SORGULANMAYAN HAYAT YAŞANMAYA DEĞMEZ...

Özgür DENİZ - 21.05.2021

Şimdi; kardeşlerim, dostlarım, güzelinsanlar! Yine o güzel ve temiz kalplerinize ve dahi yüksek anlayışlarınıza sığınarak bir durum tespiti yapmak ve sormak istiyorum naçizane. Zira kafa işte, sormadan duramıyor, sorgulamadan yapamıyor. Zaten insan onuruna yaraşır bir yaşam için kavga veriyorsam sormak ve sorgulamak mübremdir, varolmanın önkoşuludur bendeniz için. Bilakis uğrana kavga verdiğimi söylediğim idealde samimiyetsiz, sahtekâr, riyakâr olmuş olurum. Ama böyle olmayı da ne beynim ne de ruhum tolere edemez. Vallahi yapamıyorum, böylesi bir hayatta yaşamak ne kadar da acı verici, her şey tiksinti veriyor, iğrendiriyor, kusturuyor. Zira böylesi bir dünya insanın dünyası olamaz ve iğrendiğimiz yaşam insani bir yaşam olarak telakki edilemez. Çünkü karşımızda riyakâr, sahtekâr, haysiyetsiz bir dünya var ve biz bu dünyanın içinde yaşamak kavgası veriyoruz. Hiçbir şey göründüğü gibi değil. İşte bu da insanı kusturuyor. Ya göründüğün gibi ol ya da olduğun gibi görün demiş Mevlana değil mi? İşte bendeniz de, böylesi bir hayatı, bu tin bu tenden ayrılıncaya değin sorgulayacağım ve bu hayata matuf sorular soracağım. Zira dehşetli tenakuzların olduğuna şahitlik etmekteyim ubudiyet toprağında, insanlık sofrasında. Sormak ve sorgulamak rahatsız etse de bunu yapmaktan son nefesime dek vazgeçmeyeceğim. Hiç kimse sorgulanamaz değildir ve hiçbir kimse de kendisine soru sorulamaz değildir. Böyle düşünen varsa şayet, isticalen insanlık dünyasından defolup gitmelidir. Bu topraklar benim, vergimi veriyorum, vazifemi onurluca yapıyorum, askerliğimi yaptım. Kimsenin hakkını yemedim, yemiyorum, yemeyeceğim. Çünkü mideme bir gram kul hakkı girmesinden çok korkuyorum. Bilmiyorum, böylesi bir şey bendenizi tiksindiriyor, iğrendiriyor, kusturuyor. Yani bazen kendi kendimi sorgularken bile üzerime kâbuslar çöküveriyormuş gibi oluyor. Zira haksız şekilde birinin hakkını içime almak olmaz, olamaz, olmamalı diye düşünüyorum. Çünkü büyük bir utançtır bu, başkasına ait bir şeyi kendininmiş gibi görüp onu içine almak. Duyumsamaya çalışsanıza bi bunu tininizin dip derinliklerinde, nasıl bir şeydir duyumsadığınız, insansan kusarsın, başkasına ait olanı kendine ait kılmışsan değil mi? O mideyi içimde taşıyacağıma ölürüm daha iyi. Böyle yaşamaya çalışıyorum ama elbette bendenizin de hakkımın yenmesine eyvallah etmiyorum, edemem, etmeyeceğim. Kendi isteğimle hakkımın yenmesine göz yummayacağım, metazori yenilebilir ve güçsüz olduğum için bir şey yapamam ama yapacağım bir şey varsa da yapmaktan imtina edersem namert olayım, ki, kuşkusuz kendi dünyamda yapacak bir şeyim de vardır, dünya bir insan, insan bir dünya değil mi zira? Zaten herkesin yaşamı tüm boyutlarıyla birileri tarafından çalındığı için böylesi bir hayata mahkûm değil miyiz? O vakit her konu hakkında düşüncemi beyan edebilirim, yapılanları tasvip edebilirim yahut tenkit edebilirim. Bu haklarım gasp edilemez. Valla, billa, talla bendeniz de naçarım bu durum muvacehesinde. Hakikaten elimde değil, irademi de aşan bir boyutu var vakanın, yapamıyorum, beceremiyorum eyvallah etmeyi. Göz göre göre hayatımın çalınmasına nasıl olurda suskuyla mukabelede bulunabilirim? O vakit en onursuz, en şerefsiz varlık olmaz mıyım? Düşüncelerimde yanlış olabilirim, hatalarım olabilir, yanılgı payımı hep saklı tutarım velakin niyetim sahihtir ve artık buna bizatihi tanıksınız. Şimdi; bu dünyanın öznesi insan değil mi, bu dünya da insanlar yaşıyorlar değil mi? Yani kime sorsanız kendini insan olarak görür ve insanım der. Dünya da insanlık dünyası değil mi? Elbette normal bir durum bu. Zaten olgunun ve olayın kökenini sorgulamıyoruz, zira orada sorgulanacak bir durum yok. Şimdi; böyle bir dünyada yani herkesin kendisini insan olarak gördüğü ve hissettiği bir dünyada yani insanların dominant olduğu bir dünyada, güya insanlıktan dem vuruluyor, insana dair değerlerden söz ediliyor değil mi? Müspet ya da menfi hangi bağlamda olursa olsun böylesi bir vaka var değil mi? Şimdi kuşkusuz bizde mevzumuzun üzerine oturduğu kimliğin müntesibiyiz yani bizde insanız. Ama insan olmamız insanı ve insanlığı sorgulamamıza handikap teşkil etmemelidir ve edemez de. Ki, filhakika, insanım demekle de insan olunmuyor ve olunmaz yani, bir de o boyutu var olayın. Münhasıran muayyen bir vaka üzerinde tezekkür etmekteyiz, sadece bundan ibarettir durum. Olgusal olarak insana dair her şey bir kimlik üzerinde gelişiyor değil mi bu dünyada? Hayır, tenkit ettiğimden değil bir tespit yapmaya çalışıyorum. İnsan kimliğine müstenit eden, bu minvalde retorikler üreten ve tüm bu bağlamlar ekseninde büyük idealler besleyen bir insanlık dünyasından söz ediyoruz. Peki, hem bu minvalde düşünce üretip, düşler kurup, hem bu düşünceyi ve düşleri insan kimliği temelinde şekillenmiş olan bir dünyada yapıp hem de herkesin kendisini insan olarak gördüğü bu dünyada nasıl oluyor da insanlık günden güne tefessüh etmekte ve çürümektedir? Hayvanlardan bile geri plana düşmektedir? Oysa hayvan olabilmek bile maharet istemez mi, zira masumiyet karinesi lazımdır, çünkü hayvanlar mutlak masumdurlar. Yani dünya insanlık dünyası ama insan nazarıyla baktıklarımız hayvandan daha geri. Bu nasıl bir paradokstur gerçekten? Kendimizi insan olarak takdim ediyoruz, insanlık toprağında insan olarak arzı endam eyliyoruz ama insan değil dediklerimizden daha aşağılık haldeyiz. Hadi buyurun sormadan ve sorgulamadan yapın da göreyim siz. Gerçekten burada ki amansız paradoksu çözemiyorum. Eğer kendini öyle gördüğün ve öyle gördüğün kendin üzerinde düşün ürettiğin ve düşler kurduğun bir varlık temelinde yeni bir dünya inşa etmeye tevessül ediyorsan, olan biten nedir, ne anlama gelmektedir, yok böyle bir dert taşımıyorsan bu olgu minvalinde ürettiğin retorikler de samimiyetin derecesi nedir? Sonra da kalkıp sürekli ama sürekli başkalarını itham etmek ne kadar gerçekçidir ve kendi dışımızdaki canlıları yahut kendi türümüzden olupta telin ettiklerimizi nasıl ve ne kadar inandırabiliriz bu tür ithamlara. Bunu hep düşündüğüm için, hem de çoook uzun zamandır yani öyle bir kaç yıldır falan değil çendan 30 yıldır falan düşündüğüm için soruyorum ve sorguluyorum. Çünkü gerçekten burada ki açmaz nedir merak ediyorum, sıkıntı nedir merak ediyorum. Bozulmaya görsün, vahşi bir domuza dönüşür insan denilen. Velhasıl-ı kelam; sorgulanmayan hayat yaşanmaya değmez!

Tarih: 21.05.2021 Okunma: 407

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?