Maalesef vatanımız işgal altındadır,
kaynaklarımız işgal altındadır, kalplerimiz, kafalarımız işgal altındadır ve
bizler esiriz. Tanrı bizi hür yaratmış ama bizler dünya üzerine düştüğümüz gün
zincirlere vurulmuşuz. Kara kâbus olan kapitalizm üzerimize bir çökmüş pir
çökmüş bir türlü altından çıkamamışız. Çünkü dört koldan bizim altta kalmamız
için çabalayanlar peydah olmuş, duygularını ve düşüncelerini hatta
insanlıklarını pazarlayanlar bizlerin gerçeği görmemizi engellemişler. Bunun
böyle olmadığını söyleyenlere inanmamalıyız ve böyle olduğunu fark edemediğimiz
için böyle olmadığını düşünmemeliyiz. Çünkü bizlerin zihinlerimiz gerçekten iğdiş
edilmiş durumdadır. Önce zihinlerimizi kadim işgalden behemehâl kurtarmalıyız. Gerçeği
idrakten yoksunuz. Düşmanlarımızı tanıyamıyoruz, çünkü onlar dostlarımızmış
gibi davranıyorlar bize ve biz onları dostlarımız zannediyoruz. Onlar bizim
gövdelerimizi tefessüh etmiş kültürleriyle dağladılar, bankalarıyla
hesaplarımızı kendi üzerlerine geçirdiler, yasalarıyla bizleri bağladılar,
nimetleri inhisarlarına geçirdiler ve az biraz sunarak bizi avuttular. Oysa
dost nazarında dost özgürdür ama bizlerin özgürlüğümüz yoktur. Kalplerimizdeki
duygularımız, kafalarımızdaki düşüncelerimiz, bizi var kılan hareketlerimiz
özgür değildir. Hadi özgürce yaşamak istediğinizi haykırın bakalım ne oluyor?
Yahut madem özgürsünüz özgürce hareket etmeye tevessül edin bakalım ne oluyor?
Hadi buyurun gerçekten özgürce yaşamaya çalışın bakalım ne oluyor? Ha, elbette,
bu meyanda, özgürlüğünde ne demek olduğunu bilmemiz elzemdir, özgürce yaşamaya
çalışmak için ve özgürlüğümüz tahdit edildiğinde zaten özgürlük buymuş
demememiz için. Bizler hissedemediğimiz zincirlere vurulmuşuz, sahip olduğumuz
dünya nimetleri zincirleri hafifletirmiş gibi olduğu için zincirlerimizin varlığının
farkında değiliz. Münhasıran bakmakla iktifa ettiğimiz için gerçeği
göremiyoruz, çünkü görmek için bakmıyoruz. Kuru kuruya temaşa eyliyoruz âlemi.
Kendimizi tanımıyoruz, masivaya yabancıyız, bu yüzden de olan biten hiçbir şeyi
algılayıp, hissedip, anlayamıyoruz. Hiç akletmiyor musunuz sorusunun, fasılalı
olarak her yerinde geçen ve tümüne dağıtılmış olan bir kitabın muhataplarıyız
ama bir gramlık akletmiş olduğumuz bölümü sanki yok gibi hayatımızın. Hakikaten
bizler meflûç haldeyiz, kitapta mehcur halde, peki biz gerçekten var mıyız,
yaşıyor muyuz? Hayır, biz kendisinin yaşadığını zanneden ölücanlarız.
EKSTRA NOT:
Şimdi, şöyle bir baktığımız zaman, YERLİ ve MİLLİ hüviyete malik iki düşünce iktidardalar değil mi? Hem de iktidara
mutlak egemenler yani mutlak muktedirler, öyle böyle değil hem de tahminlerin
ötesinde bir muktedirliktir bu yani istediklerini istedikleri gibi yapabilirler
ve yapmaktadırlar da. Yani bir nevi devlet gücünü sonuna kadar kullanabilecek durumdalar
ve kullanıyorlar da. Biri İslam
tandanslı, birisi Türklük tandanslı
yani tam manasıyla TÜRK-İSLAM
HÂKİMİYETİ. Bendeniz buna hayır diyebilecek, bunu yalanlayabilecek bir tek
kişi göremiyorum, böyle yapan olursa o kişi kendi varlığını inkâr etmiş
demektir ya da bu topraklarda yaşamıyor demektir bu topraklarda olsa bile
cismen. Hani şu anlamda böyle söylüyorum, birisi Din eksenli diğeri de Kimlik
eksenli politika yaptıkları için, politikalarının dominant hüviyetleri böyle
olduğu için öyle söylüyorum yoksa münhasıran bu iki partiler Türk ve İslam oldukları için böyle söylemiyorum. Zira bu topraklar üzerinde
yaşayan diğerlerini bu kimliklerden ari tuttuğum için böyle söylemiyorum. Ama bunlar
da Din ve Türklük daha fazla dominant olduğu için, politikalarıyla bu iki
olgu iç içe geçtiği için öyle söylüyorum. Durum girift kalmasın net olarak
belli olsun diye öyle söylüyorum. İdeolojik olarak biri İslamcı, diğeri Milliyetçi değil
mi? Yalan değil de mi söylediklerimiz? Ya da yalan varsa şayet, neresi yalan
mesela? Hem mutlak iktidarlar, hem de muktedirler. Her söyledikleri kanun değil
mi? Yani ikisinden birisi de çıkıpta biz iktidar olmadık, biz mutlak iktidar
olmadık, bize iktidar verinde görün bir neler olacak diyemezler badema. Çünkü ikisi
de şu an hem iktidardır hem de mutlak iktidardır hatta tam manasıyla eksiksiz
ve kusursuz mutlak iktidardırlar. Şimdi bendeniz bu iki partiden, hem de din ve kimlik gibi iki ulvi olguya malik bu partilerden, hem de köklerden
neşet ettiklerini söyleyen bu iki partiden ve hatta YERLİ ve MİLLİ hüviyete
malik bu iki partiden, bu ülkeyi işgal altından kurtarmalarını ((((işgal altından derken, bizlerin
terimizi, yaşımızı, kanımızı, emeğimizi emen, sömüren komprador burjuvaziden
söz ediyorum yani bizleri çaktırmadan soyup soğana çeviren ve bizleri kuru
ekmeğe muhtaç eden, bu toprağın ürününü kasalarına akıtan, faizle bu devletin
hazinesini dibine kadar boşaltan, bu ülkenin tüm kritik yerlerini inhisarlarına
geçirmiş olan, bu ülkeyi münhasıran kendilerinin yaşadığı yani her türlü
nimetinden dibine kadar ancak kendilerinin ve veletlerinin yararlandığı
komprador burjuvaziden, feodalizm artıklarından bahsediyorum)))), bu ülkede
İslam’ın ve Türklüğün yüceltilmesini isteyemez miyim? Kaynakların münhasıran bu
toprağın çocuklarının cebine akmasını isteyemez miyim? Bu toprağın öz be öz
çocuklarının gülmelerini sağlayacak şeyler yapmalarını isteyemez miyim? Zaten böyle
değil mi diyenler olabilirler ama bendeniz yine de böyle olsun diye söyleyemez
miyim, böyleyse de daha fazla böyle olmasını isteyemez miyim? Böyle bir şey
yapmaları gerekmez mi? Hayır gerçekten baktığımız zaman devlete muvakkaten de
olsa ((((ki, hiçbir iktidar muhakkak
değildir zira, böyle söylediğimiz için böyle değildir bilakis devran böyledir,
biri gider diğer gelir, gelen gider, giden gelir ve bu döngü böyle sürer gider,
çendan geri de kalan tarihsel süreçte hep böyle olmuş, ileriki süreçte de böyle
devam edecek gibi görünüyor)))), hâkimler ve istedikleri gibi
hükmediyorlar. Öyleyse böylesi bir hâkimiyetten, öylesi bir sonuç bekleyemez
miyim? Mesela; parası olmadığı için
askerliği bihakkın yapan yani askerlik normalde ne kadarsa o kadar yapan Anadolu
çocukları da, parasıyla askerlik yapan metropol züppeleri gibi yaşayabilse
diyorum. Şimdi diyorsunuz ki, zaten bugün herkes bunu becerebiliyor, yani böylesi
bir şeye gerek yok, tamam öyle olsun diyelim, yine de askerliğini tam anlamıyla
yapmış olanların da gerçekten gönüllerince yaşıyor olmaları gerekmez mi kendi
topraklarında, uğruna canlarını ortaya koydukları topraklarında? Peki, böyle
bir şey var mı? Vatani görev olan askerliği tam anlamıyla yapmış olan kaç
Anadolu çocuğu, metropol züppelerinin yaşadıkları hayatın binde birini
yaşıyorlar? Bu dünyanın ve bu ülkenin toprakları münhasıran metropol
züppelerinin yaşamaları için mi yaratılmıştır ve vardır? Diyeceksiniz ki, onlar
gibi yaşamayıversinler onlar da, onların yaşamları özenilecek bir yaşam mıdır? Hayır,
bu bir özenme meselesi değildir. Bu bir hak davasıdır. Niye özeniliyormuş, lafa
bak hizaya gel, böylesi söylemin arka perdesinde olayı küçültmek ve azim ve
şedit tenakuzun görmezlikten gelinmesini sağlamak vardır ama biz aptal değiliz.
Bu taraftakiler hayvan mıdırlar, insan değiller midirler, yaşamak bunlarında
hakkı değil midir, nimetler niye vardır, kim için vardır, kimindir? Bu topraklar
uğruna can verenler kimlerdir gerçekte, şehit cenazeleri nereden kalkmaktadır? Bu
dünya ve bu topraklar feodalizm artığı komprador burjuvazinin ve şerefsiz
veletlerinin midir? Her şey münhasıran onlar için mi yaratılmıştır? Ya da hayat niçin böylesi tenakuzlarla
lebaleptir? Bu dengesizliği giderip dengeyi sağlamak kimin ödevidir? MÜNHASIRAN SORUYORUM VE SORGULAMA YAPIYORUM
KENDİMCE, LÜTFEN YANLIŞ ANLAŞILMASIN VE YANLIŞ YÖNE ÇEKİLMESİN, BENDENİZ İFLAH
OLMAZ BİR ŞÜPHECİYİM. Sormamın ve sorgulamamın altında yatan sebepte budur.