Nedir hakikat? Hakikat derken hissettiğimiz, duyumsadığımız
neyse odur hakikat, beynimizin göklerinde mücerret olarak varolan ama bir
yağmur damlası gibi gönül otağımıza düşerek müşahhaslaşan ve dilimiz tavassutu
ile insanlık toprağında tecessüm eden şeydir yani hakikat kardeşim işte, olduğu
gibi, kapı gibi, yumruk gibi, ölmez, öldürülemez, yok olmaz, yok edilemez,
çürümez, çürütülemez demektir bir nevi yani kişiye, zamana, zemine, düşünceye
göre değişmeyen, her kişi de aynı vicdani duyarlılığa tekabül eden, vicdanın ve
aklında tolere ettiği şeydir. Tolere etmek derken, tolere edelim gitsin ya
demek anlamında değil, mecburen tolere edilen anlamındadır, sen tolere etmezsin
o kendini tolere ettirir, tabi gerçekten dosdoğru, namuslu ve şerefli bir insansak.
Hakikat; bir şeyin gerçeği neyse o demektir. Bu meyanda bazen doğru ile
hakikati de birbirine karıştırıyoruz, hakikati doğrudan ayıranda onun
değişmezliğidir. Doğru, kişiye, zamana, zemine göre değişirken hakikatte
böylesi bir değişim göremezsiniz. Burada hakikat olan orada da hakikattir ama
burada doğru olan orada yanlış olabilir, biz hakikati reddedebiliriz ama
hakikat yine vardır, olmaya devam eder. Misal; terör olgusunun dünyanın her
yerinde varolduğu bir hakikattir ama terörle mücadele yöntemleri her yerin
kendi doğrusuna göre yürütülmektedir. Elbette burada doğrunun hakikatle
mütenasip olması iktiza eder yani biz kendi doğrumuza göre yaptık oldu bitti
gitti diye de bir şey olamaz, zira bir hakikate mugayir doğru vardır, bir de
hakikatle mütenasip doğru vardır, bu ayrım da sonsuz önemlidir. Bir yerde
hakikat olgu boyutuyla, doğru olay boyutuyla ilgiliymiş gibi sanki. Keza;
devlet yönetimi mevcut dünya konjonktüründe realite bağlamında bir hakikattir
ama herkes kendi doğru bildiği şekilde bu yönetme işini icra eder. Hakeza; bir
kişiye ait olanı almak yahut genele ait olanı şahsına aitmiş gibi görüp almak
hırsızlıktır, kul hakkıdır ve bunun böyle olduğu hakikattir ama bazıları bunu
kendince doğru kabul eder bazıları da yanlış kabul eder ama böylesi bir ayrım
dahi bu olayın hakikat olmasına yani olayın hırsızlık olarak adlandırılmasına
gölge düşüremez. Hakikat ölmez, ölen insandır. Hakikatin ifade edilmesini biz
insanlar kahir ekseriyetle başkalarına karşı duruş olarak algılarız yani sanki
hakikati ortaya koymak başkalarına düşman olmakla kabilmiş gibi algılanır yahut
hakikati söylediğin için düşmanmışsın gibi davranılır. Hani derler ya, aydın
muhaliftir. Hayır, kardeşim aydın hakikatçidir, hakikatçi olduğu ve hakikati
dile getirdiği için yalan karşısında muhalifmiş gibi algılanır. Muhalif olmak
seni hakikatçi yapmaz ama hakikatçi olmak seni muhalif kılar ama bu demek
değildir ki sen muhalifsin, bilakis hakikatçi olduğun ve birileri hakikate
düşman olduğu için asıl muhalif olanlar onlardır. Yani birileri yanlış olduğu
için ve sen onların karşısına hakikat ile çıktığın için, onlar seni kendilerine
düşmanmış gibi algılarlar ve insanlarında böyle algılamalarını isterler yani
bir nevi insanları aldatırlar ve onları hakikate düşman ederler, tabiatıyla
hakikate düşman olan hakikatin diline de düşman olur. Velakin gerçek böyle
midir? Hayır, asla, bilakis muhalif olanlar bile hakikat düşmanı olabilirler.
Başkalarına muhalif olmak ayrıdır, hakikate muhalif olmak ayrıdır hem de apayrı
şeylerdir bunlar. İnsanlar kuşkusuz fıtratları muktezasınca birbiriyle aynı
değillerdir, duygu ve düşün boyutunda şüphesiz farklıdırlar ve bu farklılıklar
birbirilerine muhalif olmalarına sebep olabilir ama hakikat herkesten
bağımsızdır ve ayrı bir konumdadır ve herkes onun karşısında hizaya geçmek
zorundadır. Hakikati birilerine göre eğip bükmek ihanettir ama birilerini
hakikate göre düzeltmeye tevessül etmek namusluluktur. İnsanlar hakikate
muhalif oldukları için atomize ve polarize oldular ve olurlar ama hakikate dost
oldukları gün mutlaka birleşik bir güç olacaklardır ve insanlığın düşmanlarını
hakikat ile yeneceklerdir. Hakikatin varlığı kosmoza, yokluğu ise kaosa
delalettir. Zira hakikatin olduğu yerde kimse çıkıpta kendisini hakikat olarak
ortaya atamaz, çünkü böyle yaptığı vakit hakikat onu öldürür ve o öldüğü için
hakikat olmadığı ortaya çıkar velakin hakikat ölmez ve ölemediği için de
hakikat olduğu aşikâr olur. İnsanları muhalif damgasıyla korkutarak, hakikatin
dile gelmesini engelleyenler mevcuttur hayat sahasında maalesef. Çünkü muhalif
konuma düşmek en tabi insan haklarından mahrum olmak anlamına geldiği için
insanlar hakikati haykırmaktan imtina etmektedirler. Oysa asıl korkulması
iktiza edenler hakikatin düşmanlarıdırlar. Kim ki hakikatin düşmanıdır, odur ki
insanlığın düşmanıdır. Hakikatin düştüğü yerde insan da düşer ve bir daha
kalamaz, hakikatin öldüğü yerde insan da ölür ve bir daha dirilemez. Bizim
sahip çıkmamız gereken yegâne şey; hakikatin kendisidir, başkalarının doğruları
yahut yanlışları değil. Dosdoğru olmanın ve şerefli yaşamanın yolu da hakikati
sahiplenmekten geçer. Dünya nimetleri ve menfaatleri ve kişisel hırslar uğruna
hakikati ezip geçeneler, ezilip geçilmesi gerekenlerdir ve ezip geçmekten de
imtina etmememiz mecburiyettir. Zira insanca yaşamak için ve dünyayı yaşanılır
bir yer haline getirmek için bu olmazsa olmaz önkoşuldur, başkaca da çıkış
yolumuz yoktur. Hiçbir kimsenin, zümrenin, düşüncenin hatırına hakikati
saklamayınız, çiğnemeyiniz, ezmeyiniz, düşürmeyiniz. Düştüğünüz de size elini
uzatacak olana el uzatmaktan korkmayınız, hakikatle kalkacak, yükselecek ve
yüceleceksiniz çünkü. Ve ne acıdır ki; bugün dünya ölçeğinde hakikat
öldürülmüştür, bu yüzden de vicdansız, merhametsiz, ahlaksız, adaletsiz
zalimler vahşice kan akıtmakta, emeği-teri-yaşı-kanı sömürmekte, kaynakları
yağmalamakta, doğayı katletmekte, ortak üretimi tek başlarına tüketmekte, havayı-suyu
kirletmekte, kutsal olgularla insanlığı aldatmakta, insanlığa derin acılar
yaşatmaktadırlar. AÇ GÖZLERİNİ VE UYAN EY İNSANÇOCUĞU!
EKSTRA NOT:
Pislik şebek. Dönemsel soytarı. Omurgası, haysiyeti, şerefi,
ahlakı, ilkesi olmayan çapulcu. Dibi zift olan tencerenin ziftleşmiş kapağı.
Zihniyeti bozuk yaratık. Varlığı bile cinsiyetinin malik olduğu onura hakaret
olan sefil. Kalemi kiralık, ruhu çürümüş, beyni iğdiş olmuş, varlığını
emperyalizme adamış uşak. Sen kimsin ki, en soylu insanlara, ruhların mimarı
olan insanlığın en kutsal elçilerine içindeki pisliği kusup duruyorsun? O
insanların bu topraklar ve insanlar için yaptıklarının zerresini yaptın mı?
Bilakis, o insanların da haklarının bulunduğu devlet hazinesinden çaldın,
kalemini kullanarak. Sen kimsin ya sahi? Bu vatana, bu millete, bu devlete,
insanlığa katmış olduğun zerre kadar değer var mı? Arkandaki emperyalist dış
mihrak olmasa, bu topraklarda insan diye suratına bakmazlar. Bilgin nedir,
kapasiten nedir? Gerçi maşaların böylesi artı değerlere ihtiyacı yoktur. Ruhunu
ve kalemini küresel şeytana kiralamış soytarı, bu toprakların çocuklarının
cehaletine sevin, yoksa insan nazarıyla suratına bakılmaz, kaleminden akan
zehir içilmezdi. Pislik!