Bu topraklara bağlılığımı, kendisiyle ölçebileceğim bir bağlılık görmüyorum. Elbette bu kıyası bendenizle aynı düzeydeki benzerlerimle yapmıyorum. Biz topraktan aldığımızın mukabilinde toprağımıza bağlı değiliz yani torağımızı sömürdüğümüz kadar onu sevmiyoruz. Hiçbir şey almasakta bağlılığımız hasbidir ve daimdir. Zaten aldığımız bir şeyde yoktur. Faraza bu topraklara bendenizi bağlayacak hiçbir şey yok ve bulamadım da, bu toprağa karışarak toprağı hamurlaştırmış olan terim, yaşım, kanım, emeğim kifayet eder bu toprağa ölümüne bağlanmama. Biz nasıl bağlıyız gibisinden soru soracak olan olursa da umursamıyorum. Bunu söylerken de herkesi kastetmiyorum. Çünkü bu topraklardan sayılarla ifadesi çok zor olan servetler kazanarak toprağa bağlılık gösterdiğini söylemek çok kolaydır ve hiçbir götürüsü yoktur. Ki, zaten bağlılıkta getirisi kadar olmaktadır her daim. Bu yüzden ölümüne bağlıyım ama aptal da değilim. Bu topraklara kimin, nasıl ve niçin bağlı olduğunu da idrak edebilecek zekâya sahibim. Toprağa bağlılık ne demektir ve nasıl olur onu da idrak edebilecek zekâya sahibim. Toprak edebiyatı yapan herkese inanacak kadar da saf ve aptal değilim. Zaten işin içine edebiyat girdiği vakit biliniz ki, olan olması gerektiği gibi olmadığı için dâhil oluyordur edebiyat. Ne vatanperverler bilirim, kalbini yarıp baksanız ihanet fışkırır. Biz, kimin, ne zaman, niçin bağlılık serenatları terennüm ettiğini de çok iyi biliriz. Velakin ne acıdır ki, bu toprakta her zaman onlara vermiştir. Geçelim!
“”Aydınlanma dehasının biricik temsilcisi saydığım Samuel
Johnson’un acımasız hükmü çıkıyor karşıma: “Vatanperverlik, bir alçağın son
sığınağıdır.” Bu hükmün isabetine bütün kalbimle inanıyorum. Alçaklar öylesine
alçaktırlar ki, alçaklıklarını devam ettirebilmek için, sair çarelerini hızla
tüketip, en sonunda vatanperverliğe sığınırlar; ama dikkat edin: Alçakların
sığınmış olmaları yüzünden vatanperverlik alçaklaşmaz. Alçaklar,
alçaklıklarını, vatanperverlik taslamadan önce nasıl belli etmişlerdi? Onu
tespit etmemiz lâzım. Alçakça işler yaptıktan sonra cezadan kurtulma ümidiyle
vatanperverliğin mazeret yerine geçeceğini beklemek Türk tarihinde de, dünya
tarihinde de nadir görülen olaylardandır.””
İsmet
Özel-Cuma Mektupları-6-
Aklımda kalana göre 10 seri olması lazım Cuma Mektupları.
Şimdi hafızamda taze değil ama tümünü harf harf okumuş olmam lazım. Ama her
biri de efsane denilebilecek çapta eserler. Mutlaka okuyun derim naçizane
fikrimce. Mutlaka öğreneceğiniz bir şeyler vardır. Zira yazan insan basit
birisi değildir. Serinin her biri ayrı derinliktedir ve namuslu düşünceleri
mündemiçtir. Yani çendan kendi inandıklarını namusluca kaleme almıştır. Zaten
bu topraklarda doğru ve dürüst kalan nadir aydınlardandır. Bildiğim kadarıyla
hayatında eğilip büküldüğü bir dönem hatırlamıyorum. Kalemini satan bir insan
değildir. Hiçbir vakit dalkavukluğuna, sahtekârlığına, riyakârlığına şahitliğim
yoktur. Neyse o olmuştur. Söylediğim gibi, bildiğim kadarıyla. Elbette aynı
minvalde düşünülür ya da düşünülmez ama hakkını da vermek icap eder. Yiğidi
öldür hakkını yeme demişler. Namuslu namusludur. Her düşüncenin namuslusu
olduğu gibi namussuzu da vardır. Tıpkı her düşüncenin yobazı ve aydını olduğu
gibi. Bizim gibi düşünmeyen birine bizim gibi düşünmediği için namussuz diyecek
kadar namussuz değiliz. Bizim gibi düşünen biri de namussuzsa şayet ona da
namuslu diyecek kadar namussuz değiliz. Çünkü bizde namuslu yaşamaya çalışan
bir insanız. Bu meyanda olmadık yerde, olmadık şey için vatan sevgisinden söz
edilmesinden ve Allah aşkına denmesinden nasıl tiksiniyorum tahmin edemezsiniz
ve keşke vatan diye bir şey olmasaydı ve Allah’a inanmasaydıkta böylesine
istismar etmeseydik bu iki ulvi olguyu diyorum. İşimizi insanca, namusluca,
onurluca yapmıyoruz, sonra da sığınacak liman arıyoruz. Bunu yapanlarda var,
bunu yiyenlerde var.