Vahşi kapitalizmin kara fırtınasının olanca şiddetiyle gelip
bizleri köklerimizden söküp her birimizi bir yana fırlatıp attığı ağaçlar
gibiyiz ve o gün bugündür bir türlü köklerimize geri dönüp yeniden varolma
çabası gösteremedik. Yeniden ormanlaşamadık ve tek tek ağaçlar olarak kalıp
olgun meyvelerimizi kan emicilerin sofralarına sunduk. Bizim köklerimize
sürekli baltalar vuruldu ama biz köklerimize kıyanların üzerlerine devrilmeyi
beceremedik. Bireyselleştiğimiz günden beridir bir daha dönüpte yeniden toplumsallaşabilir
miyiz acaba diye sormadık, buna gerek duymadık. Çünkü vahşi ve alçak kapitalizm
bize öyle cazibeli bir yaşam sundu ve bizleri öyle aşılmaz ve içinden çıkılmaz
dairelerin içerisine hapsetti ve bizlerin zihinlerimizi, yüreklerimizi ortak olgularla
öyle dağladı ki, o yaşamı bırakıpta yeniden hep birlikte daha güzel bir yaşam
yaratmak kabil midir diye düşünmedik hiç, çünkü yerimizden memnunduk,
konforumuz iyiydi, bir elimiz yağda öbür elimiz baldaydı, elbette bunların
hepsi zevahirde böyleydi, batında hiçte böyle görkemli bir yaşamımız yoktu.
Sürüydük, köleydik, sürünüyorduk ama zekâlarımız dumura uğradığı, nimetler
(((ki, o da bir parça kemikten ibaretti))) başımızı döndürdüğü ve bireycilik
vicdanlarımızı öldürdüğü için fark edemiyorduk gerçeği. Gerçek olan tek şey
biz, biz değildik! Ki, elbette başımıza da safi gerçeği fark etmemizi
engelleyecek çobanlar dikmişti vahşi kapitalizm, bunu yapmadan olmazdı, zira
inandığımız ve inandığımız olguları sahiplenmiş birileri olmalıydı ki
başımızda, bizi istenilen yere götürmeliydi. Ve biz bugün istenilen ama
istemediğimiz yerdeyiz, velakin istediğimiz yerde olmak için de mücadele
vermeye isteksiziz. Yazık, çok yazık!
EKSTRA NOT:
SAĞ VE SOL
‘’Sağ okumaz, papağandır, sloganisttir, kaypaktır,
bukalemundur, ikiyüzlüdür; sol diyalogdan kaçar, küskündür.’’ Cemil Meriç
--Abi işler kesat be abi, valla açlıktan ölüyoruz be abi.
--Hadi len ordan, ezan susmaz, bayrak inmez, vatan bölünmez.
--Abi be hayatta çok büyük kötülükler var, bunları nasıl
engelleyebiliriz?
--Hadi len ordan, ezan susmaz, bayrak inmez, vatan bölünmez.
--Abi be ülkeyi kötü adamlar esir almışlar, ellerinde silahla
dolaşıyorlar, toplum korkuyor.
--Hadi len ordan, ezan susmaz, bayrak inmez, vatan bölünmez.
--Abi ama sende hiçbir çare üretmiyorsun, aynı şeyleri tekrar
edip duruyorsun, niye böyle?
--Hadi len ordan ezan susmaz, bayrak inmez, vatan bölünmez.
--Abi ama bak buna bile aynı cevabı verdin hâlbuki herhangi
bir sorun söylememiştim.
--Hadi len ordan ezan susmaz, bayrak inmez, vatan bölünmez.
--Abi bak bi ya bu ağaç buraya dikilmez ya, inan ki kurur
gider.
--Hadi len ordan ezan susmaz, bayrak inmez, vatan bölünmez.
--Abi ya benim arabanın lastiği patlamış, kimseye
ulaşamıyorum, yola nasıl gidecem?
--Hadi len ordan ezan susmaz, bayrak inmez, vatan bölünmez.
--Abi ben yarın ne yapacam, çok umutsuzum be abi, yarına dair
hiçbir umudum yok.
--Hadi len ordan ezan susmaz, bayrak inmez, vatan bölünmez.
--Abi be milletin kafasına takılan çok soru var ve cevapları
çok önemli ne yapacaz?
--Hadi len ordan ezan susmaz, bayrak inmez, vatan bölünmez.
--Abi bu ekonomik durum ne olacak, gidişat nereye?
--Hadi len ordan ezan susmaz, bayrak inmez, vatan bölünmez.
--Abi ben güzel düşler kurmak, mutlu olmak, huzurla yaşamak
istiyorum be abi.
--Hadi len ordan ezan susmaz, bayrak inmez, vatan bölünmez.
--Tamam abi söylediğini anladık aynen öyle olacakta işler
nasıl olacak bi de onu söyle be abi.
--Hadi len ordan ezan susmaz, bayrak inmez, vatan bölünmez.
--Abi sen muhteşem bir insansın ya, harikasın, heykeli
dikilecek adamsın.
--Hadi len ordan ezan susmaz, bayrak inmez, vatan bölünmez.
--Tamam abi ya anladık gerçekten diyecek bir şey yok sana.
--Hadi len ordan ezan susmaz, bayrak inmez, vatan bölünmez.
Bana bu milletin evladı olupta, bu dünya tarihi sürecinde, EZANIN SUSTUĞU, BAYRAĞIN İNDİĞİ, VATANIN
BÖLÜNDÜĞÜ tek bir dönem gösterebilir misiniz? Gösterin her şeye eyvallah
olsun. Ama maksat bu değil işte ve bendeniz buna isyan ediyorum kardeşim.
Bendeniz yaşamak istiyorum kardeşim. Yaaa, bu millet varoldukça ne ezan susar,
ne bayrak iner ne de vatan bölünür. Bu milleti yok edersiniz orası başka. Zaten
o zaman hiçbir şey olmaz, ismin olmayınca cismin de olmaz, ki, değerlerin
olsun. Ama işte, olay, böyle diye diye başka bir hal alıyor. Velakin bendeniz
mal değilim kardeşim. Bendenizi yaşatma
ama bana ait olan şeylerle narkozla, uyuştur, uyut ve her şeyi yut. Bu olmaz
kardeşim. BENDENİZ YAŞAMAK İSTİYORUM
KARDEŞİM! Masal dinlemek, hikâye dinlemek istemiyorum, bahanelere
sarılınsın istemiyorum her durumda.
Bakınız insanları kutuplara ayırarak, onlara bu temelde
bakmayı asla sevmem ama maalesef bizim ülkemizin acı bir gerçeğidir ki,
insanlarımız iflah olmaz bir şekilde atomize ve polarize olmuşlardır ve bu da
taammüden kotarılmıştır, sistematik ve bilinçli bir şekilde, münhasıran
birilerinin çıkar çarklarını kolayca döndürebilmeleri için, oysa bozuk düzenin
doğru çarkı olmaz ve hiçbir zaman da olmamıştır. Binaenaleyh biz mevcut realite
bağlamında bir analiz yapmaya çalışacaz. SAĞ
ve SOL bizim insanlarımızın
adeta kaderi olmuştur ve biz bu makûs talihi yenmek zorundayız. Keza SAĞ sanki her şeyin mutlak ve
vazgeçilmez sahibi kılınmıştır sessizce ve herkesin de buna riayet etmesi dikte
edilmiştir zımnen ve riayet etmeyenler de daima korkutulmuşlardır ve en ufak
bir itiraz sesi yükseltirlerse tecziye edilmişlerdir. SAĞ her zaman bu ülke ve millet için varolduğu propagandasıyla
hareket etmiştir ama hiçbir zaman da bu düzlemde icraatta bulunmamıştır,
mütemadiyen kutsal olguları kullanıp, devletin ali menfaatleri retoriğinin
arkasına saklanıp, buradan da duygularla oynayarak bu toplum üzerinde yok
edilemez bir egemenlik tesis etmiş ve egemenliğini de bir avuç egemenlerden
yana kullanmıştır yani halk için olduğunu haykırırken daima bir avuç kodaman
için varolmuştur. Tarihsel süreci analiz ediniz lütfen. Geçelim!
Biz gerçekten SAĞ’a
mahkûm ve mecbur muyuz? Tamam diyelim ki SAĞ’cıyız
yine de mahkûm ve mecbur muyuz SAĞ’a
ve başkası gelmesin diye kötü yaşamaya layık mıyız? Şimdi diyeceksiniz ki, SOL’a mı gidelim? Gittiniz mi hiç? Gördünüz
mü hiç? Denediniz mi hiç? Hayır, kardeşim SAĞ’ı
da SOL’u da CEZALANDIRMAYI ÖĞRENELİM. Önemli olan budur. Bunu öğrenmedikçe
iflah olmayız. Çünkü cezalandırmamak yanlış olanları cesaretlendirir ve daha da
utanmaz olurlar, bizi mal yerine koyarlar. Koymuyorlar mı? Gerçekten kendinizi
mal gibi hissetmiyor musunuz bazen hatta çok zaman? Niye cezalandırmaktan
korkuyoruz? Hadlerini bildirin ki, hadlerini bilsinler tüm politikacılar, yoksa
başınıza neler gelebileceğini sürünerek öğrenmek zorunda kalırsınız. Niye sizleri insan yerine koymamalarının
cezasını kesmiyorsunuz? Hayır, münhasıran SAĞ
için değil SOL içinde aynısını düşünüyorum,
hiçbirine mahkûm ve mecbur kalmayın, yanlış yaptıklarında kapıyı gösterin çıkıp
gitsinler, yolu gösterin çekip gitsinler. Türkiye’yi SOL’mu bu hale getirdi? Elinizi vicdanınıza koyarak cevap verin. Bu
ülkeye bugüne kadar hâkim olanların ideolojik orijinleri, tandansları neydi? Şöyle
siyasi tarih sürecine bir göz atın bakalım? Herkesin dilinde ne vardı ve ne
oldu her dönemde? Din, Kimlik, Tarih. Bu üçlüyle uyuşturdular, uyuttular,
aldattılar, susturdular sizi ve siz bu haldeyken her şeyinizi aldılar sizden. Bu
ülkeyi, ister kabul edelim, ister kabul etmeyelim SAĞ bu hale getirdi. Sağ da umut yoktur, yaşamak sevinci yoktur,
düş yoktur. Hayır ya Tanrı aşkına, büyük insanlık aşkına varsa gösterin ne
olur, lütfen. Olsun istiyorum ya olsun istiyorum, olmayınca da oraya mahkum ve
mecbur kalmak istemiyorum. Ne yani ben mi iyi olmak zorundayım onlar mı iyi
olmak zorundalar? Madem bir şeyi istiyorlar, o şey için benim istediğim gibi
olacaklar, olmak zorundalar. Bir şeyi çok isteyen, hiç istemediği şeyi yapmak
zorundadır, ki, niçin hiç istemedikleri şey olsun yapacakları şey yani beni
mutlu etmeyi ve yaşatmayı niçin istemesinler yoksa istemiyorlar da
istiyorlarmış gibi mi gözüküyorlar acaba, işte bütün mesele de o işte; çünkü
bizim istediğimiz insanlar olmak istemiyorlar, bizleri kendi istedikleri gibi
yapmak istiyorlar yani mal gibi olmamızı ve onların düdüğüne göre yaşamamızı
istiyorlar yani sürü olmamızı istiyorlar. Bende böyle olmamam kardeşim. Bitevi
papağan gibi aynı şey tekrar edilir durulur o tarafta daima. Niye böylesi basitliğin
kurbanı olayım, niye bunu yiyecek kadar sekter ve dar kafalı olayım? Ama
bendeniz yaşamak istiyorum kardeşim. Birazda yaşama dair şeyler söyleyemez
misiniz? Her şeyi bozarlar, dağıtırlar üst akıl yaptı derler, işler zora girer,
vatan, bayrak, din, devlet derler. Sizin hiç mi aklınız yok kardeşim? Bir şeyi
beceremeyin ama hemen kutsal olguların arkasına saklanın ve bizi de zımnen mal
yerine koyun. Ya bir insan ömrü boyunca vatan bölünüyor deyip durur da, yaşama
dair tek bir cümle kurmaz mı ya? Ekonomiyle ilgili hiçbir sözü ve programı olmaz
mı ya? İnsanların nasıl mutlu ve huzurlu yaşayacağıyla ilgili hiç mi fikri
olmaz ya? Ben vatanım da yaşayamayacaksam o zaman o vatanın ne anlamı olur ya?
Ki, vatanın da bölündüğü yok yani. Yok kardeşim işte yok, tamamen bir
aldatmacan ve yönlendirmeden ibarettir bu sloganlar. Şimdi buna eyvallah mı
edelim? Bendeniz etmiyorum kardeşim. Bendeniz yaşamak istiyorum insanca, düşler
kurarak, gülerek, eğlenerek, ülkemin her yerinde özgürce gezerek ve hak
ettiğimi eksiksiz alarak. Mesela; piyasada dönen on binler, milyonlar,
milyarlar sizler için mi dönüyor, sizlere umut mu oluyor, güzel düşler mi
kurduruyor? Hayır, size bir gram bile faydası yok. Var diyorsanız lütfen izah
ediniz. Bir adam çıkıyor bir yere kapağı atıyor ve bunun içinde milyon dolarlar
sayıyor, bu nasıl oluyor? Oysa senin, benim gibi sıradan biri, belki de bir
devlet memuru ama milyon dolarlarla iş yapıyor. Bu nasıl iştir ya? Sonra da
Allah Allah demeye başlıyor sıkışınca. Bunu derken insan Allah’tan hicap duyar
be. Ama sorgulamaya tevessül etseniz, hemen, din, devlet, vatan, millet der.
Bilakis paraların hepsi birkaç kişinin kasasına akıyor ve onlara güç sağlıyor
ve o güç nerede kullanılıyor biliyor musunuz? Sizleri susturmak için. Şimdi siz
buna gerçekten onay veriyor musunuz? Siz gerçekten onurunuza sahip çıkmayacak
mısınız? Düşünceniz ne olursa olsun, partiniz ne olursa olsun, insanca,
onurluca, umut ederek, düşler kurarak yaşamak sizin hakkınız değil mi? Kim
olursanız olunuz ya, sizin hakkınız değil mi yaşamak, bunu niçin sorgulamıyorsunuz?
Yaşadığınız toprakların üstünde gülüp eğlenmek, yiyip içmek, gönlünüzce gezmek
dolaşmak sizin hakkınız değil mi? Niçin kendinizi bu kadar küçük görüyorsunuz?
Niçin size reva görülen yaşama katlanmak zorundasınız? Niçin böylesi bir yaşama
hayır demiyorsunuz? Kimden, neyden, niçin korkuyorsunuz korkuyorsanız da?
Bırakın artık şu din, vatan, tarih edebiyatına inanmayı ya. Bırakın lütfen
izlemeyin şu sizleri uyuşturan, her şeyinizi elinizden alan, sizleri yalan bir
dünyaya mahkûm eden ve sizleri hep tutsak kılan, birilerinin kölesi olmanıza
neden olan dizileri. Pıtrak gibi çoğalıyor tarih dizileri, peki hiç sordunuz mu
niçin böyle oluyor? Çünkü tarih dizileriyle narkozluyorlar sizleri ve
istedikleri yönde manipüle ediyorlar. Niye böylesi bir şey yapıyorsunuz? Bırakın
izlemeyi ya, zaten aynı şeyleri tekrar edip duruyorlar, dön dolaş aynı
kurgular, sözler, hareketler, kutsal olguları sonuna kadar kullanıyorlar ve bir
de çaktırmadan sizlerin her bir aktörü birilerinin yerine koymanızı dikte
ediyorlar sessizce ve sizlerde aynen böyle yapıyorsunuz, siz belki fark
etmiyorsunuz ama zihninize işleniyor bu sessizce, usulca. Keza istihbarat
filmleri de zerre farklı değil, zaten hiçbir işe de yaramaz, çocuk oyuncağı
gibi, istihbaratın ağırlığını bile zedeliyorlar handiyse. İzlemeyin kardeşim
hiçbirini, yemin ediyorum izlemeyin ve hayata birde bunları izlemeden bakın
bakalım ne göreceksiniz? Din de, kimlikte, tarihte sizin içinizde ya içinizde.
Siz sahip çıktıktan sonra kim yok edebilir onları sizin içinizden? Ama bırakın
bu olgularla aldanmayı, aldatılmayı, kandırılmayı lütfen. Korkmayın,
korktuklarınız gelse bile bunları sizden çalmaz, almaz, en azından sizleri
bunlarla uyutmaz, aldatmaz, kandırmaz. UĞUR
MUMCU kimdi, ne yaptı, kimin için çalıştı, niçin öldü? Kim öldürdü, niçin
öldürdü, nasıl öldürdü, kim için öldürdü? Hadi buyurun cevap verin, ondan sonra susayım ebediyen. UĞUR MUMCU sizler için kavga verdi
sizler için ya, bunu nasıl yok sayarsınız, UĞUR
MUMCU’yu katledenler ise kendileri için katlettiler, sizleri sonsuza kadar
korkutmak, sindirmek, sürüleştirmek için katlettiler yani sizin daha onurlu,
mutlu, huzurlu, güzel yaşamanız için değil. KİM DEDİYSE HEP ŞÖYLE BİR SÖZÜN SÖYLENDİĞİ SÖYLENİR DURUR; “Devlet
için kurşun atan da kurşun yiyen de şereflidir.” Doğru mudur, yalan mıdır
bilemem ama yalansa buyurun yalan deyin. Doğruysa da buyurun yalanlayın. Kendine
dokunmuyorsa bir acı, o acı üzerine konuşmak kolaydır. Bunu diyenler nasıl yaşıyor,
siz nasıl yaşıyorsunuz? Bunu diyenleri çocukları nerede, nasıl askerlik yaptılar
acaba? Sizler ve çocuklarınız nasıl ve nerede yaptınız? Başkasına iş yaptırmak
kolaydır değil mi, acıyacak olan senin canın olmadıktan sonra? Artık
gözlerinizi açın ve görün lütfen gerçekleri ya. TÜRK olmak böylesi bir yaşama layık olmak zorunda kalmak değildir
ya, MÜSLÜMAN olmak böylesi bir
yaşama layık olmak zorunda kalmak değildir ya, CUMHURİYETÇİ olmak böylesi bir yaşama layık olmak zorunda kalmak
değildir ya. Lütfen kendinize merhametiniz olsun ya, yarın ki nesillere faydanız
olmasa bile.
Bu devlet kimin? Kiminsin sen devlet? Kimsin devlet? Bu
topraklar, bu denizler kimin? Ezilen ve sömürülen Milliyetçi emekçiler, ezilen
ve sömürülen İslamcı emekçiler, ezilen ve sömürülen Kemalist emekçiler, ezilen ve
sömürülen Sosyalist emekçiler, ezilen ve sömürülen Anarşist emekçiler yaşayabiliyor
musunuz topraklarınızda insanca, onurluca, namusluca? Kendi topraklarınız
üzerinde müesses olan yerlerde istediğiniz gibi eğlenebiliyor musunuz? Kendi
denizlerinizde gönlünüzce yüzebiliyor musunuz? Kendi topraklarınızın kaynakları
ve hazineleri sizlerin kasanıza mı doluyor yoksa başka kasalara mı? Kendi
paranızla istediğiniz yerde istediğiniz gibi tatil yapabiliyor musunuz, başka
paraları ceplerinde taşıyıp istediği gibi tatil yapanlar gibi? Niye birleşmiyor
ve birleşik gücünüzle sizleri ezenlere, soyanlara, sömürenlere karşı ortak
kavga vermiyorsunuz? Ne kaybedesiniz, neyiniz var kaybedecek? Oysa kazanacak
bir onurunuz ve yaşamınız var.
NİYE ŞÜPHE
ETMİYORSUNUZ, NİYE MERAK ETMİYORSUNUZ GERÇEKLERİ, NİÇİN SORMUYOR VE
SORGULAMIYORSUNUZ OLAN BİTEN VE SİZLERİN HAYATINIZI DA ETKİLEYEN HER ŞEYİ? Korkuyor
musunuz şüphe etmekten, merak etmekten, sormaktan ve sorgulamaktan? Sizi
korkutan şey nedir? Korkuyla yaşanılır mı? Korkan bin kez, korkusuz bir kez ölürmüş
ama şerefiyle ölürmüş. Niçin sürünerek yaşayalım, icap ediyorsa şerefimizle
ölmek varken?
DİN’İ,
DEVLET’İ, VATAN’I, ATATÜRK’Ü bir kenara bırakarak değerlendirin
lütfen her şeyi, o vakit gerçeği daha net göreceksiniz ve gerçekler sizi
özgürleştirecektir. Gerçek özgür olmadıkça da, sizlerin özgürlüğünüz bir
hayalden ve yalandan ibarettir. Din elden gidecekmiş, vatan bölünecekmiş,
devlet yıkılacakmış, Atatürk yok ediliyormuş martavallarını kafanızdan silin ve
öylece bakın bakalım hayata ne göreceksiniz? Merak etmeyin, siz istemedikçe bu
değerlere hiçbir şey olmaz. Bir şey olacağında ve gerçekten olacağında zaten
bunu fark edersiniz ve hep birlikte ayağa kalktığınızda hiçbir şey olmaz ama şu
an bir şey olduğu yok. Bunların öne sürülmesi yemin ediyorum sadece sizleri
istendik yönde yönlendirmek ve sizden istenileni almak içindir. Aldanmayın
lütfen. Böyle yaptığınız vakit siz sürünüyorsunuz ama birileri krallar gibi
yaşıyorlar. Yaşadığınız müddetçe yaşamaya onay verin, yaşatmayanı sizde
yaşatmayın. Yani sizin üzerinizden birilerinin krallar gibi zevk-ü sefa içerisinde
keyif sürmesine onay vermeyin.
Lütfen aşağıda ki iktibası çok iyi analiz ediniz. ULUS BAKER isimli bir sosyoloğa, aydına
aittir.
‘’’’’’Muhafazakârlığı harekete geçiren duygular ve tutkular
geçmişin değerlerinin korunmasına, ayakta tutulmasına yönelik olmaktan çok,
geleceğe yöneliktir. Muhafazakâr, özellikle modern çağın insanıdır; eski,
“geleneksel” denen toplumlarda “muhafazakâr” yoktur. Bunun nedeni ise çok kolay
anlatılabilir: gelenek, eğer gerçekten gelenekse, zaten kendini koruyacak güce sahiptir
ve insanların onu korumak, muhafaza etmek için beyinlerini zorlamaya çok ender
durumlarda ihtiyaçları olur. Muhafazakârlık, ancak gelenek ortadan kalkarak
tarihsel bir hayal perdesinin arkasında kaldığı andan itibaren mümkün olan
duygusal bir yaşantıdır. Muhafazakâr, geçmişe yönelik değildir, geleceğe
yöneliktir: yani çocuklarım, toplumum, gelecek de benim yaşadığım gibi, benim
arzuladığım gibi yaşasınlar ister. Bugüne kadar, geçmişin değerlerini korumak,
ataların mirasını savunmak çok kolay ırkçılığa ve faşizme yol açan tutkulara
dönüştüyse, bunun nedeni, bir muhafazakârın kafasındaki geleneğin büyük bir
kısmının devlet, aile, vatan, ülke, millet, halk gibi göreli terkiplerden
oluşmasıdır. “Yerlilik” fikri de bu terkiplerden pek bağışık (dışında) değildir.’’’’’’
SON
TAHLİLDE; Mustafa Kemal Atatürk’ün ve Cumhuriyetin değerini bir kez
daha idrak ediyorsunuzdur değil mi, yaşadığınız her anda?