HAKİKAT...

Özgür DENİZ - 20.05.2021

Nedir hakikat? Hakikat derken hissettiğimiz, duyumsadığımız neyse odur hakikat, beynimizin göklerinde mücerret olarak varolan ama bir yağmur damlası gibi gönül otağımıza düşerek müşahhaslaşan ve dilimiz tavassutu ile insanlık toprağında tecessüm eden şeydir yani hakikat kardeşim işte, olduğu gibi, kapı gibi, yumruk gibi, ölmez, öldürülemez, yok olmaz, yok edilemez, çürümez, çürütülemez demektir bir nevi yani kişiye, zamana, zemine, düşünceye göre değişmeyen, her kişi de aynı vicdani duyarlılığa tekabül eden, vicdanın ve aklında tolere ettiği şeydir. Tolere etmek derken, tolere edelim gitsin ya demek anlamında değil, mecburen tolere edilen anlamındadır, sen tolere etmezsin o kendini tolere ettirir, tabi gerçekten dosdoğru, namuslu ve şerefli bir insansak. Hakikat; bir şeyin gerçeği neyse o demektir. Bu meyanda bazen doğru ile hakikati de birbirine karıştırıyoruz, hakikati doğrudan ayıranda onun değişmezliğidir. Doğru, kişiye, zamana, zemine göre değişirken hakikatte böylesi bir değişim göremezsiniz. Burada hakikat olan orada da hakikattir ama burada doğru olan orada yanlış olabilir, biz hakikati reddedebiliriz ama hakikat yine vardır, olmaya devam eder. Misal; terör olgusunun dünyanın her yerinde varolduğu bir hakikattir ama terörle mücadele yöntemleri her yerin kendi doğrusuna göre yürütülmektedir. Elbette burada doğrunun hakikatle mütenasip olması iktiza eder yani biz kendi doğrumuza göre yaptık oldu bitti gitti diye de bir şey olamaz, zira bir hakikate mugayir doğru vardır, bir de hakikatle mütenasip doğru vardır, bu ayrım da sonsuz önemlidir. Bir yerde hakikat olgu boyutuyla, doğru olay boyutuyla ilgiliymiş gibi sanki. Keza; devlet yönetimi mevcut dünya konjonktüründe realite bağlamında bir hakikattir ama herkes kendi doğru bildiği şekilde bu yönetme işini icra eder. Hakeza; bir kişiye ait olanı almak yahut genele ait olanı şahsına aitmiş gibi görüp almak hırsızlıktır, kul hakkıdır ve bunun böyle olduğu hakikattir ama bazıları bunu kendince doğru kabul eder bazıları da yanlış kabul eder ama böylesi bir ayrım dahi bu olayın hakikat olmasına yani olayın hırsızlık olarak adlandırılmasına gölge düşüremez. Hakikat ölmez, ölen insandır. Hakikatin ifade edilmesini biz insanlar kahir ekseriyetle başkalarına karşı duruş olarak algılarız yani sanki hakikati ortaya koymak başkalarına düşman olmakla kabilmiş gibi algılanır yahut hakikati söylediğin için düşmanmışsın gibi davranılır. Hani derler ya, aydın muhaliftir. Hayır, kardeşim aydın hakikatçidir, hakikatçi olduğu ve hakikati dile getirdiği için yalan karşısında muhalifmiş gibi algılanır. Muhalif olmak seni hakikatçi yapmaz ama hakikatçi olmak seni muhalif kılar ama bu demek değildir ki sen muhalifsin, bilakis hakikatçi olduğun ve birileri hakikate düşman olduğu için asıl muhalif olanlar onlardır. Yani birileri yanlış olduğu için ve sen onların karşısına hakikat ile çıktığın için, onlar seni kendilerine düşmanmış gibi algılarlar ve insanlarında böyle algılamalarını isterler yani bir nevi insanları aldatırlar ve onları hakikate düşman ederler, tabiatıyla hakikate düşman olan hakikatin diline de düşman olur. Velakin gerçek böyle midir? Hayır, asla, bilakis muhalif olanlar bile hakikat düşmanı olabilirler. Başkalarına muhalif olmak ayrıdır, hakikate muhalif olmak ayrıdır hem de apayrı şeylerdir bunlar. İnsanlar kuşkusuz fıtratları muktezasınca birbiriyle aynı değillerdir, duygu ve düşün boyutunda şüphesiz farklıdırlar ve bu farklılıklar birbirilerine muhalif olmalarına sebep olabilir ama hakikat herkesten bağımsızdır ve ayrı bir konumdadır ve herkes onun karşısında hizaya geçmek zorundadır. Hakikati birilerine göre eğip bükmek ihanettir ama birilerini hakikate göre düzeltmeye tevessül etmek namusluluktur. İnsanlar hakikate muhalif oldukları için atomize ve polarize oldular ve olurlar ama hakikate dost oldukları gün mutlaka birleşik bir güç olacaklardır ve insanlığın düşmanlarını hakikat ile yeneceklerdir. Hakikatin varlığı kosmoza, yokluğu ise kaosa delalettir. Zira hakikatin olduğu yerde kimse çıkıpta kendisini hakikat olarak ortaya atamaz, çünkü böyle yaptığı vakit hakikat onu öldürür ve o öldüğü için hakikat olmadığı ortaya çıkar velakin hakikat ölmez ve ölemediği için de hakikat olduğu aşikâr olur. İnsanları muhalif damgasıyla korkutarak, hakikatin dile gelmesini engelleyenler mevcuttur hayat sahasında maalesef. Çünkü muhalif konuma düşmek en tabi insan haklarından mahrum olmak anlamına geldiği için insanlar hakikati haykırmaktan imtina etmektedirler. Oysa asıl korkulması iktiza edenler hakikatin düşmanlarıdırlar. Kim ki hakikatin düşmanıdır, odur ki insanlığın düşmanıdır. Hakikatin düştüğü yerde insan da düşer ve bir daha kalamaz, hakikatin öldüğü yerde insan da ölür ve bir daha dirilemez. Bizim sahip çıkmamız gereken yegâne şey; hakikatin kendisidir, başkalarının doğruları yahut yanlışları değil. Dosdoğru olmanın ve şerefli yaşamanın yolu da hakikati sahiplenmekten geçer. Dünya nimetleri ve menfaatleri ve kişisel hırslar uğruna hakikati ezip geçeneler, ezilip geçilmesi gerekenlerdir ve ezip geçmekten de imtina etmememiz mecburiyettir. Zira insanca yaşamak için ve dünyayı yaşanılır bir yer haline getirmek için bu olmazsa olmaz önkoşuldur, başkaca da çıkış yolumuz yoktur. Hiçbir kimsenin, zümrenin, düşüncenin hatırına hakikati saklamayınız, çiğnemeyiniz, ezmeyiniz, düşürmeyiniz. Düştüğünüz de size elini uzatacak olana el uzatmaktan korkmayınız, hakikatle kalkacak, yükselecek ve yüceleceksiniz çünkü. Ve ne acıdır ki; bugün dünya ölçeğinde hakikat öldürülmüştür, bu yüzden de vicdansız, merhametsiz, ahlaksız, adaletsiz zalimler vahşice kan akıtmakta, emeği-teri-yaşı-kanı sömürmekte, kaynakları yağmalamakta, doğayı katletmekte, ortak üretimi tek başlarına tüketmekte, havayı-suyu kirletmekte, kutsal olgularla insanlığı aldatmakta, insanlığa derin acılar yaşatmaktadırlar. AÇ GÖZLERİNİ VE UYAN EY İNSANÇOCUĞU!

 

EKSTRA NOT:

 

Pislik şebek. Dönemsel soytarı. Omurgası, haysiyeti, şerefi, ahlakı, ilkesi olmayan çapulcu. Dibi zift olan tencerenin ziftleşmiş kapağı. Zihniyeti bozuk yaratık. Varlığı bile cinsiyetinin malik olduğu onura hakaret olan sefil. Kalemi kiralık, ruhu çürümüş, beyni iğdiş olmuş, varlığını emperyalizme adamış uşak. Sen kimsin ki, en soylu insanlara, ruhların mimarı olan insanlığın en kutsal elçilerine içindeki pisliği kusup duruyorsun? O insanların bu topraklar ve insanlar için yaptıklarının zerresini yaptın mı? Bilakis, o insanların da haklarının bulunduğu devlet hazinesinden çaldın, kalemini kullanarak. Sen kimsin ya sahi? Bu vatana, bu millete, bu devlete, insanlığa katmış olduğun zerre kadar değer var mı? Arkandaki emperyalist dış mihrak olmasa, bu topraklarda insan diye suratına bakmazlar. Bilgin nedir, kapasiten nedir? Gerçi maşaların böylesi artı değerlere ihtiyacı yoktur. Ruhunu ve kalemini küresel şeytana kiralamış soytarı, bu toprakların çocuklarının cehaletine sevin, yoksa insan nazarıyla suratına bakılmaz, kaleminden akan zehir içilmezdi. Pislik!

Tarih: 20.05.2021 Okunma: 333

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?