YABANCI...

Özgür DENİZ - 16.05.2021

Evet, ben varım, varolduğuna inandığım ben de. Çırpınıp duruyorum yabancısı olduğum bir âlemde, aradığım beni bulayım diye bende ki bende. Olduğum ben de, olan beni yazıyorum bu yüzden. Olmasaydım olmazdı sözde. Söz varsa demek ki bir ben var bende. Söz ki, çıkıyor bendeki bu benden. İstemek verdi, istedim varım. İstemeseydim olmazdım, olduysam istedim, istediğim için verdi, verdiği için oldum, olduğum için doluyorum, dolunca boşalmak zorundayım, çünkü bu zor ki, ispatıdır bendeki benin. Var olduğum dünyaya fırlatılıp atılmışım. Nasıl ve niçinini yıllar yılı arayıp sormamışım. Böyle olunca çıldırmamışım, sessizce yaşamışım. Belki de düşmüşüm, düşük bir dünyaya. Düşük bir dünyada yükselmeye çalışıyorum ait olduğum yere. Ait olduğum yer neresidir bilmiyorum, bilmek için iniyorum yeniden düştüğüm evrene. Evren bana yabancı, ben evrene, iki yabancı tanış olmaya çalışıyoruz yabancı yabancı. Tanış değiliz, olmamız da kabil değil gibi geliyor ama bilmeyiz, belki de aynıyız da haberimiz yok birbirimizden. İkimizde birbirimize ait değiliz gibi ama ait olduğumuz aynı yerden ayrı düşmüş gibi. Ama düşmüşüz bir kere birbirimizden ayrı yere, nasıl olacakta geleceğiz aynı yerde küle dönüp yeniden bir olacağımız yere. Ayrıcalıklı kılmayacak bir yabancılık bu, velakin ayrı düşürecek bir yabancılık. Ait olamadım, olamıyorum istesem de, çünkü bünyesi tolere etmiyor beni, benim bünyemin reddettiği gibi. Anlıyorum bunu! Dünyanın sahip olduklarının, dünyadan sahip olmaya çalıştıkları benim için hiçbir şey ifade etmiyor. Huzur bulamıyorum bulduğum hiçbir şeyde. Çünkü bulduğuma sahip olamıyorum, bulduğum oluyorum istemesem de. Bu yüzden de kusuyorum içime girenleri, geri atıyorum içini içime katanın şeylerini. Ait olmayı başaramadığım bir yerde, bir şeyleri elde etmeyi başarsam da, elde ettiğim şeyleri sevemedim bir türlü. Çünkü elde ettiklerimi tolere edemedim, bünyem geri attı hepsini. Ait olduğum yeri bulamadım ama bulacağıma inandığım yerde bulunan sevdiğim şeylere de sahip olamadım. Belki de sahip olmayı hiç istemedim, istiyormuşum gibi hissediyormuş gibi algılasam da benliğimde. Ki, hiçbir yerde, hiçbir şeye, hiçbir şekilde sahip olmakta istemedim zaten. Çünkü benden geride kalanları ve kalacakları sahiplenmenin anlamsız olduğunu anladım, bu yüzden de sahipmişim gibi davrandım ve olanla oyalanmaya çalıştım. Bilmediğimiz yerde, bilerek ulaştığımız şeylerin, istemsiz olarak tanış olduklarımızla paylaşmak için varolduğuna inandım hep. Paylaştım ne varsa, paylaşılsın istedim herkesin payına düşen parsa. Mutlu olmak varsa işte budur dedim, dediğimi de her yerde söyledim anlaşılmasa da. Bu yüzden zaten benim olmayan ama olduğu için sahip olduğum, fakat yine de kendimin kılamadığım ne varsa paylaşmayı seçtim. Paylaşmayı seçmeyenlerden, bilakis kendinin olmayanları sahiplenmeye çalışanlardan nefret ettim. Çünkü bunun bir devir daim olduğunu gördüm, gördüğüm beni iğrendirdi ve bu iğrençliğe isyan ettim. Herkesin üzerine doğan güneşin ısısından ve ışığından, kim mahrum bırakabilir başkasını? Mahrum bırakanın var mıdır yaşama şansı yahut olmalı mıdır böyle bir avansı? Benden önce de düşenlerin düştükleri yere düştüm, düştüğüm yerin herkesin olduğunu gördüm ama kalktığım da anladım bunu, düşmüş haldeyken anlamış mıydım yoksa anlayabilir miydim bilmiyorum. Anladığımda ise, herkesin olan şeyleri, birilerinin kendilerine ait kıldıklarını gördüm. Ama başkalarında olan başkalarının neyi varsa geri alınması gerektiğine inandım ve işte dedim bu sizindir, hadi alın korkmayın kendinin kılandan. İşte o vakit cehennemin içinde yandığımı fark ettim. Cennetle ateşimizi tahfif etmeye çalışanların dolaştığını müşahede ettim. Yanan da bizdik, aldanan da ama bunu bilmekten korkan da bizdik. Ya birlikte yanılmalıydı ya da yanmamalıydı hiç kimse oysa. Ama aldanıyorduk bizi sahte cennetle aldatanlara ya da kendileri gönüllerince yaşarken bizim yaşamımızı cennete bırakanlara. Öyleyse birilerinin sahiplendiği ama herkesin olan her şey yine herkesin olmalıydı. Başka türlüsü olmamalıydı, oluyorsa da oldurulmamalıydı, zorlanıyorsa zor kullanılmalı ve behemehâl oldurulmamalıydı. Herkesin olan birilerinin olursa, orada zulüm peyda olurdu, zulmün olduğu yerde yaşamak sevinci kahır olur ve bizi bulurdu. Madem cennet yananlarındı, yanmalıydı cenneti yaşayanlarda cehennemi yaşayanlar gibi. Savaşılmalıydı öyleyse yaşanılması için. Zira savaşmadan alınmazdı, hep savaşarak alınmıştı alınan ne varsa, herkese ait olan birilerine ait kılınmışsa zorunluydu savaşmak ve alışılmalıydı savaşarak yaşamaya. Düştüğüm için ayağa kalkıp yaşamak zorunda kaldığım yerde, düştüğüm yerde düşüp geldiğim yerdeki halimle yaşıyorum. Elbette ait olmadığım ama beni ait kılmaya zorlayan yerde yaşarken zorluklarla karşılaşıyorum, karşılaştığım zorlukları buradan farklı dünyalarda yaşayarak aşıyorum. Cismim bu dünyada belki ama bendeki ben yok burada, çünkü burası dar ona da. Kalbimin asude bahçelerinde büyüttüğüm ama yine kendi yerinde saklayıp dışarıya çıkaramadığım duygular, beynimin berrak mavi göklerinde sakladığım ama toprağa düşüremediğim, düşürürsem nasıl düşeceğini bilmediğim, düştüğünde ise neyi bitireceğini kestiremediğim düşünler taşırım. Tüm bu sakladıklarımla yaşarım ve savaşırım. Okudum haddinden fazla, suskuya mahkûm edildim zorla. Oysa dolan boşalmazsa ölürdü, çünkü boşalırsa olurdu ancak olacak olan ama oldurulmuyordu olacak olan, olan olduğunda herkesin olacağı bilinerek ve herkes olursa birilerinin olmayacağı düşünülerek. Ama bu zoru yenmek zorundayım, yenemezsem ölmek zorundayım. Söyleyemeyeceklerimi öğrendiğimi anladım çok sonra. Kimin için savaştıysam, ilk kılıç yarasını ondan aldım. Uğruna savaştıklarımca anlaşılmadım. Anlaşılmasam da savaştım onlar için, çünkü onlar ki varlıklarından bile haberi olmayanlardır, haberleri olsaydı yanımda olurlardı zira. Ama bir gün olmak için geçecekler sıraya. Ölçtüm, biçtim, tarttım, sürgit yaptım bunu, yapmadığım tek bir anım olmadı ve oldu şimdi, söylediğim gibiyim; buraya değil sadece, hiçbir yere ait değilim. Ne de ait oldu hiçbir yer bana. Hiçbir yere ait olmayan, hiçbir yerin kendisine ait olmadığı hiçbir kimseyim. Hiçbir yere ait olmadığım için, ait olmadığım yerde kimsenin de kimsesi olamadığım için, ait olanlar ve ait kılanlar bana dilediklerince acı çektirebilirler duygularım ve düşünlerimden dolayı. Güçlerini kullanarak, zaten ait olmadığım ve kendisi de bana ait olmayan yerde, her şeyimi alabilirler ve acılardan acılara sürgün kılabilirler beni. Zaten sürgünü doğarken yemişim, yedikçe bileylenmişim ve direnmiş ölmemişim, şimdi mi öleceğim? Kendilerine ait olan ya da kendilerine aitmiş gibi düşündükleri yahut kendilerinin ait oldukları ne varsa hepsinden mahrum edebilirler beni. Ki, neleri var ki sahip oldukları? Sahibiyiz dedikleri hiçbir şey kendilerinin değil, başkalarından çaldıklarıdır sahiplendikleri. Zaten vazgeçmişim tutunduğunuz şeylerden. Bana tutunmuş olanları da alabilirsiniz tutunmak için kendilerine. Ama tutunamayacağınızı da bilmelisiniz kendilerine. Aynı değil tapıyor olduklarımız. İnanıyor değilim inandığınız gibi. Yollarımız birleşmiyor hiçbir kavşakta. Ne yurdum var benim ne de olmayan yurdumda durduğum yerim ve ne de olmayan yeri kuşatan sınırlarım. Yanık bir yüreğe sığacak kadar küçüğüm. Her şeyim küçücük bir yürektir. Bir gün kanatsız bir kuş gibi uçup gideceğim, olmayan kanatlarımı çırparak. Çırpınarak yaşıyorum yerin karanlığında, göklerin aydınlığında bulurum belki aradığımı ve sonsuz, sınırsız, sınıfsız özgürlüğümü. Sevilen ne kadar şey varsa nefret ediyorum, nefret edilen her şeyi seviyorum. Yüreğim çiziyor rotasını yolculuklarımın, gitmemek gitmektir benim için, zaten içindeyim gitmek istediğim yerin. Ne renklerin anlamı var benim için, ne de anlamlı bir zevk. Para için yaşıyor gibiysem de, kendisi için yaşadığım sanılan şeyi yok etmek için savaşıyorum. Kulların kulu olamıyorum, özgürlük heykeliyim insanlık toprağında yükselmiş, düştüğüm yerden özgürce dikelmişim ve özgürlükle varolmuş, yoğrulmuşum. Bulmacaya benziyorum belki ama bir çift göze, gülen bir yüze, tatlı bir söze açılıverecek ve çözülüverecek kadar basitim haddizatında. Bilmediğim yerleri özlüyorum, tanış olmadığım insanları seviyorum. Gülen bir çocuk yüzüne satıyorum kalbime ait olan ne varsa. Ya cellatlar olmamalı ya çocuklar doğmamalı; doğduysa çocuklar yaşamalı, varsa cellatlar ölmeli. Ait olmadığım yere kendini ait görenler için savaşıyorum. Mavi şarkılar söylerim kendi kendime, anlaşılmayan şiirler yazar okurum. Uzak düşler düşlerim düşlerimde. Düşman olmadım kimseye, dostum da olmadı kimse. Düşmanı ben bulamadım, dost beni bulmadı. Dost diye bulduklarım da gidecekleri yere vardıklarında sessizce ayrıldılar. Kula kulluğu reddetmişim bir kere, kullaştırılmak istendim her kere ama uğrayamadım bir daha kul olacağım yerlere. Yalnız ve yabancıyım. Bana ait olmayan ve kendisine ait olmadığım yerdeyim. Büyüyünceye kadar sevebiliyorum insanları. Ağlayan gözlerde kaybolup gidiyorum, gülen bir yüzde dirilinceye kadar. Yaşamak zorundayım savaşmak için. Yaşamak için yazmak zorunda olduğum gibi. Birilerine ait olmak için kullaşmayı sindirebilecek bir yüreğim yok, sindirebilen yüreklere rağmen. Yaşamak için düşmüşsem yahut düştüğüm için yaşamak zorunda kalmışsam, yükselmek için savaşmak zorundayım.

Tarih: 16.05.2021 Okunma: 308

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?

İ. Hakkı Cengiz

16.05.2021 - 13:05

İnanılmaz... Duygu, hüzün, karanlık, aydınlık, ümit, yeis, cesaret, hamiyet, fazilet... hepsi var. Ve daha fazlası... YABANCI, iki yabancı... Diyalektik de var. Elbette bu savaş zaferle bitecek, bu azim ve irade özgürlüklerin yolunu açacaktır. Kalemine sağlık, sevgili kardeşim. Selâmlar...

özgür deniz

16.05.2021 - 17:38

aynı duygu ve düşüncelerle, tüm kalbimle bilincimle içtenliğimle benliğimle sonsuz teşekürler ve bilmukabele saygıdeğer paşam saygıdeğer ağabey. inşaAllah zafer, mutlaka zafer. insanlığın ve halkların görkemli zaferi. derin saygılar selamlar inşaAllah.