Devletlerin, milletlerin hayatında
belirli tarih, dönem ve meydana gelen gelişmelerin önemi büyüktür. Tarihin
akışını değiştiren bu gelişmeleri bilmeden yapılacak yorum ve değerlendirmeler
eksik veya yanlış olur.
1299 yılında Bilecik-Söğüt
taraflarında Ertuğrul Gazi tarafından küçük bir uç beyliği kurulur. Zamanla bu
beylik genişler ve Osmanlı Devleti haline gelir. 1403’de meydana gelen Ankara
Savaşı, iki büyük Türk devletinin ve onlara destek veren beyliklerin egemen
olma savaşıdır. Bu savaşta Osmanlı Padişahı Yıldırım Beyazit, Timur’a yenilir
ve esir düşer. Osmanlı şehzadeleri arasında taht kavgaları yaşanır ve Çelebi I.
Mehmet 15 yıllık bir mücadele sonunda Osmanlının başına geçer.
1453’de İstanbul Fatih
Sultan Mehmet tarafından alınır. Bin yıllık Bizans egemenliği sona erer.
Osmanlı İmparatorluğu dönemi başlar. Zamanla Osmanlı İmparatorluğu Asya’da,
Avrupa’da, Afrika’da olmak üzere üç kıtada 19 milyon kilometrekare, himaye
ettiği ülkelerle birlikte 24 milyon kilometre kare genişliğe ulaşır. Bu durum
Avrupa için rönesans ve reform hareketlerinin de başlaması demektir.
1683 yılında Osmanlı İmparatorluğu
Viyana’yı ikinci kez kuşatır. Uzun bir kuşatma ve bekleyiş sonrasında bu
girişim başarısız olur, ordu çekilmek zorunda kalır, Viyana yine alınamaz. Bu
sıralarda Avusturya prenslikleri ile Osmanlı birlikleri arasında çatışmalar ve
savaşlar yaşanır. Bu savaşların birinde
Osmanlı birlikleri Avusturyalılara yenilir. Bundan sonra ilginç bir durum
yaşanır. Avusturyalılar, dolayısıyla Avrupalılar yüzyıllar sonra Türkleri
yenebileceklerini görür. Halkın iliklerine işlemiş “Türk korkusu” ortadan
kalkar. Artık onların gözünde Avrupalı üstündür, medenidir, Türkler ise barbardır,
kabadır, geridir, yobazdır ve yok edilmelidir.
1699 Karlofça Antlaşması Osmanlı
İmparatorluğu için bir başka dönüm noktasıdır. Osmanlı Devleti ile Avusturya,
Venedik ve Lehistan arasında imzalanan bu anlaşma ile ilk kez Avrupa’da toprak
kaybetmeye, geri çekilmeye başlar. Bu durum 1921 Sakarya Meydan Savaşlarına kadar
devam eder.
1838 Baltaliman
Antlaşması, Osmanlı İmparatorluğu için bir başka dönüm noktasıdır. Birleşik
Krallığa (İngiltere) ile Osmanlı İmparatorluğu arasında ekonomik işbirliği
antlaşması imzalanır. Daha sonra benzeri antlaşmalar diğer Avrupa ülkeleri ile de
yapılır. Avrupa ülkeleri vatandaşlarına Osmanlı topraklarında ayrıcalıklar,
üstünlükler tanınır. Ekonomisi tarım, hayvancılık ve ticarete dayanan Osmanlı
İmparatorluğu bu ayrıcalıklardan büyük zararlar görür. Ve ekonomik hayat yabancıların
ve yerli azınlıkların eline geçer.
Osmanlı İmparatorluğu için
bir dönüm noktası daha 1854 yılıdır. 1853 Kırım harbinin masrafları için ilk
defa dışarıdan borç alınır. Bunu değişik tarihlerde alınan iç ve dış borçlar
takip eder. 1881’de Duyun-u Umumiye yasasını çıkar, devletin gelir kaynakları
yabancıların denetimine geçer.
1867 yılında yabancıların
Osmanlı ülkesinde toprak satın almasının önü açılır. O döneminin büyük kentlerinde
yabancı ülke vatandaşları çok sayıda ev, dükkân ve işyeri satın alır. Ege
bölgesinin büyük bölümü İngilizlerin eline geçer. Trakya’da, Marmara
Bölgesinde, İstanbul’da, Selanik’te, Karadeniz kıyılarında, Çukurova’da,
Mısır’da, Irak’ta, Filistin’de araziler hızla el değiştirir azınlıklar ve
yabancı satın alır.
Bu dönemde ulaşım ve haberleşme
konusunda da durum pek farklı değildir. Demiryolu ulaşımı İngiliz, Fransız,
Alman şirketlerine bırakılır. Telefon, telgraf İngilizlerin tekelindedir. Deniz
ulaşımı İtalyan, Fransız, İngiliz, Yunan gemicilerine bırakılmıştır.
1800’lü yıllardan itibaren
ülkenin pek çok yerinde, yabancılara okul açma ve işletme izni verilir.
Genellikle misyoner papazların görev aldığı bu okullar, kiliseler azınlıkların
silahlanma ve örgütlenme merkezleri haline gelir. Ermeni, Rum azınlık, bulundukları
bölgelerde silahlı çeteler kurar, devlete baş kaldırır, bölge halkını tehdit eder,
isyanlar çıkarır, katliamlar yapar.
Osmanlı
ülkesinde bütün bunlar olurken, devletin asıl sahipleri ne yapmıştı dersiniz?
Devlet kaldıramayacakları ağır vergiler koymuş, askere çağırmış, cephelere
sürmüş. Müslüman Türk çocuğu aç ve perişan vaziyette savaşmış, şehit veya gazi
olmuş, geri dönememiş, eşi, çoluğu çocuğu, malı mülkü sahipsiz kalmış. Nesi
var, nesi yoksa askerlikten muaf tutulan işinde gücünde, ticaretindeki Ermeni,
Rum, Yahudi, Arap komşularının eline geçmiş.
Yazı çok uzadı biliyorum.
Ama 30 Ekim 1918 Mondros Antlaşması her şeyin tuzu biberi olur. Üç kıta, yedi
iklimde at koşturmuş Osmanlının kapısına kilit vurulur. Baş rolde kim var, İngilizler,
Fransızlar…
Ve son söz; “Tarih,
tekrardan ibaret derler. Ders alınsa idi hiç tekrar eder miydi?”
Hoşça kalın…