İNSANLIĞIN ÖZ-ELEŞTİRİSİ...144...

Özgür DENİZ - 31.05.2021

Maalesef vatanımız işgal altındadır, kaynaklarımız işgal altındadır, kalplerimiz, kafalarımız işgal altındadır ve bizler esiriz. Tanrı bizi hür yaratmış ama bizler dünya üzerine düştüğümüz gün zincirlere vurulmuşuz. Kara kâbus olan kapitalizm üzerimize bir çökmüş pir çökmüş bir türlü altından çıkamamışız. Çünkü dört koldan bizim altta kalmamız için çabalayanlar peydah olmuş, duygularını ve düşüncelerini hatta insanlıklarını pazarlayanlar bizlerin gerçeği görmemizi engellemişler. Bunun böyle olmadığını söyleyenlere inanmamalıyız ve böyle olduğunu fark edemediğimiz için böyle olmadığını düşünmemeliyiz. Çünkü bizlerin zihinlerimiz gerçekten iğdiş edilmiş durumdadır. Önce zihinlerimizi kadim işgalden behemehâl kurtarmalıyız. Gerçeği idrakten yoksunuz. Düşmanlarımızı tanıyamıyoruz, çünkü onlar dostlarımızmış gibi davranıyorlar bize ve biz onları dostlarımız zannediyoruz. Onlar bizim gövdelerimizi tefessüh etmiş kültürleriyle dağladılar, bankalarıyla hesaplarımızı kendi üzerlerine geçirdiler, yasalarıyla bizleri bağladılar, nimetleri inhisarlarına geçirdiler ve az biraz sunarak bizi avuttular. Oysa dost nazarında dost özgürdür ama bizlerin özgürlüğümüz yoktur. Kalplerimizdeki duygularımız, kafalarımızdaki düşüncelerimiz, bizi var kılan hareketlerimiz özgür değildir. Hadi özgürce yaşamak istediğinizi haykırın bakalım ne oluyor? Yahut madem özgürsünüz özgürce hareket etmeye tevessül edin bakalım ne oluyor? Hadi buyurun gerçekten özgürce yaşamaya çalışın bakalım ne oluyor? Ha, elbette, bu meyanda, özgürlüğünde ne demek olduğunu bilmemiz elzemdir, özgürce yaşamaya çalışmak için ve özgürlüğümüz tahdit edildiğinde zaten özgürlük buymuş demememiz için. Bizler hissedemediğimiz zincirlere vurulmuşuz, sahip olduğumuz dünya nimetleri zincirleri hafifletirmiş gibi olduğu için zincirlerimizin varlığının farkında değiliz. Münhasıran bakmakla iktifa ettiğimiz için gerçeği göremiyoruz, çünkü görmek için bakmıyoruz. Kuru kuruya temaşa eyliyoruz âlemi. Kendimizi tanımıyoruz, masivaya yabancıyız, bu yüzden de olan biten hiçbir şeyi algılayıp, hissedip, anlayamıyoruz. Hiç akletmiyor musunuz sorusunun, fasılalı olarak her yerinde geçen ve tümüne dağıtılmış olan bir kitabın muhataplarıyız ama bir gramlık akletmiş olduğumuz bölümü sanki yok gibi hayatımızın. Hakikaten bizler meflûç haldeyiz, kitapta mehcur halde, peki biz gerçekten var mıyız, yaşıyor muyuz? Hayır, biz kendisinin yaşadığını zanneden ölücanlarız.

 

EKSTRA NOT:

 

Şimdi, şöyle bir baktığımız zaman, YERLİ ve MİLLİ hüviyete malik iki düşünce iktidardalar değil mi? Hem de iktidara mutlak egemenler yani mutlak muktedirler, öyle böyle değil hem de tahminlerin ötesinde bir muktedirliktir bu yani istediklerini istedikleri gibi yapabilirler ve yapmaktadırlar da. Yani bir nevi devlet gücünü sonuna kadar kullanabilecek durumdalar ve kullanıyorlar da. Biri İslam tandanslı, birisi Türklük tandanslı yani tam manasıyla TÜRK-İSLAM HÂKİMİYETİ. Bendeniz buna hayır diyebilecek, bunu yalanlayabilecek bir tek kişi göremiyorum, böyle yapan olursa o kişi kendi varlığını inkâr etmiş demektir ya da bu topraklarda yaşamıyor demektir bu topraklarda olsa bile cismen. Hani şu anlamda böyle söylüyorum, birisi Din eksenli diğeri de Kimlik eksenli politika yaptıkları için, politikalarının dominant hüviyetleri böyle olduğu için öyle söylüyorum yoksa münhasıran bu iki partiler Türk ve İslam oldukları için böyle söylemiyorum. Zira bu topraklar üzerinde yaşayan diğerlerini bu kimliklerden ari tuttuğum için böyle söylemiyorum. Ama bunlar da Din ve Türklük daha fazla dominant olduğu için, politikalarıyla bu iki olgu iç içe geçtiği için öyle söylüyorum. Durum girift kalmasın net olarak belli olsun diye öyle söylüyorum. İdeolojik olarak biri İslamcı, diğeri Milliyetçi değil mi? Yalan değil de mi söylediklerimiz? Ya da yalan varsa şayet, neresi yalan mesela? Hem mutlak iktidarlar, hem de muktedirler. Her söyledikleri kanun değil mi? Yani ikisinden birisi de çıkıpta biz iktidar olmadık, biz mutlak iktidar olmadık, bize iktidar verinde görün bir neler olacak diyemezler badema. Çünkü ikisi de şu an hem iktidardır hem de mutlak iktidardır hatta tam manasıyla eksiksiz ve kusursuz mutlak iktidardırlar. Şimdi bendeniz bu iki partiden, hem de din ve kimlik gibi iki ulvi olguya malik bu partilerden, hem de köklerden neşet ettiklerini söyleyen bu iki partiden ve hatta YERLİ ve MİLLİ hüviyete malik bu iki partiden, bu ülkeyi işgal altından kurtarmalarını ((((işgal altından derken, bizlerin terimizi, yaşımızı, kanımızı, emeğimizi emen, sömüren komprador burjuvaziden söz ediyorum yani bizleri çaktırmadan soyup soğana çeviren ve bizleri kuru ekmeğe muhtaç eden, bu toprağın ürününü kasalarına akıtan, faizle bu devletin hazinesini dibine kadar boşaltan, bu ülkenin tüm kritik yerlerini inhisarlarına geçirmiş olan, bu ülkeyi münhasıran kendilerinin yaşadığı yani her türlü nimetinden dibine kadar ancak kendilerinin ve veletlerinin yararlandığı komprador burjuvaziden, feodalizm artıklarından bahsediyorum)))), bu ülkede İslam’ın ve Türklüğün yüceltilmesini isteyemez miyim? Kaynakların münhasıran bu toprağın çocuklarının cebine akmasını isteyemez miyim? Bu toprağın öz be öz çocuklarının gülmelerini sağlayacak şeyler yapmalarını isteyemez miyim? Zaten böyle değil mi diyenler olabilirler ama bendeniz yine de böyle olsun diye söyleyemez miyim, böyleyse de daha fazla böyle olmasını isteyemez miyim? Böyle bir şey yapmaları gerekmez mi? Hayır gerçekten baktığımız zaman devlete muvakkaten de olsa ((((ki, hiçbir iktidar muhakkak değildir zira, böyle söylediğimiz için böyle değildir bilakis devran böyledir, biri gider diğer gelir, gelen gider, giden gelir ve bu döngü böyle sürer gider, çendan geri de kalan tarihsel süreçte hep böyle olmuş, ileriki süreçte de böyle devam edecek gibi görünüyor)))), hâkimler ve istedikleri gibi hükmediyorlar. Öyleyse böylesi bir hâkimiyetten, öylesi bir sonuç bekleyemez miyim? Mesela; parası olmadığı için askerliği bihakkın yapan yani askerlik normalde ne kadarsa o kadar yapan Anadolu çocukları da, parasıyla askerlik yapan metropol züppeleri gibi yaşayabilse diyorum. Şimdi diyorsunuz ki, zaten bugün herkes bunu becerebiliyor, yani böylesi bir şeye gerek yok, tamam öyle olsun diyelim, yine de askerliğini tam anlamıyla yapmış olanların da gerçekten gönüllerince yaşıyor olmaları gerekmez mi kendi topraklarında, uğruna canlarını ortaya koydukları topraklarında? Peki, böyle bir şey var mı? Vatani görev olan askerliği tam anlamıyla yapmış olan kaç Anadolu çocuğu, metropol züppelerinin yaşadıkları hayatın binde birini yaşıyorlar? Bu dünyanın ve bu ülkenin toprakları münhasıran metropol züppelerinin yaşamaları için mi yaratılmıştır ve vardır? Diyeceksiniz ki, onlar gibi yaşamayıversinler onlar da, onların yaşamları özenilecek bir yaşam mıdır? Hayır, bu bir özenme meselesi değildir. Bu bir hak davasıdır. Niye özeniliyormuş, lafa bak hizaya gel, böylesi söylemin arka perdesinde olayı küçültmek ve azim ve şedit tenakuzun görmezlikten gelinmesini sağlamak vardır ama biz aptal değiliz. Bu taraftakiler hayvan mıdırlar, insan değiller midirler, yaşamak bunlarında hakkı değil midir, nimetler niye vardır, kim için vardır, kimindir? Bu topraklar uğruna can verenler kimlerdir gerçekte, şehit cenazeleri nereden kalkmaktadır? Bu dünya ve bu topraklar feodalizm artığı komprador burjuvazinin ve şerefsiz veletlerinin midir? Her şey münhasıran onlar için mi yaratılmıştır?  Ya da hayat niçin böylesi tenakuzlarla lebaleptir? Bu dengesizliği giderip dengeyi sağlamak kimin ödevidir? MÜNHASIRAN SORUYORUM VE SORGULAMA YAPIYORUM KENDİMCE, LÜTFEN YANLIŞ ANLAŞILMASIN VE YANLIŞ YÖNE ÇEKİLMESİN, BENDENİZ İFLAH OLMAZ BİR ŞÜPHECİYİM. Sormamın ve sorgulamamın altında yatan sebepte budur.

Tarih: 31.05.2021 Okunma: 293

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?