İNSANLIĞIN ÖZ-ELEŞTİRİSİ...136...

Özgür DENİZ - 08.05.2021

İnsançocukları ve emeğin gerçek malikleri olarak, bizim, hayattaki en büyük talihsizliğimiz; ilk evvelde atomize nihayetinde de polarize olmamızdır, buradan da haklarımızı, emeğimizi sömürenlere kendi ellerimizle teslim etmemiz ve sömürenlerin kirli ve haram sofralarına koymamızdır. Onların yedikleri her büyük lokma bizden çaldıkları lokmaların bileşimidir. Çünkü üstteki egemenler (((zer, zor, tezvir üçlü şebekesi yani firavunlar, karunlar, hamanlar yani politikacı, komprador, din adamı))) her daim altta ki emekçilerin bin parçaya bölünmüşlüklerinden kazanmaktadırlar ve güç devşirmektedirler. Öyleyse böylesi bir şeyi onlara kendi ellerimizle nasıl olurda sunabiliriz, nasıl olurda birleşmekten ve birleşik gücümüzle mücadele etmekten bile isteye uzaklaşırız? Biz birleştiğimiz gün yeneceğiz! Emeğimizin karşılığını o gün bihakkın alacağız. Ve bizim birleşeceğimiz yegâne ortak noktamız emeğimizdir, ideolojik kör noktalarımız değildir. Bugün bizleri ideolojilerin kör karanlıklarında tutsak edip ayrıştıranlar arka tarafta aynı sofrada oturup bizim haklarımızı pay etmektedirler. Buna kendimiz müsaade etmekteyiz. Niye? Çünkü hepimizin kendimize göre bir düşüncemiz vardır ve bizim ödevimiz o düşüncenin apolojisini yapmaktır, emeği savunmak değil. Binaenaleyh; ideolojilerimizde ayrıştığımız için emekte birleşemiyoruz. Velakin behemehâl emekte birleşmemiz ve emeğin hakkını savunmamız iktiza etmektedir. Yani sınıfımızı bilmemiz ve aynı sınıfta, aynı safta birleşmemiz iktiza etmektedir. Zira emekçinin düşüncesi her ne olursa olsun nihayetinde o bir emekçidir ve gasp edilen hakkın sahibidir. Bizim ödevimiz; yekpare emekçileri ortak akılda ve vicdan da yani emekte olabildiğince birleştirebilmektir. Emekçilerin ilk ödevleri de; gasp edilen, çalınan, sömürülen emeğinin hakkını geri almaktır ve insanlık onuruna seza yaşama kavuşmaktır. Bu kabil midir peki? Hiç kuşkusuz kabildir, muhal olan hiçbir yönü yoktur, münhasıran zihniyetlerimizi değiştirmemiz ve gerçekleri görmemiz icap etmektedir. Zihniyetlerimizi safi insanlık temelinde ve emek altyapısı üzerinde yeniden şekillendirdiğimiz gün, hayatlarımızı da yeniden şekillendireceğimiz gün olacaktır ve işte o gün bizim gerçek bayramlara kavuşacağımız gün olacaktır.

 

EKSTRA NOT:

 

Kutuplaşmak niye? Birbirimizle konuşmak ve anlaşmak, birbirimizi anlamak ve sevmek varken. Kimler kimlerle birken, beraberken, konuşurken, iş yaparken, niçin konuşmaması gerekenler münhasıran bizler oluyoruz yani altta kalanlar? Ya da niçin birileri gönülleri nasıl dilerse öyle hareket ediyorlar da, birilerinin özgürce hareket etmeleri anında damgalanıp kendilerine yafta vuruluyor ve topluma yanlış lanse ediliyorlar? Buradaki nüansı niçin ıskalıyoruz ve hemen tezgâha geliyoruz? Gerçekten niçin kutuplaşıyoruz ve kutuplaştıkça birilerine kazandırıyoruz niçin? Birilerine bir damga vuruluyor, o damga derin yerlerde netameli addediliyor ve herkes, vurulan o damga yüzünden damgayı yiyene selam veremiyor, niçin birilerinin tertip ettiği ve kendi çıkarı için tertip ettiği bu tezgâha geliyoruz? Birilerinin vurduğu damgadan bana ne, o kişi bana ne yaptı yahut yaptığını söyledikleri şeyi gerçekten yaptı mı nereden biliyorum? Faraza yanlış bir şey yaptı, niçin yaptığını soramaz mıyım, sormak içinde bir araya gelemez miyim? Niçin göz göre göre kullanılayım, kullanışlı bir aptal konumuna düşüreyim kendimi? Biz kutuplaştığımız zaman birileri sürümü oluşturdum ve bir araya topladım diye düşünüyor ve bize kahkahayla gülüyor, mallara bakın nasıl da madara oldular diyerek. Biz ne kadar kutuplaşırsak, birileri bu kutuplaşmadan o kadar semiriyor. Ne zaman birbirimize insan nazarıyla bakıp ardına bakmayı zül addedeceğiz? ‘’Bizde insan vardır ardı sorulmaz’’ diyen Hacı Bektaşi Veli değil miydi ve bu ilke yanlış mıydı? Hayır, sonsuzcasına doğruydu ve doğruluğu an be an tescilleniyordu. Çünkü en temiz bildiğimiz kimlikler bile pislik üretiyordu mütemadiyen yani ben şu kimliğe sahibim, nasıl olurda kirli ve pislik olabilirim diye bir şey yoktu, olamazdı. Zaten kimlikler de suçlu olamazdı, suçlu olanlar o kimlikleri kendilerine maske yapıp o maskelerin ardında bitevi yanlışlar yapanlardı. Ya insanız biz insan, doğrumuzla yanlışımızla, sevabımızla günahımızla, eksiğimizle fazlamızla. Öyleyse bırakalım ardını sorupta birbirimizin yanımıza yaklaşmaktan korkmayı. Sana diyorlar ki; şu düşman, bu düşman, o düşman, bunun, şunun, onun yanına giden düşman. Sorsanıza bir kez; bir tek sen mi dostsun, öyleyse dost olduğunu gösteren tek bir eylemini göster diye. Mesela; şu cinayeti çözdün mü, o cinayeti işleyen dostunu hukuk önüne çıkardın mı, benim hakkımı korudun mu, benim hakkıma el uzatanın elini kırdın mı ve onu hukuk önüne çıkardın mı diye sorsanıza bi kez. Hadi denemek bedava, o bitevi düşman üretenlere ve düşmanlaştıranlara soralım bir kez; bana hangi düşleri kurdurtmuş, bana vaat ettiği dünya nasıl bir dünya ve o dünyaya matuf hangi onurlu eylemleri var? Bizi kutuplaştırarak kendilerine güç devşirenler var bu dünyada maalesef ve biz bu oyuna geliyoruz salakça. Düşlerimizi kirletenler, umutlarımızı öldürenler var. Çünkü herkes birbirine bakmaktan, birbiriyle oturmaktan, birbiriyle konuşmaktan korksun ki, herkes istenilen yere gitsin ve orada koyun gibi toplansın, sonra da düdüğe göre yönünü bulsun isteniyor. Hayır, bunu yapmayacağım, çendan şahsen bunu yapmayacağım. Benim düşmanım yok arkadaş, benim tek bir düşmanım vardır; o da, beni gözümün içine baka baka aldatandır, benim hakkımı yiyendir, büyük bir çıkar imparatorluğu kurarak hayallerimi, umutlarımı, düşlerimi o çıkar çarklarının azgın dişlileri arasında paramparça edendir, beni sömürendir ve sömürülecek bir nesne derekesine indirgeyendir, benim yarınlara dair güzel rüyalar görmemi ve güzel düşler kurmamı öldürendir. Bana iri laflarla değil, basit ve küçükte olsa sahici eylemlerle geliniz. Hele hele batıyoruz, bitiyoruz, bizi yok edecekler, her tarafımız düşmanlarla çevrili, yarınımız tehdit ve tehlike altında martavallarıyla değil. Çünkü ömrüm bu tür ucuz masalları dinlemekle geçti. Yemin ediyorum bıktım, usandım, ikrah geldi artık bu palavralardan. Böyle diye diye hayatım çalındı, yaşamak sevincim zehirlendi. Yeter lan artık böylesi ucuz numaralar. Batacaksak batalım da bari söylenenlerin bir sahiciliği olsun be kardeşim. Ama biz batmayız, bitmeyiz, sonsuza dek varolacağız, öyleyse bu tezgâhlara da gelmeyeceğiz. Batıyoruz numaralarıyla birilerinin sürekli çıkmasına yol vermeyeceğiz artık. Benim hakkım nerede? Cevap; bizim batmamızı istiyorlar kardeşim. Ülke niye böyle? Cevap; üst akıl yapıyor kardeşim. Birilerinin sürdüğü keyfi niye ben süremiyorum? Cevap; yarınımız tehdit altında. Birileri hem suç işliyor hem de ellerini kollarını sallayarak geziyor niye? Cevap; onlar namussuz kardeşim, seni aldatıyorlar. Ben sorularıma insan gibi cevap istiyorum kardeşim, laf salatası istemiyorum.

Tarih: 08.05.2021 Okunma: 327

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?

İ. Hakkı Cengiz

08.05.2021 - 12:12

Her iki konudaki satırlarda da gerçekleri gören ve gösteren bir yüksek şuur var. Bu satırlarla toplumun uyanmaya başlamasına öncülük ettiğini düşünüyorum. Ayrıca, bana öyle geliyor ki yukarıdaki satırlar, uyanmaya başlayanları da temsil ediyor. Artık, herkesin karnı hamasete de tehlike tüccarlığına da doydu. Zihnine sağlık can kardeşim. Selâmlar...

Özgür Deniz

08.05.2021 - 20:34

Eyvallah inşaAllah saygıdeğer paşam saygıdeğer ağabey. Kalben sonsuz teşekkürler. Uyuduk uyutulduk maalesef. Daha çok dinle bazen kimlikle bazen vatanla bazen cumhuriyet ile. Ama artık uyanma ve gerçekleri görme vakti olsun inşaAllah. Hamasetle iş olmuyor. Kendi yurdumda değersiz hissediyorum kendimi maalesef. Daha açık ve özgürce konuşmanın ve konuşmalarımızdan dolayı suçlanmayacağımız günlerin mümkün olduğu zamanlarda konuşmak umuduyla inşaAllah. Derin saygılar selamlar inşaAllah.