İNSANLIĞIN ÖZ-ELEŞTİRİSİ...143...

Özgür DENİZ - 30.05.2021

Vahşi kapitalizmin kara fırtınasının olanca şiddetiyle gelip bizleri köklerimizden söküp her birimizi bir yana fırlatıp attığı ağaçlar gibiyiz ve o gün bugündür bir türlü köklerimize geri dönüp yeniden varolma çabası gösteremedik. Yeniden ormanlaşamadık ve tek tek ağaçlar olarak kalıp olgun meyvelerimizi kan emicilerin sofralarına sunduk. Bizim köklerimize sürekli baltalar vuruldu ama biz köklerimize kıyanların üzerlerine devrilmeyi beceremedik. Bireyselleştiğimiz günden beridir bir daha dönüpte yeniden toplumsallaşabilir miyiz acaba diye sormadık, buna gerek duymadık. Çünkü vahşi ve alçak kapitalizm bize öyle cazibeli bir yaşam sundu ve bizleri öyle aşılmaz ve içinden çıkılmaz dairelerin içerisine hapsetti ve bizlerin zihinlerimizi, yüreklerimizi ortak olgularla öyle dağladı ki, o yaşamı bırakıpta yeniden hep birlikte daha güzel bir yaşam yaratmak kabil midir diye düşünmedik hiç, çünkü yerimizden memnunduk, konforumuz iyiydi, bir elimiz yağda öbür elimiz baldaydı, elbette bunların hepsi zevahirde böyleydi, batında hiçte böyle görkemli bir yaşamımız yoktu. Sürüydük, köleydik, sürünüyorduk ama zekâlarımız dumura uğradığı, nimetler (((ki, o da bir parça kemikten ibaretti))) başımızı döndürdüğü ve bireycilik vicdanlarımızı öldürdüğü için fark edemiyorduk gerçeği. Gerçek olan tek şey biz, biz değildik! Ki, elbette başımıza da safi gerçeği fark etmemizi engelleyecek çobanlar dikmişti vahşi kapitalizm, bunu yapmadan olmazdı, zira inandığımız ve inandığımız olguları sahiplenmiş birileri olmalıydı ki başımızda, bizi istenilen yere götürmeliydi. Ve biz bugün istenilen ama istemediğimiz yerdeyiz, velakin istediğimiz yerde olmak için de mücadele vermeye isteksiziz. Yazık, çok yazık!

 

EKSTRA NOT:

 

SAĞ VE SOL

 

‘’Sağ okumaz, papağandır, sloganisttir, kaypaktır, bukalemundur, ikiyüzlüdür; sol diyalogdan kaçar, küskündür.’’ Cemil Meriç

 

--Abi işler kesat be abi, valla açlıktan ölüyoruz be abi.

--Hadi len ordan, ezan susmaz, bayrak inmez, vatan bölünmez.

--Abi be hayatta çok büyük kötülükler var, bunları nasıl engelleyebiliriz?

--Hadi len ordan, ezan susmaz, bayrak inmez, vatan bölünmez.

--Abi be ülkeyi kötü adamlar esir almışlar, ellerinde silahla dolaşıyorlar, toplum korkuyor.

--Hadi len ordan, ezan susmaz, bayrak inmez, vatan bölünmez.

--Abi ama sende hiçbir çare üretmiyorsun, aynı şeyleri tekrar edip duruyorsun, niye böyle?

--Hadi len ordan ezan susmaz, bayrak inmez, vatan bölünmez.

--Abi ama bak buna bile aynı cevabı verdin hâlbuki herhangi bir sorun söylememiştim.

--Hadi len ordan ezan susmaz, bayrak inmez, vatan bölünmez.

--Abi bak bi ya bu ağaç buraya dikilmez ya, inan ki kurur gider.

--Hadi len ordan ezan susmaz, bayrak inmez, vatan bölünmez.

--Abi ya benim arabanın lastiği patlamış, kimseye ulaşamıyorum, yola nasıl gidecem?

--Hadi len ordan ezan susmaz, bayrak inmez, vatan bölünmez.

--Abi ben yarın ne yapacam, çok umutsuzum be abi, yarına dair hiçbir umudum yok.

--Hadi len ordan ezan susmaz, bayrak inmez, vatan bölünmez.

--Abi be milletin kafasına takılan çok soru var ve cevapları çok önemli ne yapacaz?

--Hadi len ordan ezan susmaz, bayrak inmez, vatan bölünmez.

--Abi bu ekonomik durum ne olacak, gidişat nereye?

--Hadi len ordan ezan susmaz, bayrak inmez, vatan bölünmez.

--Abi ben güzel düşler kurmak, mutlu olmak, huzurla yaşamak istiyorum be abi.

--Hadi len ordan ezan susmaz, bayrak inmez, vatan bölünmez.

--Tamam abi söylediğini anladık aynen öyle olacakta işler nasıl olacak bi de onu söyle be abi.

--Hadi len ordan ezan susmaz, bayrak inmez, vatan bölünmez.

--Abi sen muhteşem bir insansın ya, harikasın, heykeli dikilecek adamsın.

--Hadi len ordan ezan susmaz, bayrak inmez, vatan bölünmez.

--Tamam abi ya anladık gerçekten diyecek bir şey yok sana.

--Hadi len ordan ezan susmaz, bayrak inmez, vatan bölünmez.

 

Bana bu milletin evladı olupta, bu dünya tarihi sürecinde, EZANIN SUSTUĞU, BAYRAĞIN İNDİĞİ, VATANIN BÖLÜNDÜĞÜ tek bir dönem gösterebilir misiniz? Gösterin her şeye eyvallah olsun. Ama maksat bu değil işte ve bendeniz buna isyan ediyorum kardeşim. Bendeniz yaşamak istiyorum kardeşim. Yaaa, bu millet varoldukça ne ezan susar, ne bayrak iner ne de vatan bölünür. Bu milleti yok edersiniz orası başka. Zaten o zaman hiçbir şey olmaz, ismin olmayınca cismin de olmaz, ki, değerlerin olsun. Ama işte, olay, böyle diye diye başka bir hal alıyor. Velakin bendeniz mal değilim kardeşim.  Bendenizi yaşatma ama bana ait olan şeylerle narkozla, uyuştur, uyut ve her şeyi yut. Bu olmaz kardeşim. BENDENİZ YAŞAMAK İSTİYORUM KARDEŞİM! Masal dinlemek, hikâye dinlemek istemiyorum, bahanelere sarılınsın istemiyorum her durumda.

 

Bakınız insanları kutuplara ayırarak, onlara bu temelde bakmayı asla sevmem ama maalesef bizim ülkemizin acı bir gerçeğidir ki, insanlarımız iflah olmaz bir şekilde atomize ve polarize olmuşlardır ve bu da taammüden kotarılmıştır, sistematik ve bilinçli bir şekilde, münhasıran birilerinin çıkar çarklarını kolayca döndürebilmeleri için, oysa bozuk düzenin doğru çarkı olmaz ve hiçbir zaman da olmamıştır. Binaenaleyh biz mevcut realite bağlamında bir analiz yapmaya çalışacaz. SAĞ ve SOL bizim insanlarımızın adeta kaderi olmuştur ve biz bu makûs talihi yenmek zorundayız. Keza SAĞ sanki her şeyin mutlak ve vazgeçilmez sahibi kılınmıştır sessizce ve herkesin de buna riayet etmesi dikte edilmiştir zımnen ve riayet etmeyenler de daima korkutulmuşlardır ve en ufak bir itiraz sesi yükseltirlerse tecziye edilmişlerdir. SAĞ her zaman bu ülke ve millet için varolduğu propagandasıyla hareket etmiştir ama hiçbir zaman da bu düzlemde icraatta bulunmamıştır, mütemadiyen kutsal olguları kullanıp, devletin ali menfaatleri retoriğinin arkasına saklanıp, buradan da duygularla oynayarak bu toplum üzerinde yok edilemez bir egemenlik tesis etmiş ve egemenliğini de bir avuç egemenlerden yana kullanmıştır yani halk için olduğunu haykırırken daima bir avuç kodaman için varolmuştur. Tarihsel süreci analiz ediniz lütfen. Geçelim!

 

Biz gerçekten SAĞ’a mahkûm ve mecbur muyuz? Tamam diyelim ki SAĞ’cıyız yine de mahkûm ve mecbur muyuz SAĞ’a ve başkası gelmesin diye kötü yaşamaya layık mıyız? Şimdi diyeceksiniz ki, SOL’a mı gidelim? Gittiniz mi hiç? Gördünüz mü hiç? Denediniz mi hiç? Hayır, kardeşim SAĞ’ı da SOL’u da CEZALANDIRMAYI ÖĞRENELİM. Önemli olan budur. Bunu öğrenmedikçe iflah olmayız. Çünkü cezalandırmamak yanlış olanları cesaretlendirir ve daha da utanmaz olurlar, bizi mal yerine koyarlar. Koymuyorlar mı? Gerçekten kendinizi mal gibi hissetmiyor musunuz bazen hatta çok zaman? Niye cezalandırmaktan korkuyoruz? Hadlerini bildirin ki, hadlerini bilsinler tüm politikacılar, yoksa başınıza neler gelebileceğini sürünerek öğrenmek zorunda kalırsınız.  Niye sizleri insan yerine koymamalarının cezasını kesmiyorsunuz? Hayır, münhasıran SAĞ için değil SOL içinde aynısını düşünüyorum, hiçbirine mahkûm ve mecbur kalmayın, yanlış yaptıklarında kapıyı gösterin çıkıp gitsinler, yolu gösterin çekip gitsinler. Türkiye’yi SOL’mu bu hale getirdi? Elinizi vicdanınıza koyarak cevap verin. Bu ülkeye bugüne kadar hâkim olanların ideolojik orijinleri, tandansları neydi? Şöyle siyasi tarih sürecine bir göz atın bakalım? Herkesin dilinde ne vardı ve ne oldu her dönemde? Din, Kimlik, Tarih. Bu üçlüyle uyuşturdular, uyuttular, aldattılar, susturdular sizi ve siz bu haldeyken her şeyinizi aldılar sizden. Bu ülkeyi, ister kabul edelim, ister kabul etmeyelim SAĞ bu hale getirdi. Sağ da umut yoktur, yaşamak sevinci yoktur, düş yoktur. Hayır ya Tanrı aşkına, büyük insanlık aşkına varsa gösterin ne olur, lütfen. Olsun istiyorum ya olsun istiyorum, olmayınca da oraya mahkum ve mecbur kalmak istemiyorum. Ne yani ben mi iyi olmak zorundayım onlar mı iyi olmak zorundalar? Madem bir şeyi istiyorlar, o şey için benim istediğim gibi olacaklar, olmak zorundalar. Bir şeyi çok isteyen, hiç istemediği şeyi yapmak zorundadır, ki, niçin hiç istemedikleri şey olsun yapacakları şey yani beni mutlu etmeyi ve yaşatmayı niçin istemesinler yoksa istemiyorlar da istiyorlarmış gibi mi gözüküyorlar acaba, işte bütün mesele de o işte; çünkü bizim istediğimiz insanlar olmak istemiyorlar, bizleri kendi istedikleri gibi yapmak istiyorlar yani mal gibi olmamızı ve onların düdüğüne göre yaşamamızı istiyorlar yani sürü olmamızı istiyorlar. Bende böyle olmamam kardeşim. Bitevi papağan gibi aynı şey tekrar edilir durulur o tarafta daima. Niye böylesi basitliğin kurbanı olayım, niye bunu yiyecek kadar sekter ve dar kafalı olayım? Ama bendeniz yaşamak istiyorum kardeşim. Birazda yaşama dair şeyler söyleyemez misiniz? Her şeyi bozarlar, dağıtırlar üst akıl yaptı derler, işler zora girer, vatan, bayrak, din, devlet derler. Sizin hiç mi aklınız yok kardeşim? Bir şeyi beceremeyin ama hemen kutsal olguların arkasına saklanın ve bizi de zımnen mal yerine koyun. Ya bir insan ömrü boyunca vatan bölünüyor deyip durur da, yaşama dair tek bir cümle kurmaz mı ya? Ekonomiyle ilgili hiçbir sözü ve programı olmaz mı ya? İnsanların nasıl mutlu ve huzurlu yaşayacağıyla ilgili hiç mi fikri olmaz ya? Ben vatanım da yaşayamayacaksam o zaman o vatanın ne anlamı olur ya? Ki, vatanın da bölündüğü yok yani. Yok kardeşim işte yok, tamamen bir aldatmacan ve yönlendirmeden ibarettir bu sloganlar. Şimdi buna eyvallah mı edelim? Bendeniz etmiyorum kardeşim. Bendeniz yaşamak istiyorum insanca, düşler kurarak, gülerek, eğlenerek, ülkemin her yerinde özgürce gezerek ve hak ettiğimi eksiksiz alarak. Mesela; piyasada dönen on binler, milyonlar, milyarlar sizler için mi dönüyor, sizlere umut mu oluyor, güzel düşler mi kurduruyor? Hayır, size bir gram bile faydası yok. Var diyorsanız lütfen izah ediniz. Bir adam çıkıyor bir yere kapağı atıyor ve bunun içinde milyon dolarlar sayıyor, bu nasıl oluyor? Oysa senin, benim gibi sıradan biri, belki de bir devlet memuru ama milyon dolarlarla iş yapıyor. Bu nasıl iştir ya? Sonra da Allah Allah demeye başlıyor sıkışınca. Bunu derken insan Allah’tan hicap duyar be. Ama sorgulamaya tevessül etseniz, hemen, din, devlet, vatan, millet der. Bilakis paraların hepsi birkaç kişinin kasasına akıyor ve onlara güç sağlıyor ve o güç nerede kullanılıyor biliyor musunuz? Sizleri susturmak için. Şimdi siz buna gerçekten onay veriyor musunuz? Siz gerçekten onurunuza sahip çıkmayacak mısınız? Düşünceniz ne olursa olsun, partiniz ne olursa olsun, insanca, onurluca, umut ederek, düşler kurarak yaşamak sizin hakkınız değil mi? Kim olursanız olunuz ya, sizin hakkınız değil mi yaşamak, bunu niçin sorgulamıyorsunuz? Yaşadığınız toprakların üstünde gülüp eğlenmek, yiyip içmek, gönlünüzce gezmek dolaşmak sizin hakkınız değil mi? Niçin kendinizi bu kadar küçük görüyorsunuz? Niçin size reva görülen yaşama katlanmak zorundasınız? Niçin böylesi bir yaşama hayır demiyorsunuz? Kimden, neyden, niçin korkuyorsunuz korkuyorsanız da? Bırakın artık şu din, vatan, tarih edebiyatına inanmayı ya. Bırakın lütfen izlemeyin şu sizleri uyuşturan, her şeyinizi elinizden alan, sizleri yalan bir dünyaya mahkûm eden ve sizleri hep tutsak kılan, birilerinin kölesi olmanıza neden olan dizileri. Pıtrak gibi çoğalıyor tarih dizileri, peki hiç sordunuz mu niçin böyle oluyor? Çünkü tarih dizileriyle narkozluyorlar sizleri ve istedikleri yönde manipüle ediyorlar. Niye böylesi bir şey yapıyorsunuz? Bırakın izlemeyi ya, zaten aynı şeyleri tekrar edip duruyorlar, dön dolaş aynı kurgular, sözler, hareketler, kutsal olguları sonuna kadar kullanıyorlar ve bir de çaktırmadan sizlerin her bir aktörü birilerinin yerine koymanızı dikte ediyorlar sessizce ve sizlerde aynen böyle yapıyorsunuz, siz belki fark etmiyorsunuz ama zihninize işleniyor bu sessizce, usulca. Keza istihbarat filmleri de zerre farklı değil, zaten hiçbir işe de yaramaz, çocuk oyuncağı gibi, istihbaratın ağırlığını bile zedeliyorlar handiyse. İzlemeyin kardeşim hiçbirini, yemin ediyorum izlemeyin ve hayata birde bunları izlemeden bakın bakalım ne göreceksiniz? Din de, kimlikte, tarihte sizin içinizde ya içinizde. Siz sahip çıktıktan sonra kim yok edebilir onları sizin içinizden? Ama bırakın bu olgularla aldanmayı, aldatılmayı, kandırılmayı lütfen. Korkmayın, korktuklarınız gelse bile bunları sizden çalmaz, almaz, en azından sizleri bunlarla uyutmaz, aldatmaz, kandırmaz. UĞUR MUMCU kimdi, ne yaptı, kimin için çalıştı, niçin öldü? Kim öldürdü, niçin öldürdü, nasıl öldürdü, kim için öldürdü? Hadi buyurun cevap verin,  ondan sonra susayım ebediyen. UĞUR MUMCU sizler için kavga verdi sizler için ya, bunu nasıl yok sayarsınız, UĞUR MUMCU’yu katledenler ise kendileri için katlettiler, sizleri sonsuza kadar korkutmak, sindirmek, sürüleştirmek için katlettiler yani sizin daha onurlu, mutlu, huzurlu, güzel yaşamanız için değil. KİM DEDİYSE HEP ŞÖYLE BİR SÖZÜN SÖYLENDİĞİ SÖYLENİR DURUR; “Devlet için kurşun atan da kurşun yiyen de şereflidir.” Doğru mudur, yalan mıdır bilemem ama yalansa buyurun yalan deyin. Doğruysa da buyurun yalanlayın. Kendine dokunmuyorsa bir acı, o acı üzerine konuşmak kolaydır. Bunu diyenler nasıl yaşıyor, siz nasıl yaşıyorsunuz? Bunu diyenleri çocukları nerede, nasıl askerlik yaptılar acaba? Sizler ve çocuklarınız nasıl ve nerede yaptınız? Başkasına iş yaptırmak kolaydır değil mi, acıyacak olan senin canın olmadıktan sonra? Artık gözlerinizi açın ve görün lütfen gerçekleri ya. TÜRK olmak böylesi bir yaşama layık olmak zorunda kalmak değildir ya, MÜSLÜMAN olmak böylesi bir yaşama layık olmak zorunda kalmak değildir ya, CUMHURİYETÇİ olmak böylesi bir yaşama layık olmak zorunda kalmak değildir ya. Lütfen kendinize merhametiniz olsun ya, yarın ki nesillere faydanız olmasa bile.

 

Bu devlet kimin? Kiminsin sen devlet? Kimsin devlet? Bu topraklar, bu denizler kimin? Ezilen ve sömürülen Milliyetçi emekçiler, ezilen ve sömürülen İslamcı emekçiler, ezilen ve sömürülen Kemalist emekçiler, ezilen ve sömürülen Sosyalist emekçiler, ezilen ve sömürülen Anarşist emekçiler yaşayabiliyor musunuz topraklarınızda insanca, onurluca, namusluca? Kendi topraklarınız üzerinde müesses olan yerlerde istediğiniz gibi eğlenebiliyor musunuz? Kendi denizlerinizde gönlünüzce yüzebiliyor musunuz? Kendi topraklarınızın kaynakları ve hazineleri sizlerin kasanıza mı doluyor yoksa başka kasalara mı? Kendi paranızla istediğiniz yerde istediğiniz gibi tatil yapabiliyor musunuz, başka paraları ceplerinde taşıyıp istediği gibi tatil yapanlar gibi? Niye birleşmiyor ve birleşik gücünüzle sizleri ezenlere, soyanlara, sömürenlere karşı ortak kavga vermiyorsunuz? Ne kaybedesiniz, neyiniz var kaybedecek? Oysa kazanacak bir onurunuz ve yaşamınız var.

 

NİYE ŞÜPHE ETMİYORSUNUZ, NİYE MERAK ETMİYORSUNUZ GERÇEKLERİ, NİÇİN SORMUYOR VE SORGULAMIYORSUNUZ OLAN BİTEN VE SİZLERİN HAYATINIZI DA ETKİLEYEN HER ŞEYİ? Korkuyor musunuz şüphe etmekten, merak etmekten, sormaktan ve sorgulamaktan? Sizi korkutan şey nedir? Korkuyla yaşanılır mı? Korkan bin kez, korkusuz bir kez ölürmüş ama şerefiyle ölürmüş. Niçin sürünerek yaşayalım, icap ediyorsa şerefimizle ölmek varken?

 

DİN’İ, DEVLET’İ, VATAN’I, ATATÜRK’Ü bir kenara bırakarak değerlendirin lütfen her şeyi, o vakit gerçeği daha net göreceksiniz ve gerçekler sizi özgürleştirecektir. Gerçek özgür olmadıkça da, sizlerin özgürlüğünüz bir hayalden ve yalandan ibarettir. Din elden gidecekmiş, vatan bölünecekmiş, devlet yıkılacakmış, Atatürk yok ediliyormuş martavallarını kafanızdan silin ve öylece bakın bakalım hayata ne göreceksiniz? Merak etmeyin, siz istemedikçe bu değerlere hiçbir şey olmaz. Bir şey olacağında ve gerçekten olacağında zaten bunu fark edersiniz ve hep birlikte ayağa kalktığınızda hiçbir şey olmaz ama şu an bir şey olduğu yok. Bunların öne sürülmesi yemin ediyorum sadece sizleri istendik yönde yönlendirmek ve sizden istenileni almak içindir. Aldanmayın lütfen. Böyle yaptığınız vakit siz sürünüyorsunuz ama birileri krallar gibi yaşıyorlar. Yaşadığınız müddetçe yaşamaya onay verin, yaşatmayanı sizde yaşatmayın. Yani sizin üzerinizden birilerinin krallar gibi zevk-ü sefa içerisinde keyif sürmesine onay vermeyin.

 

Lütfen aşağıda ki iktibası çok iyi analiz ediniz. ULUS BAKER isimli bir sosyoloğa, aydına aittir.

 

‘’’’’’Muhafazakârlığı harekete geçiren duygular ve tutkular geçmişin değerlerinin korunmasına, ayakta tutulmasına yönelik olmaktan çok, geleceğe yöneliktir. Muhafazakâr, özellikle modern çağın insanıdır; eski, “geleneksel” denen toplumlarda “muhafazakâr” yoktur. Bunun nedeni ise çok kolay anlatılabilir: gelenek, eğer gerçekten gelenekse, zaten kendini koruyacak güce sahiptir ve insanların onu korumak, muhafaza etmek için beyinlerini zorlamaya çok ender durumlarda ihtiyaçları olur. Muhafazakârlık, ancak gelenek ortadan kalkarak tarihsel bir hayal perdesinin arkasında kaldığı andan itibaren mümkün olan duygusal bir yaşantıdır. Muhafazakâr, geçmişe yönelik değildir, geleceğe yöneliktir: yani çocuklarım, toplumum, gelecek de benim yaşadığım gibi, benim arzuladığım gibi yaşasınlar ister. Bugüne kadar, geçmişin değerlerini korumak, ataların mirasını savunmak çok kolay ırkçılığa ve faşizme yol açan tutkulara dönüştüyse, bunun nedeni, bir muhafazakârın kafasındaki geleneğin büyük bir kısmının devlet, aile, vatan, ülke, millet, halk gibi göreli terkiplerden oluşmasıdır. “Yerlilik” fikri de bu terkiplerden pek bağışık (dışında) değildir.’’’’’’

 

SON TAHLİLDE; Mustafa Kemal Atatürk’ün ve Cumhuriyetin değerini bir kez daha idrak ediyorsunuzdur değil mi, yaşadığınız her anda?


Tarih: 30.05.2021 Okunma: 311

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?