Onurun beş para etmediği, onurlu insanın zerre miskal kıymetinin olmadığı bir çağda yaşadığımın bilinciyle yazıyorum. Kalbimi ve beynimi dökmüş olacağım çendan, bırakalım yine onurun ve onuru olanın değersizliği daim olsun. Çendan haykırmış olurum münhasıran gerçekleri, ölmeyecek miyiz zira, ölmeden gerçekleri konuşmuş oluruz, öldükten sonra gerçekleri nasıl konuşabiliriz? Hem biz dosdoğru olmakla mükellef değil miyiz? Ve bir gün madem öleceğiz, niçin namussuzca ve onursuzca ölelim ki? Geçelim! Onuru, bir insanın her şeyidir ve onurlu insan, her şeyinin supabı olan bu bir şeyi için yaşar, çünkü bir şeyi giderse her şeyi gider. Her şeyini koruması için, bu bir şeyini daha fazla koruması ve ona sımsıkı tutunması icap eder. Onursuz insanlardan tiksiniyorum ve onuru önemsemeyenlerden iğreniyorum. Onurlu insan sahipsizdir, çünkü sahibi olmak ya da sahip bulmak onurundan feragat etmektir. O kendi kendisinin sahibidir ve efendisidir. Onurlu insan ne efendi ne de uşaktır, böylesi şeyler olmaya da teşne değildir ve tevessül etmez, o sadece onurlu bir insandır, bağımsız ve hür. Onun bir kurtarıcıya da ihtiyacı yoktur, zaten o kendisini, kendi kendisinin kurtarması gerektiğini bilir ve öyle inanır, çünkü kendisi kendisini kurtarmadığı vakit, kimse gelip onu kurtarmayacaktır. Tüm kurtarıcılar kurtarmak bahanesiyle meydana çıkıp, kurtaracaklarını söylediklerinin haklarına çökenlerdir. Kurtarıcısı yine kendisidir yani onurlu insanın. Her insanın kaderi kendi ellerindedir ve onurlu insan kaderini kendisi çizendir. Onurlu insan, kendisini mal yerine koydurtmaz, koydurtmaz kardeşim, koydurtanında hayvandan farkı yoktur, koymak isteyen zaten onursuzdur, çünkü insan bir mal değildir, onurlu insan asla mal değildir ve olamaz. Çünkü onurlu insan sürüleştirilemez ve sürüye dâhil edilemez. Onurlu insan bilinçli ve şuurlu insandır, inanmadan önce anlamayı tercih eden insandır onurlu insan. Keza onurlu insan mankurtlaşmaz, mankurtlaştırılamaz. Hakeza uyutulamaz, uyuşturulamaz onurlu insan. Karşısında gördüğü şeye o şeyin göründüğü haliyle inanmaz, inanamaz onurlu insan, her şeyin arka perdesine odaklanır ve orayı görmeye çalışır, zira gerçeğin orada olduğunu bilir ve o gerçeğe ulaşırsa uyanacağının bilincindedir. Onurlu insan uyumaz, uyutulamaz, aldanmaz, aldatılamaz, bu kadar basit, düşük ve düşkün olamaz. Mal değilim ben kardeşim, anlayacaksınız ve kalın kafanıza sokacaksınız bunu hem de yekpare olarak, bir tarafınızla değil her tarafınızla yani. Kimsiniz siz ya, gerçekten kimsiniz, kendinizi ne zannediyorsunuz? Anam değilsiniz, babam değilsiniz, kardeşim değilsiniz, efendim değilsiniz, Tanrı’m değilsiniz, peygamberim değilsiniz, uşağım da değilsiniz, kimsiniz siz öyleyse, ne zannediyorsunuz kendinizi? Ki, olsanız ne olacak, sizin kulunuz, köleniz mi olacağım? Onurlu insan kulların kulu ve kölesi olmaz, olamaz. Böyle diyorum da, yemin ediyorum çıldırıyorum ya. Yemin ediyorum kendi topraklarımda köle gibi yaşamaktan tiksiniyorum ya. Köpeğim bile olamayacak olanlar bana efendilik taslamaya yelteniyorlar. Ne beynimi ne de yüreğimi özgürce, insan gibi dökemiyorum ya. Ulan sevgimi bile özgürce beyan edip haykıramıyorum ya. Önüne gelen ali kıran baş kesen olmuş. Kimsiniz oğlum siz ya? Nerden geldiniz, niçin geldiniz? Defolup gidin ya, canınız cehenneme, nereden geldiyseniz oraya gidin tümünüz birden, hayır ayrım yapmıyorum zaten, tüm onurlulara ve onursuzlara söylüyorum söylediklerimi. Ne yani illa politikacı, gazeteci yahut komprador mu olmak iktiza ediyor beynini ve yüreğini özgürce dökebilmek için yahut sevgini ifade edebilmek için? Ki, bunlarında özgürce dökebildikleri şüphelidir, aldıkları kadar dökebilmektedirler. Ki, bunlara inanan da bunlar gibi olsun, zira bunların kim olduklarını bilmiyor değiliz, bilakis sonsuzcasına çok iyi biliyoruz bunları. Kim bunlar ya, ne zannediyorlar kendilerini, Tanrı mı bunlar? Bunlar istedikleri gibi hareket edecekler, yaşayacaklar, konuşacaklar, eğlenecekler, benim görevim de münhasıran bunları tasvip etmek olacak öyle mi? Benim üzerimden devran sürecekler öyle mi? Mal mıyım lan ben? İnsanım ben ya insan ve benim bu toprakların gerçek sahibi, benim devleti devlet yapan, böyle bir durumda nasıl olurda mal yerine konulabilirim? Benim topraklarım sömürülecek, benim vergilerimle birileri domuz gibi yaşayacak ama ben yaşadığım her şeye razı gelecem öyle mi? Ben öküz müyüm ki, çifte sürüleyim? Topraklarımla ilgili düşüncemi bile beyan edemeyeceğim, kaderimi etkileyen her şeye sessiz ve tepkisiz kalacam öyle mi, istenmeyeni yaparsam, eylersem lanete uğrayacağım öyle mi? Hakkımı ararsam vurulup düşürüleceğim öyle mi? Kim olduğunuzu zannediyorsunuz siz ya? Benim kaderimi çizmek ve tayin etmek hakkını kim verdi size yahut insanlarınkini? Babanızın çiftliği mi lan burası? Biz maraba mıyız ulan? Benim hakkım gasp edilecek ben susacam, sonrada onurdan bahsedecem öyle mi? Yüzüme söylenen her yalana inanacam ve ben onurlu insanım diyecem öyle mi? Üstelikte yalana inanmaya zorlanacam, inanmazsam tecziye edilecem, böyle bir şey nasıl olabilir ya? İnanmayacam kardeşim hiçbir yalana, ben doğrulara inanırım ve doğruyu kimin söylediği önemli değildir benim için ve yalanı söyleyen de önemsizdir benim için. İster yalanı bir büyük söylesin, ister doğruyu bir küçük söylesin yahut ister yalanı bir güçlü söylesin, ister doğruyu bir zayıf söylesin, yalanı reddeder, doğruyu bağrıma basarım. Köleniz, kulunuz, köpeğiniz değilim ulan sizin. Şayet böyle bir şey ille de olacaksa, siz, benim kulum, kölem, köpeğim olacaksınız. Çünkü yeryüzünün gerçek efendisi benim, evet kimsenin efendisi değilim ama efendi benim. Ne zannediyorsunuz siz kendinizi be? Doğrunun karşısında yalanı savunacak kadar onursuz olamam ben. Aynı toprağın çocuklarıyız ama bu zümreler benden üstün, bu hakkı kim veriyor bunlara ya, hayır nedir böylesi bir ayrıcalığın sebebi? Neleriyle ayrılıyorlar benden, kafalarıyla mı, gövdeleriyle mi, zekâlarıyla mı, yürekleriyle mi, neyleriyle? Dinleriyle mi, kimlikleriyle mi, mezhepleriyle mi, partileriyle mi, cemaatleriyle mi ayrılıyorlar, neleriyle ayrılıyorlar? Benden üstün değilsiniz oğlum, alçakta değilsiniz evet, velakin eşitiz hepimiz ama onursuzsanız sizden daha onurluysam, bu sebeple de evet sizden üstünüm. Ulan karşıma geçseler un ufak ederim, toza döndürür, göğe savururum tüm bunları. Kim bunlar ya, sefil beyinli dördüncü tür yaratıklar. Oysa bunların tümünü besleyen benim ve bir sahip varsa o da benimdir ama hayır birilerinin sahibi olmakta istemiyorum, sahibim olsun da istemiyorum, ben sonsuz özgür yaşamak istiyorum kardeşim, özgürce düşünmek, özgürce konuşmak, özgürce sevmek, özgürce dövüşmek, hülasa; özgürce yaşamak istiyorum. İhanet etmediğim müddetçe bana kimse karışamaz, karışamazsınız ulan, kinsiziniz siz lan? Benim hayatıma müdahale etme hakkını kimden alıyorsunuz? Bastığım toprak benim lan benim, ben toprağımda özgürce ve onurluca yaşamayacaksam nerede yaşayacam? Ben toprağımda gerçekleri özgürce haykıramayacaksam nerede haykıracam? Korkuyorsanız defolup gideceksiniz korkmadığınız yerler bulacaksınız oğlum, burada benim hayatımı yakmayacaksınız, yakamazsınız. Yaktırmam size hayatımı lan. Defolup gidin lan hayatımdan, hayatımızdan. Ben namussuza namussuz diyemeyeceksem kendi toprağımda nerde diyecem bunu? Kendi topraklarımda mal yerine konuluyorum resmen ve alenen ya. Beni mal yerine koyamazsınız. Ben mal değilim oğlum. Önüme konulan her şeyi yiyemem, yemek zorunda da değilim. Siz inanmak zorunda olduğumu kim söyledi? Söylenen her şeye inanmam, inanamam, inanmak zorunda da değilim. Ben istediğime inanırım. En doğrusu ben doğru olana inanırım. Ve doğruyu da aklım, kalbim, vicdanım söyler bana, siz söyleyemezsiniz, siz zaten doğruyu söyleyemezsiniz, siz hepiniz yalancısınız. Hayır ya böylesi mecburiyetler olabilir mi ve bu türlü mecburiyetlere boyun eğen insan onurlu olabilir mi? Birileri istedikleri gibi yaşayacaklar ve kimse söz edemeyecek ama biz tek bir gerçeği dile getirirsek kan kusturulacaz öyle mi? Tükürürüm lan böylesi soysuzca yaptırımları yapanların pislik suratlarına. Biliyorum ya, biliyorum zehirli olduğunu niye yiyeyim önüme konulanları? Sormak ve sorgulamak benim hakkım ya, niçin sormaktan ve sorgulamaktan korkuyorum, korkutuluyorum? Kimsiniz lan siz, Tanrı mısınız be? Bunu yapana insan nazarıyla bakabilir miyim, bakar mıyım? Böyle yapana saygı duyabilir miyim? Bakmam ve duymam kardeşim. Onursuz muyum ben, soysuz muyum? Ben doğduğum topraklarda mal yerine konulmayı, mal gibi görülmeyi kaldıramıyorum, bunu sindiremiyorum. Ne yani birileri ve birilerinin veletleri gönüllerince eğlenecekler benim topraklarımda ama eğlenmek bir bana haram olacak. Bana bir lira düşecek, birilerine milyarlar, kim yapmış lan bu taksimi ve neresinde adalet bu taksimin? Hadi lan ordan soysuzlar, onursuzlar, pezevenkler. Hayır, bunu yapamıyorum. Kendimi köşeye kıstırılmış gibi hissediyorum ve kusuyorum maruz kaldığım durumu. Kimdir benim sahibim, efendim, kimdir benden büyük olan çıksın söylesin ya. Şerefsizlik etmesin söylesin. Ben böyleyim, buyum, sen öylesin, osun desin, biz de eyvallah diyelim gücümüzün ne olduğuna göre. Hepimiz bu topraklarda doğduk, hepimiz insansak eşitiz, hepimiz bu topraklar üzerinde çalışıyoruz ve birlikte üretiyoruz. Ama münhasıran birileri yiyorlar üretilenleri, buna eyvallah etmemi mi bekliyorsunuz benden, bu kadar onursuz muyum lan ben? Bu devlet herkesin devleti ve herkese eşit davranması mecburiyet olan bir devlet. Hayır ya biri çıksın ve izah etsin bana, şu şu şu sebeplerden dolayı ben efendiyim sen kölesin desin, ben büyüğüm sen küçüksün desin, ben üstünüm sen alçaksın desin. Ben daha fazlasını hak ediyorum desin ve tek bir sebep göstersin buna, ikna ve ıskat etsin beni. Ama bunu söylerken de tüm insanlığı ihata eden olgularla gelmesin önüme, çünkü yüzüne tükürürüm o vakit böyle yapan pisliğin, onursuzun, soysuzun. Bana ulvi ve kutsal olgularla gelince size inanacağımı, inanmak zorunda kalacağımı mı sanıyorsunuz? Mal mıyım ben, onursuz bir pislik miyim? Bana devlet denilince her şeye eyvallah mı demem gerekiyor? Devlet doğru yaptığı ve beni yaşattığı müddetçe saygımı ve sevgimi hak eder, bilakis bana ne devletten? Ben insanım sen hayvansın diye, gerçek budur desin ve canımı yesin ama belirsiz olmasın hiçbir şey, bilelim neyin ne olduğunu, kimin kim olduğunu, işlerin nasıl yürütüldüğünü. Çünkü belirsizlik cehenneminde yaşamak ve yanmak istemiyorum. Doğruyu söyleme, namussuz ol ama karşıma bana da ait olan şeylerle çık, hadi ordan lan utanmaz pislik, onursuz sefil. Benim karşıma, gerçeklerle, doğrularla, onurunla, dosdoğru ve dürüst olarak çık canımı iste benden ama beni susturmak için ulvi olgularla çıkma. Devlet dediğin ayrı bir âlem zaten, var mıdır yok mudur belli değil, olsa sezerdik, yoksa ne yapacağız bilmiyoruz. Biliyorsunuz devlet ayrıdır politik dünya ayrıdır. Kimse de kendisini devletle aynı teraziye koymasın kardeşim. Devlet bakidir, sair her şey fanidir. Devlet yerinde kalır, gidecek olanlar, gitmesi kader olanlar miadını doldurunca giderler, giderler gelirler ve devran böyle döner durur, bu yüzden kimse kalkıpta kendisini devletle eşitlemesin. Bu da demek değildir ki, devleti tazim ve tebcil eyliyoruz, hayır kardeşim, bir tespit yapıyoruz. Çünkü bu onursuzluğun zirvesidir ve insanları köleleştirmenin ahlaksız bir yoludur. Kendini devletle eşitle ve herkesi hizaya sok, bu ne onursuzluktur ya hatta bu yemin ediyorum devlet düşmanlığıdır lan. Ama devletin herkese farklı muamele etmesini de sindiremiyorum. Ne yani biz kendi yurdumuzda parya mıyız ya? Birileri senin yurttaşın da birileri değil mi? Devlet benim Tanrı’m mı be? Ki, Tanrı bile kullarını eşit görür ve hepsine eşit davranır. Onur sahibi insanda utanma duygusu olur, yüzü kızarır onurlu insanın ama utanma duygusu olmayan ve kızaracak yüze sahip olmayan onursuz insanlarla lebalep dünya. Utanır ya insan denilen eğer onuru varsa. Utanır işte utanması gereken şeylerden. Utanmazca davranmaz ve yaşamaz. Bir şey söylerken, yerken, içerken, hareket ederken sonsuz teennilidir, utanacak şeyler yapmamaya özen gösterir. Çünkü yapmaması gerektiği şeyi yaparsa utanacak bir yüzü olduğunu bilir. Arsız ve yüzsüz olmaz onurlu insan. Böyle olanların o pislik, iğrenç suratlarına ağız dolusu tüküresim hatta kusasım geliyor. İğreniyorum bu tür onursuz pisliklerden ya. Bu ne ya, biz bu dünyaya onursuzca yaşamak için mi geldik? Ne biçim bir dünya lan burası? Onurlu olursun suç, onursuz olursun işine gelmezse o da suç, o suç bu suç, nedir lan suç olmayan? Biz kimiz, kimsiniz siz ulan? Onurlu insan adaleti yüceltir, ahlakı yükseltir. Çünkü insanlık onuru bu olgularla eşgüdümlü varolur, zira ahlaksız ve adaletsiz insan onurlu olamaz ve ahlaksızlığa, adaletsizliğe eyvallah eden insan da onurlu yaşayamaz. Onurun varsa ahlak sahibisindir ve adilsindir, onurun varsa ahlaksızlığa ve adaletsizliğe dur demek zorundasın. Onursuzsan sorun yok demektir. Çünkü onurlu insan hakkının yenmesine göz yummaz, yiyene eyvallah etmez. Zira haklarını kullanarak onurlu olduğunu ispat eder onurlu insan. Bu dünya birilerinin babasından tevarüs etmiş bir dünya değildir, bu yüzden münhasıran birilerinin inhisarına devredilemez, böylesi bir şey olursa onurlu insan onuruyla bu zulme karşı dövüşür. Çünkü onurlu insan paylaşımcıdır ve herkese ait olan şeylerin birilerine ait olmasına karşı çıkar ve ait kılınmışsa da yeniden herkesin olması uğrunda kavga verir. Yalan bir ahlaksızlıktır ve onurlu insan yalan söyleyeni sitayişe boğup, doğru söyleyeni telin etmez, ederse onurlu olduğunu iddia edemez. Onurlu insan ne tek bir kimsenin hakkını yer ne de bir tek kimsenin hakkının yenilmesine göz yumar, o herkesin hakkının bihakkın herkesin kendisine teslim edilmesini ister. Hakkını yediren, hakların yenilmesine göz yuman onurlu olamaz, o onursuzun en onursuzudur yani katmerli onursuzdur. Onurlu insan her türlü pisliği yapıp, insanların karşısına herkesin ortak vicdanının ifadesi olan olgularla çıkmaz, çıkmaya utanır, hicap duyar bundan. Zira böylesi bir şeyi yapandan daha iğrenç kimse yoktur. Ve onurlu insan böylesi iğrençliği tolere edemez, zira o kızaracak bir yüzün sahibidir, arsız, yüzsüz değildir. Ki, böyle yaptığı takdirde o şeyleri de küçülteceğini hatta yok edeceğini bilir ve uzak durur böylesi bir namussuzluktan. Onurlu insan bulunduğu yeri hak eder ve hak ettiği yerinde ağırlığını taşır kardeşim. Hak etmediği bir şeye de göz dikmez, hak etmediği şey kendisine verilse de tolere etmez. Çünkü onur böylesi şeyleri kaldıramaz. Onurlu insan bulunduğu yere göre davranır, oraya mugayir davranamaz, onurlu insan gevşek ve yavşak olamaz. Düşük ve düşkün olamaz onurlu insan. Onurlu insan gerçekleri gizleyemez, gerçekleri gizleyerek hayatları zindana çeviremez. Gerçeklerden menfaat temin edemez. Onurlu insan gerçekleri birilerini kıstırıp ondan çıkar elde etmek için kullanamaz. Gerçekleri halk uğruna ve halkın yararına kullanır. Onurlu bir insan ilk evvelde utanma duygusu taşır. Onurlu bir insan cesur olur ve cesareti, haklılığından ve gerçeklere ödünsüz bir şekilde bağlılığındandır. Gerçekleri gizleyen, gerçeklerin ortaya çıkmasını engelleyen insan onursuzdur, onurlu olamaz. Çünkü gerçekler insanlığın güneşidir, o doğmazsa dünya karanlığa mahkûm olur. Onurlu insan doğru olur, dürüst olur, yalan söylemez, yalan söyleyeni alkışlamaz, yalanların rüzgârında yaşamının savrulup gittiğinin bilincinde olur. Hakkını arar onurlu insan, hakkını aramaktan vazgeçerse onurundan da vazgeçmiş sayılır. Onurlu insan kafasıyla dövüşür, yumruğuyla değil, çünkü kafanın dövüşü yüceltir, yumruğun dövüşü alçaltır ve onurlu insan bunu çok iyi bilir. Onurlu insan kendine ait olmayan ama herkese ait olan güçleri kullanarak birilerine hayatı zindan edemez. Onurlu insan, başkasının hakkına benden değil diye çökmez, çökmekten utanır, çünkü bilir ki çöktüğü şeyde teri, yaşı, kanı, emeği yoktur. Zaten onurlu insan, insan hakkı yiyemez, yemekten hicap duyar, bilmeden bile yerse farkında vardığında utanır, yerin dibine geçer ve gider yediğini geri teslim eder, hakkını helal ettirir. Bunu yapmıyorsa zaten o bırakın onurlu olmayı, insan bile değildir. Madem insan doğmuşuz bu dünyaya, madem insanız ve insan olmakla onur ve gurur duyuyoruz, o vakit bunlara seza şekilde yaşamak ve hayat içinde öyle davranmak mecburiyetimizde vardır. Bilakis ne anlamımız olacaktır bu dünyada? Onurlu olacak ve onurun için amansızca dövüşeceksin kardeşim. Onurlu ve onursuz ayrımı yapacaksın yapacaksan da, başka ayrım yapmayacaksın. Çünkü bir onurlu insan vardır, bir de onursuz yaratık vardır. Sen onurlu olanın yanında olacaksın. Onurlu insan, iyi bir insandır, o kötü bir insan olamaz. Onurlu olunmadan da iyi bir insan olunamaz kardeşim, olunamaz. Onurlu insan behemehâl insanların hakkını yemez, yiyemez kardeşim ve yedirmez de. Yiyemezsiniz lan benim hakkımı. Haram ederim lan hakkımı, hakkımı yiyene. Hangi yüzle yiyebilirsiniz lan benim hakkımı? Fitil fitil burnunuzdan gelir ulan yedikleriniz. Ve benim hakkımı başkalarına peşkeşte çekemezsiniz ve dahi israfta edemezsiniz benim hakkımı. Böyle bir yetkiyi kim verir lan size? Vermiyorum işte ben ve buradayım işte. Bana ait hakkımın her kuruşu benim cebimde olmalıdır ve benim hayatıma katkı sunmalıdır. Başkalarının hayatına merhem olmamalıdır. Ben istiyorsam olabilir böylesi bir şey, başkalarının istemesiyle değil. Onurlu insan aşağılık bir müfteri de olamaz, suçsuz insanlara iftira atarak yükselemez, kendisini temizleyemez, bu kadar düşük olamaz. Böylesi bir şeyi ancak onursuz itler yapabilirler. Çünkü başkalarının acıları üzerinde yükselmek kadar soysuzca bir şey olmaz, olamaz. Buna hiçbir onurlu insanın da müsaade etmemesi iktiza eder hatta devletin de geçit vermemesi elzemdir onurlu bir devletse. Çünkü böylesi bir şey olmaz, olamaz, tolere edilemez ya. Ne demek ya, suçsuz, günahsız birine iftira atmak ve onu cehennem ateşinde diri diri yakmak? Bunu yapan kimse kusura bakmasın ama şerefsizdir, soysuzdur, kahpedir, pezevenktir. Ne demek ya, gariban, suçsuz, günahsız, her şeyden habersiz bir insanı bir anda bir iftira ile yokluğa yuvarlamak? Onurlu insan yapar mı bunu yahut onurlu bir insan böyle bir şey yapılmasına göz yumar mı? Onurlu bir insan zalim ve mazlum olmayı da tolere etmez. Zalim zaten olamaz ama mazlum olmayı da sindirmez, zalimle savaşmaktan imtina etmez. Çünkü bu dünya zalimlerin dünyası değildir, bu dünya herkesindir ve hiçbir kimsenin mazlum olmaya hakkı yoktur, buna layıkta değildir. Zalimlerinde gülen yüzlerine, tatlı dillerine, yalan sözlerine, maskelerine asla ve kata aldanmaz, inanmaz, kanmaz onurlu insan. Zalimlerin eylemlerine bakar onurlu insan, onların hangi olguyla ve maskeyle karşısına çıktığına değil. Çünkü zalimler her daim maskeyle yaşar ve dolaşırlar, bilakis kimseyi kandıramazlar. Onurlu insan neyin doğru neyin yanlış, neyin yalan neyin gerçek olduğunu bilir ya bilir, mutlaka bilir, bilmesi gerekir, bilmiyorsa derin analizler yaparak ve analitik düşünerek bunu öğrenir. Çendan her tarafa bakarak, her tarafı görerek, her tarafı dinleyerek, olguları ve olayları her boyutuyla irdeleyerek fark eder bunu. Onurlu insan kötü olmaz, olamaz, kötülük yapmaz, yapamaz ve kötülük yapılmasına da eyvallah etmez, kötülerle ve kötülüklerle amansızca kavgaya tutuşur. Kötülüğün yok olması, iyiliğin egemen olması için verir kavgasını. Zaten onurlu insanın böyle yaşamaktan başka da bir opsiyonu yoktur, olamaz. Zira o iyi olduğu için iyiliği savunmak, iyiliğin hâkim olmasını istemek için vardır. Onurlu insan iyiliğin ve iyilerin çoğalmasından derin bir mutluluk duyar. Onurlu insan çok alıp az veremez kardeşim. Çünkü çok alıp az vermeye yeltenenlerin onurdan behreleri yoktur. Zira o kendisi çoğalmak isterken zımnen başkası azalsın demektedir ve başkalarının azalmalarından gizli bir zevk almaktadır ve bunu yapan biri de onursuzdur, soysuzdur. Onurlu insan, insanlar arasına tefrika sokamaz, fitne ve fesat tohumları ekemez, insanları birbirine düşman kılamaz, insanları atomize ve polarize edemez. Bilakis insanların birliğinden, beraberliğinden, kardeş olmalarından ve barış içersinde yaşamalarından derin bir mutluluk duyar, keyif alır, çünkü böylesi bir dünya onunda cennetidir. Çünkü insanların el ele tutuşmaları, birbirlerinin gözlerine gülerek bakmaları, birbirleriyle ekmeklerini ve doğan günü, güneşi paylaşmaları, birlikte insanlığın şarkısını terennüm etmeleri yeryüzünde ki cennetin adıdır, böylesi bir şey kelimelerle tarif edilemeyecek güzelliklerdir ve ancak yaşanılarak hissedilebilirler bu güzellikler. Onurlu insan kimseyi haksız şekilde itham edemez, insanları hak etmedikleri sıfatlarla yaftalayamaz, çünkü böylesi bir şey insanların kardeşliğini ve barışını nakzeder, doğal olarak cenneti cehenneme çevirir. Onurlu insan rüşvet alıp, rüşvet veremez ve rüşvetle iş görerek, milyonlarca namuslu insanın kanlarına giremez. Çünkü rüşvet bir insanlık suçudur ve onurlu insanlardan uzak bir pisliktir, onurlu insanlar bu pisliğe asla bulaşmaz, bulaştırılamaz ama onurlu insanlarda böylesi pisliklere bulaşmadıkları gibi, bulaşanları da tolere etmezler ve hatta bu tür pisliklerin yok olması ve insanlığın bu pisliklerden arınması için fasılasız ve amansız kavga verirler. Zira iyilik dolu, güzellik dolu erdem dolu bir dünya uğruna kavga verilmezse, kötülükler dünyayı kuşatır ve esir alırlar, onurlu insanlar bunu da çok iyi bilirler. Onurlu insanlar haksızlık yapmazlar ve haksızlık karşısında da susmazlar, susturulamazlar. Bilakis, böyle yaparlarsa onursuzluğu tolere etmiş olurlar. Haksızlık karşısında susan insan onursuzun onursuzudur çünkü. Onurlu insan gammazcı olamaz, jurnal yapamaz. Onurlu insan dost satmaz, satamaz, dostuna ihanet edemez, dostunu suçlasalar bile onu kendi haline terk edemez. Ondan selamını esirgemez. Ona selam verdiği için kendisini de ondan görürler diye tereddüde düşmez, çünkü böylesi bir şeyin kendisini değil, buna yeltenenleri ilgilendirdiğini bilir. Onurlu bir insan, insan olmaklığını ve nefsi bulunmaklığını, kötülük yapıpta buna bahane edemez, bu kadar düşmez ve alçalmaz. Onurlu insan tüm sözleri dinler ve doğru olanı ittihaz eder. Her sözü dinlemekten korkmaz. Bilir ki tek bir söze kulak verirse, bir gün o sözün sahibinin kendisini uyutacağı, aldatacağı gerçeğin ta kendisidir. Bu yüzden her yerden doneler elde etmek için çalışır, tek bir yerden gelecek donelere güvenmez. Onurlu insan aynı zamanda şeksiz ve şüphesiz güven verendir, zira güven vermeyen insanın yani güvenilmeyen insanın onuru olmaz. Çünkü onur ve güven ayrılmaz bir bütündürler. Onurlu insan asla sömürmez, sömürtmez ve sömürenlerin önünde aşılamaz bir barikat olur. Onurlu insan sömürüye ve sömürgene amansız muhaliftir ve bu asalaklarla ölümüne kavgaya tutuşur. Çünkü sömürüye geçit vermek zilleti davet etmektir, zillette insanı onursuzluk cehennemine yuvarlar. Onurlu insan kaynaklarının göz göre göre yağmalanmasına, yağmalatılmasına onay vermez ve böylesi bir zilleti, alçaklığı tasvip ve tensip edemez. Onurlu insan suskuya teslim olamaz, zalime boyun eğemez. Onurlu insan gerçeğin dilidir. Onurlu insan, insanlığın kılıcıdır. Onurlu insan, tüm bunları yapmayıpta tali meselelerle ilgilenerek onurlu olduğu iddiasında olamaz. Madem tali meseleler de hassasiyet gösteriyor, o hassasiyeti önce onuruna sadakatte göstermelidir. Mezkûr tüm ahlaksızlıkları, pislikleri yapıpta onurlu insanlık taslayamaz. Herkes onurdan ve insanlıktan dem vuruyor. Herkes ahlaktan dem vuruyor. Herkes adaletten dem vuruyor. Her gün kallavi din adamları, politikacılar, aydınlar, gazeteciler, bilim insanları, şeyhler bu olgulardan söz ediyorlar. Bu olgular üzerinde bol edebiyat yapıyorlar. Din satıyorlar, adalet satıyorlar, ahlak satıyorlar, vatan satıyorlar, özgürlük satıyorlar, edebiyat ve felsefe yapıyorlar. Ama hiçbir zaman namusluca ve onurlu ortaya çıkıp gerçekleri yani yaşanan gerçekleri, duyumsanan gerçekleri konuşmuyorlar. Çünkü kendileri yalan bataklığı içinde olduklarından ve buradan kazandıklarından gerçeklerden hazzetmiyorlar ve gerçeklerden korkuyorlar da bu yüzden. Onursuzluk yapanları, haksızlık yapanları uyarmıyorlar. Yani onurlu insanlar olamadıkları için onurlu insanlarmış gibi görünmeye çalışıyorlar, bizleri mal yerine koyuyorlar. Kafalara ve kalplere, afyonlaştırdıkları olguları pompalayarak, gerçeklere mugayir gelişen olayları tolere ettirmeye yelteniyorlar. Sonra da her türlü günahı işlemiş ve işletmekte olarak, Tanrı’ya el açıp yakarıyorlar sahtekârca, müraice, onursuzca, münafıkça yahut insanlığın huzuruna çıkıp kendilerini aklamaya yelteniyorlar her şey olup bittikten ve yaralanan, yanan, yaralanıp yandıktan sonra. Onurlu insan kimdir yahut nasıl onurlu olunur ve nasıl onurlu olarak yaşanılır, bunu bizler kendimizde idrak edebiliriz, fark edebiliriz, hissedebiliriz ve bu minvalde kendimizce cevaplar bulabilir, çıkarımlarda bulunabiliriz. Hepimiz insanlık onuruna yaraşır bir yaşam arıyorsak, ilk evvelde kendimizin onurlu olmaktan ve onurlu yaşamaktan başka opsiyonumuz yoktur. Çünkü kirliysek temizleyemez, suçluysak suçsuz bir toplum oluşturamayız. Velhasıl kelam; topraktan geldik, toprakta yaşıyoruz, toprağa döneceğiz, geldiğin yeri asla unutma ve sakın onursuz yaşama, onursuzca yaşamı onaylama!
Goethe’ye ait bir şiirle nokta koyalım.
‘’Geçer gider yeryüzünde
En güzel nimetler bile,
Zaman sınırlarını aşan düşüncelerimizle,
Yaptığımız etki düşünenlere
Bir tek o vardır, o kalır sonsuzluğa’’