İnsanlar topluluklar halinde yaşayan, düşünebilen sosyal varlıklardır. Yapılan
kazı ve araştırmalardan çıkan sonuçlara göre ilk insan topluluklarında,
doğurganlığı, merhameti ve koruyuculuğu ile kadınlar söz ve otorite sahibidir.
Ancak zamanla küçük insan toplulukları, kalabalıklaşıp çoğaldıkça ortaya çıkan ihtiyaçlar
ve bunların temin edilmesi sorunu, güç ve kuvvet sembolü erkekleri söz sahibi yapmış,
kadınları ikinci plana düşürmüş.
Eski çağlardan bu yana toplumların, yaşam koşulları, örf ve adetleri,
gelenekleri, dini inançlarına göre “ataerkil”,
“anaerkil” yaşam biçimlerinden birini tercih ettiği görülür. Türk ve Müslüman toplumlarda,
İslamiyetin de etkisiyle “ataerkil” yaşam biçimi görülür. Fakat İslamiyet
öncesi Türklerde erkek ve kadın ortak söz sahibi iken İslamiyetin etkisiyle
aile ve toplum düzeninde erkekler ön plana çıkmış. Türklerde ve Araplarda soyun
devamı erkekler üzerindendir. Bazı toplumlarda anaerkil yaşam biçimi görülür ve
kadın belirleyici unsurdur. Doğan çocuk kadının soyundandır.
Anne, baba, çocuklar ve aynı çatı altında birlikte yaşayan diğer
yakınlardan meydana gelen toplumun en küçük birimine aile denir. Anne, baba,
çocuklardan oluşan aile tipine “çekirdek aile”, dede, nine, dayı, teyze, hala,
amca gibi yakınlarla birlikte yaşanıyorsa bu aile tipine “geniş aile” veya
“büyük aile” deniyor.
Günümüzün toplumsal yapısında genellikle “çekirdek aile” dediğimiz anne,
baba, bir veya iki çocuklu aileler görülür. Kırsal yaşamın devam ettiği sosyal,
kültürel ve ekonomik olarak kapalı, konargöçer topluluklarda “büyük aile” ya da
“geniş aile” tipine rastlamak mümkündür. Bu ailelerde çocuk sayısı
fazladır.
“Geniş aile” veya “büyük aile” tiplerinin yoğun olduğu toplumlarda, başta
bulunan büyüklerin bilgi, tecrübe ve ileri görüşlülüğü pek çok tehlike ve sorunların
çözümüne yardımcı olurken, genel olarak batı toplumlarında görülen ve diğer
toplumlara yayılan çekirdek ailelerde yetki ve otorite karmaşası yaşanır.
Amerika, Avrupa ülkelerinde ağırlıklı olarak çocuk sayısı az olan “çekirdek
aile” tipi görülür. Buna rağmen çocuk sayısı fazla olan “geniş aile” veya
“büyük ailelere rastlamak mümkündür. Batı toplumlarında anne ve babanın
çocuklar üzerindeki etkisi 18 yaşına kadardır. Çocuklar bu dönemde devlet
denetiminde ailesi ile birlikte yaşar. Anne veya baba çocuğa gerekli ilgi ve
özeni göstermediği hallerde çocuk aileden alınır ve devlet yetiştirme yurtlarına
verilir. Çocuk bu gibi yerlerde, anne şefkatinden, baba sevgisinden yoksun
olarak büyür. Çocuk 18 yaşından sonra iyi veya kötü başının çaresine bakmak, ayakta
için çalışmak zorundadır. Anne, baba ve çocuklar arasındaki ilişkilerde para ve
“maddi faydacılık” her şeyin üstündedir. Doğurganlığın ve nüfus artış oranının
düşük olduğu bu toplumlarda işgücü sorunu yabancı işçi ve kaçak göçmenlerden
karşılanır.
Türk, Müslüman ve doğu toplumlarında örf ve adetlerin, geleneklerin, dini
inancın etkisiyle “büyük aile”, “geniş aile” anlayışı benimsenmiş iken toplumsal
etkileşim ve değişim sonucu batılı ülkelerde görülen “çekirdek aile” düzenine
dönüşmüştür.
Türk ve Müslüman toplumlarında, hatta güneydoğu Asya ve Uzakdoğu
ülkelerinde batıda olduğu gibi para ve zenginlik her şey değildir. Sevgi,
saygı, hürmet, üzülmek, acımak, nefret etmek, yardım etmek, inanmak, dua etmek gibi
maddi olmayan, para ile satın alınamayacak, ayrı bir zenginliğe sahiptir. Buna
“gönül zenginliği”, “kalp gözü” de denilebilir. Yunus’un dili ile “Gönül
çalabın tahtı, Çalap gönüle bahtı. İki cihan bed-bahtı, kim gönül yıkar ise.” Gönül
zenginliği, kalp gözü, yürek dediğimiz şey öyle bir et parçasından ibaret
değildir.
19. yüzyıldan itibaren Osmanlı Devleti tarafından bazı Avrupa ülkelerine
tanınan imtiyazlar ve sözleşmeler, ekonomik olduğu kadar sosyal ve toplumsal
sorunlara da yol açmış, aile yapısı bozmuştur. O günlerden beri Türk toplumunun
gözü hep batıya, Avrupa’ya dönüktür.
Onlar gibi düşünmek, konuşmak, yaşamak ileri olmanın, aydın olmanın,
medeni olmanın ölçüsüdür. Bu açıdan İngilizce, Fransızca, Almanca bilmek,
konuşmak, onlar gibi giyinmek, onlar gibi eğlenmek moda haline gelmiş, buna
uymayanlar yadırganmış, gericilikle, yobazlıkla suçlanmıştır.
Ülkemiz, insanlarımız ve aile yapımız, zenginliklerimiz küresel gücün
teknolojik silahları olan kitle haberleşme araçları, sosyal, kültürel, ekonomik
saldırı araçları ile kuşatılmış ve tehdit altındadır. Bu kirli savaşta düşman, sosyal
medyayı, kitle iletişim araçları olan telefonu, radyo ve televizyonları,
gazeteleri etkin olarak kullanmaktadır, insanların beynini esir almakta,
köleleştirmektedir. Bu kirli ve gizli savaş sonucu milli, manevi ne kadar
değerlerimiz varsa hepsi bozulmuş, içi boşaltılmış, yok edilmiştir. Bu düşmanca
yaklaşımlara karşı devletin bütün kurumları ile vatandaşını koruyup gözetmesi
anayasal bir zorunluluk olduğu kadar görevidir de.
Bu vesile ile ramazan bayramınızı kutlar, sağlıklı, huzurlu, bolluk ve
bereket dolu günler dileriz.