Bir kuduz köpek çıkıyor ve masum insanları tüm gözlerin onu gördüğünü de bildiği halde vahşice parçalıyor, parçalamaya da devam ediyor. İşin garibi gerçekten de herkes sadece izlemekle yetiniyor. Kof nutukları geçiyorum. İnsanlık tarihi kof nutuklarla doludur maalesef. Zaten insanlığı perişan eden de, kof nutuklardan başka nedir ki, öyle ya nutuk atmak bedava, zahmeti yok, sıkıntısı yok, bedeli yok, kaybı yok. Denize düşenin yılana sarıldığı gibi, batmakta olduğun da salla bir iki nutuk yeniden yapışırlar paçana ve kurtarırlar seni ve sen de bilirsin bunu. Gördüğüm manzarayı anlamıyorum ve hiçbir zaman da anlamayacağım. İnsan olan buna seyirci kalamaz. Çünkü insanların evine baskın yapıp; bu evi hemen boşalt diyemezsiniz. Yahut ortak bir evden ortağınızı vahşi yöntemlerle kovamazsınız. Bunu yapamazsınız kardeşim, yapamazsınız. Elbette burada adaletin önemi de ortaya çıkıyor. Adaletin ne kadar değerli bir şey olduğu ve adil olanın ne kadar soylu ve asil olduğu da spontane tezahür ediyor. Hayır ya, arz gerçekten çok geniş, kime yetmiyor, neyin kavgasını yapıyoruz, oturup konuşmakta mı zor, niçin böylesi kuduz köpek gibi saldırılar? Arzın bir metresi için dahi olsa tek damla kan dökmeye değmez ya değmez. Hakikaten dünya böyle izlemekle mi yetinecek siyonist pitbullun saldırısını? Nerede insanlık? Hadi geçelim insanlığı, ya Müslüman dünya nerede? Hatta ve hatta hala varlarsa ve yaşıyorlarsa, vicdanını kaybetmemiş Yahudiler nerede, niçin bu kuduz siyonist itlere dur demiyorlar? Bu vahşeti gerçekten nasıl izleyebiliyor vicdanı rahat olarak Müslümanım diyenler? İnsan hakikaten utanır ya, hadi insanlığından utanmıyorsun, kendine Müslüman demekten utanırsın hiç olmazsa. Ya kardeşim dediğini parçalıyor kuduz köpek ve sen izliyorsun, üstelikte ciddi anlamda kuvvetin olduğu halde? O petrol paralarınız nerede? Dünyada saltanat sürüyorsun ama kardeşin gözünün önünde parçalanıyor, sen insan mısın ki Müslüman olacaksın be? Nasıl bir siyaset yönteminiz var küresel boyutta, hiç mi etkiniz yok? Ya da niçin etkiniz yok? O zaman dünya âlem içinde rezilsiniz de insan sıfatıyla dolanıp duruyorsunuz. Olay tarihsel bağlamda çözümlenip, olumlu ya da olumsuz yönde değerlendirme yapılabilir ama tarihselliği ne olursa olsun karşımızda duran bir realite var kardeşim ve biz buna göre tavır almak zorundayız. Hatta politik arka planları da konuşmuyoruz burada. Karşımızda duran resmî çözümlüyoruz sadece, bu kadar basit ve net olana odaklanıyoruz yani. Bu yüzden kenardan köşeden konuşmaya ve çıkarımlarda bulunmaya gerek yok. Tamam, şöyle de denilebilir, böyle de ama bu neyi değiştirir? Geçelim!
İddiam şu: Müslümanlar Müslüman olsaydılar, şerefsiz siyonist
bu zulmü hatta soykırımı yapamazdı. İnsanlığım ve tüm değerlerim üzerine yemin
ederim ki, öyle olsaydı böyle olmazdı. Çünkü sen sensen, kuşkusuz bir yansıman
da olacaktır. Yansımanın nasıl olacağı, senin nasıl olduğuna bağlıdır. Ve emin
olun ki, yansımanın nasıllığına göre etkiniz olacaktır hayatta. Maalesef
zevahir bize şunu haykırıyor; Müslüman sadece konuşur, bağırır, sonra gider
yine bildiği gibi yaşamaya devam eder. Yani sözde Müslümanlık yapar, eylemde
ise kim olduğu belirsizdir. Maalesef Müslümanın verdiği görüntü budur, sözü
dinlidir ama eyleminin neyli olduğu belirsizdir. Biz toplum olarak maalesef
meydanlara inip kof protesto yapmayı, nutuk atmayı bir şey sanıyoruz. Yani
kendi kendini tatmin, derde deva olmayan yöntem. Kuvvetle muhtemel tüm dünya
Müslümanları da böyle oldukları için bir şey yapamıyorlar. Biz ömrü protesto ve
slogan ile geçmiş bir toplumuz maalesef. Böyle yapasıya birazcık söylediklerimizi
gerçekten eyleme geçirmeye çalışsaydık her şey belki de çok farklı olurdu.
Mesela; ahlaklı mıyız, adil miyiz, erdemli miyiz? Emin olun bu değerleri
taşıyor olsak, kendimizde doğal bir kuvvet hissederiz ama maalesef bu kuvvetten
mahrumuz. Ahlaklı da değiliz, adil de değiliz, erdemli de değiliz, o zaman
nasıl bir tesirimiz olabilir ki muhatabımızın üzerinde bu durumumuzla? Olmuyor
işte, basit ve hafif kalıyoruz. Zira biz kendimizi bilmesekte, karşımızdaki
bizim nasıl biri olduğumuzu bizden daha iyi biliyor, bu yüzden de bizi dikkate
bile almıyor. Bu çok ince ve derin bir nokta bir anda cümleye dökülmesi kolay
olmuyor, dökebilirsem yine paylaşırım mutlaka. Her cümleyi milyon cümleye
dönüştürebiliriz ama ne zaman var ne de yer. Maalesef acı ama gerçek bu.
Dünyanın yorumlanmaya değil değiştirilmeye ihtiyacı var ve bunun yolu da
eylemden geçer. Eylemin yoksa söyleminin hiçbir hükmü yoktur. Çünkü tutarlılığın
olmaz. Zaten sözün güçlü ve özlü olsa, eylemin de mutlaka tesirli olacaktır.
Ama sözünün ağırlığı yoksa eylemin beyhudedir. Aliya İzzetbegoviç: dünyayı dua
değil eylem değiştirecek der. İnsan önce insan olmalıdır. İnsan, insan olmadığı
zaman bunun hayata yansıması mutlaka oluyor ve olumsuz oluyor. İnsan olduğun zaman ise mutlaka bir ağırlığın
olacaktır. Çünkü doğru her zaman güçlüdür. Bu laf değildir, gerçektir. Ama bunu
tarih boyunca hiçbir zaman anlayamadık. Ve anlamamanın bedelini de çok ağır
ödedik ama yine de ders almadık. Dini bildiğini sananlar dini gerçekten
bilselerdi, dünya çok farklı bir yer olurdu. Dini sonuna kadar kullandık
dünyayı ele geçirmek için sadece, başka da hiçbir şey yapmadık. Dinden
beslendik te beslendik ama bizi besleyen dini öğrenmeye çalışmadık hiç. Ne
dinle sömürenler dini bildiler ne de dinle sömürülenler dini öğrenmek için çaba
göstermediler. Dine de en büyük zarar din cephesinden gelmiştir maalesef, bu da
ayrı bir gerçektir. Peki, böylesi bir manzarayla karşımızda ki vahşete dur
diyebilmek ne kadar mümkün olabilirdi?