‘’Yakarsa bu dünyayı, garipler yakar!’’
Bu dünya mülkü, tüm dünya insanlarını tok kılmaya ve mutlu
etmeye kifayet eder ama birilerince, herkesin hakkına çöküldüğü için ve üstüne çökülen
mülk münhasıran birkaç kişi arasında dönüp duran bir devlet olduğu için
maalesef birilerinin mutlu olmasına, lüks ve şatafat içinde yaşamasına ama
milyonlarca, milyarlarca insanın ise sefalet, açlık ve acılar içinde yok olup
gitmesine sebep olmaktadır. Tüm insanlık haklarından mahrum olarak, yaşamaya
geldikleri dünyadan yaşayamadan hatta yaşamak nedir bilmeden ayrılıp
gitmektedirler milyonlarca, milyarlarca insanlar. Böyle bir dünya ve bu dünyayı
hiçbir şey yokmuş gibi izleyen insan olamaz ya, yemin ederim olamaz. İnsanlığın
ortak kaynakları bile isteye yağmalanmaktadır, herkese ait olan her şeye
metazori el konulmaktadır ve her şey birkaç kişinin inhisarına teslim
edilmektedir. Bu da politika sayesinde kotarılmaktadır. Bu durumda, insanlığı
elim bir sefalete itmektedir. O sefaletin ortaya çıkardığı sefil hayatlar da
yine ve yeniden kazanç kapısı olmaktadır birilerine namussuzca, arsızca, zira
her şeyin ana konusu o sefaletin yarattığı ortamda yeşeren sefil hayatlar
olmaktadır. Herkes sefil hayatları gündem yapmaktadır ama o sefil hayatların nedenini
asla sorgulamamaktadır, çünkü sorguladığı zaman sefaleti yaratan ortamın
ucundan tutanlardan biri olanında kendisi olduğunu görecektir. Zira o sefil
hayatların baş amili kapitalizm ise, o kapitalizmi egemen kılanlar da bizleri
de o yüzden. Hayır, böylesi bir dünyayı kabul edemem ve dünyayı bu hale
getirenlere ve getirenlere müzahir olanlara insan nazarıyla bakamam. Çünkü insan
dediğinde birazcıkta olsa onur olur ya. Bunu yaparsam insan olamam, kendime
insan demekten utanırım. Bir vicdanım var benim, o vicdanın sesine kulaklarımı
kapatamam, gariplerin varlığını yok sayamam, garip gördüğüm zaman yüzümü dönüp
gidemem umarsızca, yüreğimin bir yerinde onu da götürürüm gittiğim yere ve onu
unutamam. Böylesi bir dünya muvacehesinde münhasıran kendimi düşünemem, dünyayı
ve insanlığı bu hale getirenlere müzahir olamam ve onların huzur içinde,
görkemli bir hayat yaşamalarına sözlerimi ve mevcudiyetimi aracı kılamam. Hiçbir
kutsal olguyla, kimlikle uyutulmama müsaade edemem. Küçük hesaplar peşinde
koşamam, çıkarlarım içinde başkalarının pisliklerini örtemem. Bunları yaparsam
şayet gariplere ihanet ettiğimi hissederim ve kahrolurum o zaman. Gariplerin
haklarının başkalarının mutluluk ve lüks yaşam kaynağı olmasını görmeye dayanamam.
Bu dünyaya köpek gibi, domuz gibi yaşamaya gelmedim, bu dünyaya insanca
yaşamaya ve insanlığı yaşatmaya geldim. Birilerinin haklarına çöküp, ordan
kendime mutluluk damıtıp, başkalarının hayatlarını zehir etmeye gelmedim. Neredesiniz
ey namuslu insanlar, ruy-i zemin üzerinde dem süren âlimler, şeyhler,
politikacılar, aydınlar, bilim adamları, gazeteciler, neredesiniz, neyin
peşinde koşarsınız, nedir bu suskunluğunuzun sebebi, kimden ve neyden
korkuyorsunuz, doymadınız mı hala dünya malına, niçin varsınız ve yaşıyorsunuz
bu dünyada, duymuyor musunuz gariplerin çığlıklarını? İnsan evladı iseniz ve
zerre onurunuz varsa niçin kendinizi suskuya teslim ediyorsunuz, suskuya boyun
eğiyorsunuz, niçin çıkıp gerçekleri olduğu gibi haykırmıyorsunuz? Girişte ki
söz galiba bir şarkı sözüydü. Ama emin olun ki ve yemin olsun ki çok doğru bir
söz. Acının, gülümsemeyi unutmuş yüzlerinde donup kaldığı gariplerin sessiz
çığlıkları var ya, arş-ı alayı titretmektedir yemin olsun ki. Ey zalimler,
vicdansızlar, ahlaksızlar, namussuzlar, soysuzlar! Yemin olsun ki, yarattığınız
bu dünya sizlere cehennem olacak ve o gariplerin yaktığı ateşlerde
yanacaksınız. Onları düşünmeden, onların hayatlarını düzeltmeyi düşlemeden ve
bitevi çıkarlarınızın peşinde koşarak yaşadığınız her anınız zehir olacak. Ve o
sessizlikten bir ok gibi fırlayan ahlar var ya hiçbir engel tanımadan ulaşır
ulaşacağı yere ve ne zaman, nasıl düşeceğini asla kestiremezsiniz. Ne kadar da
görmeseniz de, bilmeseniz de, yok saysanız da bu dünyada çok garip insan var. Kendi
pislikleriniz içinde kaybolup gittiğiniz ve haram servetler içinde yüzdüğünüz
için kafanızı kaldırıp etrafınıza bakmaya tenezzül bile etmiyorsunuz. Yemin
ederim çok garip insan var ve üstelik o gariplerdir ki, yaşadıklarıyla
birilerinin gelir kapısı olmaktadırlar yani yaşamamaktadırlar ama
yaşatmaktadırlar. Herkes o gariplerin üzerinde yükselmekte ve lüks hayat
yaşamaktadır. Her şeyin malzemesi yapılmaktadır o gariplerin acı hayatları ve o
hayatlar kullanılarak oradan bile kazanmaktadırlar melek yüzlü zalimler.
Görüntüye inanmıyorum kardeşim, görünüşü insan olanların da insan olduklarını
düşünmüyorum. Düşünmüyorum kardeşim bu dünyada insan kaldığını. Bu dünya vahşi
hayvanların dünyası olmuş. Bu dünya bir parça kemik peşinde koşanların ve
koşarken de tüm ilkelerini, değerlerini çiğneyenlerin hatta insan olduklarını
unutanların dünyası olmuş. İnsan olan, insanlık için dövüşür, garipler için
dövüşür, haksızlıklar karşısında isyan eder, suskuya teslim olmaz, kötülüğe
teslim olmaz, kötülerin kanlı değirmenlerine su taşımaz. Bitevi kendini
düşünmez ve kendisi için çalışmaz, kazanmak için başkalarına köpeklik yapmaz. İnsafsız,
merhametsiz, zalim, alçak, soysuz, insan görünümlü mahlûkların dünyası olmuş bu
dünya. Bence insanı insan yapan vicdanıdır, merhametidir, insafıdır, izanıdır. Garipler
sayesinde yaşayanlar bile haddizatında onları yaşatmayan dünyanın kanlı
değirmenine su taşımaktadırlar. Böylesi bir dünyada nasıl olunur da sessiz kalınabilinir,
çıkar peşinde koşulabilinir, lüks ve şatafat içerisinde utanmadan yaşanılabilinir?
Böyle yapılarak nasıl insan olunabilinir? Göstermelik sözlerle, anlamsız
eylemlerle savunuyormuş gibi görüntü verenler de gerçekte onları yine garipliğe
terk etmektedirler. Çünkü gariplerin hayatlarını gerçekten hayat kılabilecek eylemler
değildir yaptıkları, münhasıran onlar üzerinden kendilerine kazandıracak eylemlerdir,
samimiyetsiz, ciddiyetsiz ve riyakâr eylemler. Üstelik onları böylesi bir
hayata mahkûm eden dünya düzenini sorgulamamaktadırlar. Savrulup gidiyorlar
acımasız çile fırtınalarıyla garipler, yaşamaya geldikleri dünyadan yaşamak
nedir bilmeden, nasıl yaşanılır anlamadan. Niye görmüyoruz o hayatları, niye
duymuyoruz sessiz çığlıkları? O hayatların hesabı sorulmayacak mı bizden? Kendi
çıkarlarımızın, kirli hesaplarımızın peşinden koşarken, dünya malına çökmek
için kahpece kavgalar verirken, o hayatlara nasıl oluyor da duyarsız
kalabiliyoruz? Ey dünya devletleri ve insanlık! Neredesiniz? Niçin o garipleri
bulup, sarıp, sarmalayıp, kucaklamıyorsunuz, korumuyorsunuz? Gariplerin
haklarını çalanların çaldıklarını çalanlardan alıp sahiplerine teslim
etmiyorsunuz? Siz asıl onların devletleri olmalı değil misiniz? Siz hep kodaman
köpeklerin mi devleti olacaksınız, onları mı koruyacaksınız? Onlar zaten kendilerini
korumuyorlar mı, servet içinde yüzmüyorlar mı? Tümünüzün kirli ve kanlı
suratlarınıza tüküreyim ey alçak ve kahpe zalimler! Selam olsun size ey
ezilenler, garipler!
EKSTRA NOT:
Şerefim ve namusum üzerine yemin ederim ki; yaşanmış hayatın
her salisesi, yaşanmış hayat üzerine söylenen her sözün her harfi doğrudur.
Yaşanmışlıkları izleyin ve dinleyin çok şeyler öğrenirsiniz. Çünkü tecrübe en
büyük öğretmendir ve karşınızda konuşan tecrübe yüklü bir öğretmen konumunda
konuşmaktadır. Gerçekleri merak etmezseniz ve gerçekleri görmekten korkarsanız sefil
olarak yaşar, sefalet içinde gibi geberip gidersiniz. İnsan demek onur demektir
ve her insan onuruna sahip çıkmak zorundadır.