Bu
yazıya 24 Mayısta başlamıştık. Sonraki günlerde bazı değişikliklerle tam yazıyı
tamamlamıştık, derken Bakanlar Kurulunun 1 Haziran sonrası için aldığı
normalleşme adımları geldi. Sıcağı sıcağına sokağa çıktık karar sonrası ortaya
çıkan durumu gözledik. Vatandaş rahatlamış görünüyor. Umarız bu adımlar geçen
yıl olduğu gibi sonuçlanmaz.
Devam
edelim.
2019
sonlarında Çin’in Wuhan kentinde ortaya çıktığı ve buradan dünya genelinde tüm
ülkelere yayıldığı iddia edilen korona (covid-19) virüs salgını, kırıp dökmeye, yakıp, yıkmaya, can almaya devam
ediyor. Aradan bunca zaman geçti, covid-19 virüsünün iddia edildiği gibi Çin’de
bir yarasadan mı insanlara bulaştığı, yoksa bir laboratuar çalışması mı olduğu net
olarak belli değildir. Eğer bazı çevrelerin iddia ettiği gibi bu virüs, laboratuar
ortamında üretilmiş ve insanlığın başına bela edilmiş ise kirli bir küresel egemenlik
savaşının içine düştüğümüzün resmidir.
Görünüşe
bakılacak olursa Çin ve bazı ülkeler, aldıkları sıkı önlem, yasak ve kısıtlamalarla
bu virüsün yayılmasını önlemiş, normal hayata dönmüş bulunuyor. Ortada bir
aşılama yok. Buna karşılık, ABD, Hindistan, Brezilya, Fransa, Rusya, İngiltere ve
Türkiye gibi birçok ülkede milyonlarca kişi korona virüs salgınına yakalanmış, ekonominin
çarkları durmuş, insanlar işsiz kalmış, iflaslar, intiharlar yaşanmıştır.
Merkezi
Cenevre’de bulanan DSÖ (Dünya Sağlık Örgütü) tarafından açıklanan son verilere göre;
salgının başlangıcından itibaren dünya genelinde 171 milyondan fazla kişide virüs
tespit edilmiş, 3 milyon 500 binden fazla kişi ölmüş, 152 milyon kişi
iyileşmiş, 14 milyon 500 bin kişinin tedavisi devam etmektedir. Yine aynı
verilere göre ülkemizde, şimdiye kadar 5 milyon 220 binden fazla vaka tespit
edilmiş, 47 bin 200 kişi ölmüş, 5 milyon 100 bin kişi iyileşmiş, 100 bin kişi tedavi
altındadır. Vaka tespitinde kullanılan kitlerin güvenirliliği %66’dır. Hatalı
sonuç çıkma ihtimali yüksektir.
Korona
virüs salgının ilk ortaya çıktığı 2019 sonlarından itibaren, dünya genelinde, bütün
araçlar kullanılarak yoğun bir baskı, korku, endişe imparatorluğu kurulmuş
bulunuyor. Bu psikoloji altında insanlar evlere tıkıldı. Maske, mesafe ve
temizlik günlük hayatın bir parçası haline geldi. Hükümetler kalabalık
oluşturacak her türlü toplantı, etkinlik ve seyahatleri yasakladı. Fabrikalar,
atölyeler, işyerleri kapılarına kilit vurdu. Esnaflar iş yapamadı, kapandı
açıldı yine kapandı. Milyonlarca kişi işinden oldu, işsiz kaldı. Buna karşılık
büyük şirketler, bankalar, internet, haberleşme şirketleri gelirlerini
katlamaya devam ettiler.
Birçok
ülkede salgın nedeniyle alınan kısıtlama ve yasakların bir işe yaramadığı
ortaya çıktı. Bazı çevreler tarafından, pompalanan bu korku, endişe ve paniğin yersiz
olduğu dile getirilmeye, eylemler yapılmaya başlandı. Ülkemizde bir süredir korona
salgının artık insanları korkutmadığını, gündeminden çıkardığını görüyoruz.
DSÖ
(Dünya Sağlık Örgütü) ve doktorlar tarafından salgının önlenmesinde aşının
önemi özellikle vurgulanmakta, insanlara dayatılmaktadır. Bunun üzerine birçok
ülke ve şirket korona virüse karşı aşı geliştirme çalışmalarına başlamıştır. Bu
konuda bazı ülke ve şirketlerin önceden hazırlıklı oldukları ortaya çıkıyor. Birçok
ülkede geliştirilen aşılara “acil kullanım izni” verilmiş, uygulamaya geçilmiş,
aşılamada belli bir aşamaya kadar gelinmiştir. Ama kullanılan aşıların hiç
birinin ruhsatı, kullanım izni yoktur. Ortaya çıkacak yan etkilerinden ve kötü
sonuçlardan kimin sorumlu olacağı belli değildir.
Bitirelim,
Bu
korona virüs salgını olayı çok uzadı. Halk artık bıktı, usandı. Devlet bu
konuda elini çabuk tutmalı, sorunu kökünden çözecek politikalar
geliştirmelidir. Unutmayalım sinekten kurtulmanın yolu, sineğin üremesini çoğalmasını
engellemek, yok etmekten geçer. Sinek üredikten ve çoğaldıktan sonra üstüne zehir
sıkmanın bir anlamı, faydası yoktur. Korona virüs de böyledir. Aşı ve ilaçlar
ancak koronadan korur. Ya korumazsa…!
Hoşça
kalınız.