Biz, devlet düşmanı değiliz, vatan haini de değiliz. Biz,
devletimize de, topraklarımıza da ölümüne bağlıyız ve bunu açıkça deklare
etmekten de imtina etmeyiz. Hatta devletimizin, yıldızları etrafına toplayacak
bir güneş olduğuna inanırız. Bu canı, hiç tereddüt etmeden devlete ve toprağa
feda ederiz ama bu meyanda biz ikisine de tapmayız. Yani ikisi içinde insanı ve
insanlığı harcamayız, harcatmayız. İkisi de, insanlığın yaşamasına aracılık
ediyorsa, anlamlı olduklarına inanırız ve o vakit ikisine de daha çok
bağlanırız. Ve biz, devletimizin de, topraklarımızın da gerçekten bize ait
olmasını ve bizim de onların sahibi olmamızı istiyoruz. Bir insanın ya da
milletin, devletine ve topraklarına düşman olması için hangi sebep
gösterilebilinir ki? Dünya üzerinde böylesi bir insanlığın ya da milletin
varlığına yahut varolduğuna kim şahit olmuştur ki? Böyle bir saçmalık olabilir
mi? Ki, çendan, böylesi bir şey var, devlet bundan bihaber olabilir mi, buna
müsaade eder mi? Velakin bu meyanda şöylesi bir soruyu da sormak elzemdir diye
telakki ediyorum ve sorunun da absürt olmadığına inanıyorum; bugün üzerinde
yaşadığımız ve bitevi küresel diye tarif ettiğimiz dünyada, hangi devlet, o
devleti ayakta tutan halkındır ve hangi toprak, o toprağın üzerinde yaşayan
halka aittir? Bir halkın, bir devleti ayakta tutması, o devletin kendisine ait
olduğuna delalet edebilir mi? Bir halkın, bir toprağın üzerinde yaşıyor olması,
o toprağın kendisine ait olduğunun hücceti olabilir mi? Önemli olan beden midir
yoksa ruh mudur? Bir şeyin ruhuna sahip değilsen, bedenine sahip olmak, senin
onun sahibi olduğunu gösterir mi? Eğer bir devlet o halkın hizmetinde değilse
ve bir topraktan çıkanlar üzerinde yaşayan halk için istimal edilmiyorsa, o
devlet ve toprak nasıl olur da o halka ait görülebilir, burada amansız bir
tenakuz yok mudur? İşte biz, devletimizin ve topraklarımızın gerçekten
sahipleri olmak istiyoruz ve bunları zımnen ve metazori sahiplenenlerden geri
almak istiyoruz. Maalesef bugün ruy-i zemin üzerinde mevcut olan tüm devletler
ve topraklar, bunlara sahip olan halklardan çalınmış durumdadır. Zira bunlar
bizim gibi görünse de bizden çalınmıştır ve size ait denilerek ve böylece mukavemetimizin
önüne geçilerek vahşice kullanılmakta ve sömürülmektedir, üstelik bu bize karşı
ve bize rağmen yapılmaktadır. Eğer, gerçekten, devletimizin ve topraklarımızın
sahipleriysek nasıl oluyor da sahip olduğumuz devletin gölgesinde ve
topraklarımızın üstünde sefalet içerisinde yaşamaktayız ve doğuşumuzla sahip
olduğumuz insanlık haklarımızdan mahrumuz? Keza biz kimseye de bağlı değiliz,
kimseyi de bize bağlamak istemeyiz, biz insanız ve istiyoruz ki; herkes insan
olsun ve insanca yaşamak sevdasıyla yansın, tutuşsun, büyük bir insanlık ideali
peşinden koştursun. Ömrümüzce bağımsız yaşamışız ve bağımsızlık uğruna
savaşmışız. Ne efendiyiz ne de efendi arayan bir uşağız, hayır biz onurlu
insanlarız ve onurumuz için yaşarız, savaşırız. Onurumuz yoksa varlığımıza bir
hüccet getiremeyiz. Bu yüzden de onurumuzun çiğnenmesine müsaade edemeyiz, rıza
gösteremeyiz. Onurumuzu çiğnemeye teşebbüs olarak addettiğimiz her hamleye de
mukavemet ederiz. Bizim bağlılığımız bir çıkar bağlılığı değildir, hesabi
bağlılık değildir, hasbi bir bağlılıktır, meccani bir bağlılıktır. Biz insanın
insana üstünlüğünü ittihaz etmiyoruz ve edemeyiz. Çünkü eşit doğduk, eşit
yaşar, eşit ölürüz, eşitliği bozanın çarkına çomak sokarız. Üzerinde doğduğumuz
toprakların birilerinin mülkü olmasına karşı çıkarız, biliriz ki böylesi bir
şey bir avuç azınlığı milyonlarca çoğunluk üzerinde tanrılaştırır ve bu da
efendileri ve köleleri tevlit eder yani sınıfsal ayrımcılığı körükler,
nihayetinde azim ve şedit bir eşitsizliği ve adaletsizliği intaç eder. Biz,
eşit ve adil bir dünyada yaşamak istiyoruz. Biz, kimsenin çiftliğinde yaşamıyoruz
ve bu toprakların birilerinin çiftliği olmasına da karşıyız, çünkü biz toprak
ağalarının marabaları olmak istemiyoruz. Biz, devletimizin, devletimize
tasallut etmiş birileri tarafından bize karşı kullanılan bir jandarma olmasını
tolere etmiyoruz. Bu insanlık arasındaki eşitliği bozan devletimiz dahi olsa;
orada durmasını söyleriz ve bunu söylerken devletimize kin gütmeyiz, düşmanlık
etmeyiz, yine onun kuvvetini savunuruz zımnen, bunu yaparken. Biz devletimize
hizmet ediyorsak, karşılığını da devletimizden bekleriz, birilerinin devleti
kullanarak hakkımızı elimizden almasına, gasp etmesine seyirci kalmayı zül
addederiz ve devletin de böylesi bir şeye göz göre göre müsaade etmesinden
utanırız. Çünkü devlet, evlatlarının karşısında duran ve onların hepsini tek
tek dinleyen, anlayan, nihayetinde en adil kararı vermesi icap eden en adil
hakemdir. Devlet, evlatlarını ayırdığı ve adil hüküm vermediği vakit çökmeye
mahkûm olur ama biz istiyoruz ki devletimiz daim olsun. Biz, devletimiz,
birilerinin kirli çıkarlarına kendini alet ettirmesin ve kendisi kullanılarak,
kendisi vasıtasıyla, birilerinin bizim haklarımıza çökmesine yol vermesin
diyoruz ve istiyoruz ve arzu ediyoruz ki, devlet, kendisini ayakta tutanları
ayakta tutsun, bilakis kendisini kullananları değil. Pervasız konuşmamızın
nedeni de budur, çünkü günahsız olan pervasız konuşur, biz günahsızız, çiğ
yemedik. Dünyada olup bitenler muvacehesinde canımızın acıması da bundandır.
Biz bize ait olanların münhasıran birilerine ait olmasını ve bizim olanın bize
karşı kullanılmasını tolere edemiyoruz. Çünkü biz, bize ait olanlar tavassutu
ile hayvanmışız gibi bir muameleye tabi tutuluyoruz, en temel insanlık
haklarımızdan yoksun bırakılıyoruz. Bizler, bizim olanın, birileri tarafından
bize karşı kullanılmasını istemiyoruz ve bizler de herkesin olanı kimseye karşı
kullanmıyoruz. Hülasa; herkese ait olan şeylerin, birileri tarafından gasp
edilerek, herkese karşı, hiçbir kimse tarafından ve hiçbir şekilde
kullanılmasını da tolere etmiyoruz, etmeyeceğiz. Bizler milliyetimizi ve
dinimizi ve dahi ortak hiçbir değerimizi öne sürerek ve bunları onursuzca
kullanarak bir şeyler elde etmek peşinde olmadık hiçbir zaman ve badema da
olmayız, olmayacağız. Biliriz ki, her şey yerinde özeldir ve güzeldir, yerinden
oynatıldığı vakit bitevi sallanmaya ve nihayet yıkılmaya ve yok olmaya mahkûm
olur. Ve bir şeyi ayakta tutan yok olduğu vakit, onun ayakta tuttuğu da yok
olmaya mahkûm olur. Ama biz ne yok olmayı ne de varolanları ayakta tutan şeylerin
yok olmasını istemiyoruz, bu yüzden de suiistimal etmeye yeltenmiyoruz. Milliyetimiz
derimizde, dinimiz de ruhumuzda gizlidir, değerlerimizde sapasağlam üzerinde
durduklarımızdır ve bunları kitleleri aldatmak için kullanmayız, böylesi adice
bir şeyden hicap duyarız. Bizleri iktidarları altında tutmak için bunları bize karşı
kullananlara da inanmayız, aldanmayız. Çünkü bu değerlerin dünya menfaatleri
için düşürülüp, çiğnenecek değerler olmadığını biliriz ve böyle inanırız. Biz
hür dünyanın esir evlatları, dünya denilen açık hapishanenin ezeli ve edebi
tutsakları, insan doğduğumuz dünyada insan gibi yaşamak istiyoruz. Biz kimseye
düşman değiliz, dostlarımız da insan olan herkestir. Biz gerçeğin peşindeyiz,
gerçekleri arıyoruz, gerçeklerle yüzleşmek istiyoruz. Haklarımızın çalınmasını,
değerlerimizin çiğnenmesini, devletimizin gücünün suiistimal edilmesini,
topraklarımızın yağmalanmasını, kaynaklarımızın sömürülmesini istemiyoruz ve
mukavemetimizde bunun içindir. Gerçeklerin ortaya çıkmasını istiyoruz. Elbette
bilinmeyen gerçeklerin değil, herkesin bildiği ama gizlemekte çıkarlarının
olduğu gerçeklerin ortaya çıkmasını istiyoruz. Çünkü insanca yaşamak istiyoruz.
Doğduğumuz anda sahip olduğumuz tüm hakların üzerine çöküldüğünü biliyoruz ve
artık haklarımızı geri istiyoruz. Biz devlete diyoruz ki; insanca yaşamamızın
ve insanlık için dövüşümüzün önünde barikat olma, tek bir barikat kurulmasına
müsaade etme, barikat kurmaya yeltenenlere şayet müdahil olmayacaksan da sen
barikat olmadıktan sonra biz varolan barikatları paramparça etmeye muktediriz.
Bizim sadakatimiz ölene kadardır ama bize düşman olanların ise sana olan
ihanetleri gizlidir fakat göstermelik sadakatleri ise menfaatlerine ulaşana
dektir. Bugün burjuva kılıklı feodalizmin muhasarası altında olduğunu biliyoruz
ve o feodal artıklar bizleri de muhasara altına almak istemektedirler hatta
kısmen de bunu başarmış durumdadırlar ama artık bu muhasaraya nihayet vermek
vakti gelmiştir. Bunları sahneden uzaklaştırmak, gizli egemenliklerini etkisizleştirmek,
insanlık üzerinde kurdukları baskıyı ve insanlar üzerinde tatbik ettikleri zımni
zorbalığı tasfiye etmek artık ertelenemez bir mecburiyettir. Yekpare insanlığın
bağımsızlığı ve devletlerin yeniden gücü ellerine almaları ve insanlık arasında
eşitliği temin etmeleri için bu mübrem bir vazifedir. Bizim bayrağımız
insanlıktır ve insanlığımızla, dünyanın tüm ezilenlerine, köleleştirilmiş
insanlarına özgürlüğü taşımak istiyoruz. İnanıyoruz ki, özgürlüğün ve onurun
olmadığı yerde insan da, insanlıkta yoktur ve olamaz. Artık ruy-i zeminde ki
sömürünün nihayete ermesini ve yekpare insanlığın gülmesini istiyoruz. Bunun da
ilk evvelinde her devletin özelinde tahakkuk etmesi gerektiğinin bilincindeyiz.
Bir toprakta sömürün son bulması ve özgürlük güneşinin tuluu etmesi, yekpare
topraklarda sömürünün nihayet bulmasını ve özgürlük güneşinin tuluu etmesini
tetikleyecektir. Biliriz ve inanırız ki; alevi tutuşturan bir kıvılcımdır.
Kurtuluş nasıl tek tek insanların bilinçlenmesiyle başlarsa, tüm dünyanın
özgürleşmesi de tek tek devletlerin emperyalizmin prangalarını parçalamasıyla
başlayacaktır. Bu sebepledir ki, devletimizedir arzımız. Biz öldürmekle, yok
edilmekle tükenecek insanlar değiliz, mücadelemiz de doğuşumuzla başlamıştır ve
bu can bu tenden ayrılana, eşitlik ve adalet temelinde yükselen insanca hakça
bir düzen tesis edilene, ezilen insanlar hürriyetlerine kavuşana değindir. Yaşasın
insan onuruna yaraşır dünya ve o dünya sahnesinde olanca onuruyla, heybetiyle
ve kudretiyle varolacak Tam Bağımsız Türkiye! Her şeye rağmen insanlardan yana
umudum var ve insanlara güveniyorum. Bir gün mutlaka uyanacak insanlık!
BİZ KİMİZ...
Özgür DENİZ - 24.05.2021
Tarih: 24.05.2021
Okunma: 399
YORUMLAR
Yorumunuzu ekleyin.