kendi ellerimizle
teslim etmemiz ve sömürenlerin kirli ve haram sofralarına koymamızdır. Onların
yedikleri her büyük lokma bizden çaldıkları lokmaların bileşimidir. Çünkü
üstteki egemenler (((zer, zor, tezvir üçlü şebekesi yani firavunlar, karunlar,
hamanlar yani politikacı, komprador, din adamı))) her daim altta ki emekçilerin
bin parçaya bölünmüşlüklerinden kazanmaktadırlar ve güç devşirmektedirler.
Öyleyse böylesi bir şeyi onlara kendi ellerimizle nasıl olurda sunabiliriz,
nasıl olurda birleşmekten ve birleşik gücümüzle mücadele etmekten bile isteye
uzaklaşırız? Biz birleştiğimiz gün yeneceğiz! Emeğimizin karşılığını o gün
bihakkın alacağız. Ve bizim birleşeceğimiz yegâne ortak noktamız emeğimizdir,
ideolojik kör noktalarımız değildir. Bugün bizleri ideolojilerin kör
karanlıklarında tutsak edip ayrıştıranlar arka tarafta aynı sofrada oturup
bizim haklarımızı pay etmektedirler. Buna kendimiz müsaade etmekteyiz. Niye?
Çünkü hepimizin kendimize göre bir düşüncemiz vardır ve bizim ödevimiz o
düşüncenin apolojisini yapmaktır, emeği savunmak değil. Binaenaleyh; ideolojilerimizde
ayrıştığımız için emekte birleşemiyoruz. Velakin behemehâl emekte birleşmemiz
ve emeğin hakkını savunmamız iktiza etmektedir. Yani sınıfımızı bilmemiz ve
aynı sınıfta, aynı safta birleşmemiz iktiza etmektedir. Zira emekçinin
düşüncesi her ne olursa olsun nihayetinde o bir emekçidir ve gasp edilen hakkın
sahibidir. Bizim ödevimiz; yekpare emekçileri ortak akılda ve vicdan da yani
emekte olabildiğince birleştirebilmektir. Emekçilerin ilk ödevleri de; gasp
edilen, çalınan, sömürülen emeğinin hakkını geri almaktır ve insanlık onuruna
seza yaşama kavuşmaktır. Bu kabil midir peki? Hiç kuşkusuz kabildir, muhal olan
hiçbir yönü yoktur, münhasıran zihniyetlerimizi değiştirmemiz ve gerçekleri
görmemiz icap etmektedir. Zihniyetlerimizi safi insanlık temelinde ve emek
altyapısı üzerinde yeniden şekillendirdiğimiz gün, hayatlarımızı da yeniden
şekillendireceğimiz gün olacaktır ve işte o gün bizim gerçek bayramlara
kavuşacağımız gün olacaktır.
EKSTRA NOT:
Kutuplaşmak niye? Birbirimizle konuşmak ve anlaşmak, birbirimizi
anlamak ve sevmek varken. Kimler kimlerle birken, beraberken, konuşurken, iş
yaparken, niçin konuşmaması gerekenler münhasıran bizler oluyoruz yani altta
kalanlar? Ya da niçin birileri gönülleri nasıl dilerse öyle hareket ediyorlar
da, birilerinin özgürce hareket etmeleri anında damgalanıp kendilerine yafta
vuruluyor ve topluma yanlış lanse ediliyorlar? Buradaki nüansı niçin
ıskalıyoruz ve hemen tezgâha geliyoruz? Gerçekten niçin kutuplaşıyoruz ve
kutuplaştıkça birilerine kazandırıyoruz niçin? Birilerine bir damga vuruluyor,
o damga derin yerlerde netameli addediliyor ve herkes, vurulan o damga yüzünden
damgayı yiyene selam veremiyor, niçin birilerinin tertip ettiği ve kendi çıkarı
için tertip ettiği bu tezgâha geliyoruz? Birilerinin vurduğu damgadan bana ne,
o kişi bana ne yaptı yahut yaptığını söyledikleri şeyi gerçekten yaptı mı
nereden biliyorum? Faraza yanlış bir şey yaptı, niçin yaptığını soramaz mıyım,
sormak içinde bir araya gelemez miyim? Niçin göz göre göre kullanılayım,
kullanışlı bir aptal konumuna düşüreyim kendimi? Biz kutuplaştığımız zaman
birileri sürümü oluşturdum ve bir araya topladım diye düşünüyor ve bize
kahkahayla gülüyor, mallara bakın nasıl da madara oldular diyerek. Biz ne kadar
kutuplaşırsak, birileri bu kutuplaşmadan o kadar semiriyor. Ne zaman
birbirimize insan nazarıyla bakıp ardına bakmayı zül addedeceğiz? ‘’Bizde insan
vardır ardı sorulmaz’’ diyen Hacı Bektaşi Veli değil miydi ve bu ilke yanlış
mıydı? Hayır, sonsuzcasına doğruydu ve doğruluğu an be an tescilleniyordu. Çünkü
en temiz bildiğimiz kimlikler bile pislik üretiyordu mütemadiyen yani ben şu
kimliğe sahibim, nasıl olurda kirli ve pislik olabilirim diye bir şey yoktu,
olamazdı. Zaten kimlikler de suçlu olamazdı, suçlu olanlar o kimlikleri
kendilerine maske yapıp o maskelerin ardında bitevi yanlışlar yapanlardı. Ya
insanız biz insan, doğrumuzla yanlışımızla, sevabımızla günahımızla,
eksiğimizle fazlamızla. Öyleyse bırakalım ardını sorupta birbirimizin yanımıza
yaklaşmaktan korkmayı. Sana diyorlar ki; şu düşman, bu düşman, o düşman, bunun,
şunun, onun yanına giden düşman. Sorsanıza bir kez; bir tek sen mi dostsun,
öyleyse dost olduğunu gösteren tek bir eylemini göster diye. Mesela; şu
cinayeti çözdün mü, o cinayeti işleyen dostunu hukuk önüne çıkardın mı, benim
hakkımı korudun mu, benim hakkıma el uzatanın elini kırdın mı ve onu hukuk
önüne çıkardın mı diye sorsanıza bi kez. Hadi denemek bedava, o bitevi düşman
üretenlere ve düşmanlaştıranlara soralım bir kez; bana hangi düşleri
kurdurtmuş, bana vaat ettiği dünya nasıl bir dünya ve o dünyaya matuf hangi
onurlu eylemleri var? Bizi kutuplaştırarak kendilerine güç devşirenler var bu
dünyada maalesef ve biz bu oyuna geliyoruz salakça. Düşlerimizi kirletenler,
umutlarımızı öldürenler var. Çünkü herkes birbirine bakmaktan, birbiriyle
oturmaktan, birbiriyle konuşmaktan korksun ki, herkes istenilen yere gitsin ve
orada koyun gibi toplansın, sonra da düdüğe göre yönünü bulsun isteniyor.
Hayır, bunu yapmayacağım, çendan şahsen bunu yapmayacağım. Benim düşmanım yok
arkadaş, benim tek bir düşmanım vardır; o da, beni gözümün içine baka baka
aldatandır, benim hakkımı yiyendir, büyük bir çıkar imparatorluğu kurarak
hayallerimi, umutlarımı, düşlerimi o çıkar çarklarının azgın dişlileri arasında
paramparça edendir, beni sömürendir ve sömürülecek bir nesne derekesine
indirgeyendir, benim yarınlara dair güzel rüyalar görmemi ve güzel düşler
kurmamı öldürendir. Bana iri laflarla değil, basit ve küçükte olsa sahici
eylemlerle geliniz. Hele hele batıyoruz, bitiyoruz, bizi yok edecekler, her tarafımız
düşmanlarla çevrili, yarınımız tehdit ve tehlike altında martavallarıyla değil.
Çünkü ömrüm bu tür ucuz masalları dinlemekle geçti. Yemin ediyorum bıktım,
usandım, ikrah geldi artık bu palavralardan. Böyle diye diye hayatım çalındı,
yaşamak sevincim zehirlendi. Yeter lan artık böylesi ucuz numaralar. Batacaksak
batalım da bari söylenenlerin bir sahiciliği olsun be kardeşim. Ama biz
batmayız, bitmeyiz, sonsuza dek varolacağız, öyleyse bu tezgâhlara da
gelmeyeceğiz. Batıyoruz numaralarıyla birilerinin sürekli çıkmasına yol
vermeyeceğiz artık. Benim hakkım nerede? Cevap; bizim batmamızı istiyorlar
kardeşim. Ülke niye böyle? Cevap; üst akıl yapıyor kardeşim. Birilerinin
sürdüğü keyfi niye ben süremiyorum? Cevap; yarınımız tehdit altında. Birileri
hem suç işliyor hem de ellerini kollarını sallayarak geziyor niye? Cevap; onlar
namussuz kardeşim, seni aldatıyorlar. Ben sorularıma insan gibi cevap istiyorum kardeşim, laf
salatası istemiyorum.