Şimdi şunu kafamıza çivi gibi çakmamız
iktiza ediyor ama gerçekten çakmamız, hissederek, anlamış ve kavramış olarak
çakmamız iktiza ediyor, zira hareket için bu elzemdir, bilgiyi eyleme
dönüştürmek adına mutlak önkoşuldur. Çünkü münhasıran bilmekle hiçbir bilgiyi
eyleme dönüştüremezsiniz, o bilgiyi gerçekten hissetmiş ve anlamış olmalısınız
ki, o bilgi eyleme dönüşsün. Zaten bilmekle eyleme dönüşmüş olsaydı bilgi,
bugün bu toplum kendine Müslümanım dediği halde pislik içinde debelenmezdi,
ahlaksızlık, adaletsizlik içinde debelenmezdi. Eyleme dönüşmeyen bilgi de
yüktür, onu taşıyanın da eşekten farkı yoktur. Hani Tanrı diyordu ya; kitap
yüklü eşeklerdir onlar diye, işte öyle. Bizim kadim sorunumuzdan birisi, belki
de birincisi budur. Bizler münhasıran okumakla, öğrenmekle ve bilmekle iktifa
ediyoruz. Bildiklerimizi ise hiçbir zaman uygulamıyoruz, çünkü bildiklerimiz
kalbimizde hissedilmiyor ve kafamızda anlaşılmıyor, kavranılmıyor. Böylece de
hiçbir bilmem neye yaramıyor. Böyle olunca da it gibi sürünüyoruz. Çünkü
bilgimiz düşmanlarımıza korku salmıyor. Ama bildiklerimizi eyleme dönüştüren insançocukları
olsaydık ve bu bilinseydi yemin ediyorum düşmanlarımız bizi gördüklerinde ödleri
patlardı. Biz, bilgiçlik taslamak için biliyoruz, harekete dönüştürmek, eylemek
ve uygulamak için değil. Böyle olunca da hiçbir sonuç alamıyoruz. Çünkü
samimiyeti olmuyor böylesi bir şeyin. Lütfen bildiğiniz bir şeyi uygulamak
maksadıyla bilin, bilakis lütfen bilmeyin, tiksindirici ve utanılası biri
olmayın. Mesela; Sosyalistler de biliyoruz derler mütemadiyen, ne işe yarıyor?
Bildiğini icra etmezsen bir bilmem neye yaramaz, tatbik edeceksin bildiğini. Bu
yüzden Sosyalistler bildiklerini söyledikleri kadar da uygulamalarıyla
tanınmalıdırlar, öyle insanlar olmalıdırlar ki, tüm insanlık onlara imrenerek bakmalıdır,
işte bu demelidir, yaşamakta, sevinçte, mutlulukta, özgürlükte, adalette,
ahlakta bunlarda demelidir, bunu dedirtmedikten sonra istediğin kadar
Sosyalistim de dur neye yarar? Tamam sende eyvallah, öyle olsun eyvallah ama
yaşamak sevinicinin sende olmasının bir anlamı olmaz ki, sen onu göstermen
lazım, ki, hayatın eylem olduğunu en iyi bilecek olan sensin, çünkü sen
praksisin. Yanlış mı düşünüyorum? Lütfen öyle bir insan ol ki, baştanbaşa umut
ol, düş ol, özgürlük ol, emek ol, adalet ol ve insanlık sana tutunsun.
Kurtuluşu sen de bulsun. Zira her şey insanla kabildir bu dünyada, insansız bir
şey yapmak kabil mi, insana gitmeden ve insanın güvenini kazanmadan başarmak
kabil mi? Öyle ya tarih boyunca böyle bu.
EKSTRA NOT:
Tamam, bu ülkeye bir şeyler
yapılabilir, güzel de olabilir, takdir de edilebilir, hepsine eyvallah. Peki, yapılan şeyler nereye yapılmaktadır,
yapılan yer kimindir, kimin parasıyla yapılmaktadır? Bu topraklar üzerine
yapılmaktadır, bu topraklar bu milletindir, yapılan da bu milletin vergisiyle
yapılmaktadır, doğru mu şimdi bunlar? Eyvallah doğru. Peki, niçin, iş, o
yapılan yerleri kullanmaya gelince sadece kodamanların kullanabilecekleri
şekilde hizmet vermektedir? Ne yani benim vergimle yapılan yere bir de parayla
mı girmek zorundayım? Hem o yiyecek, içeceklerin ücreti nedir öyle lütfen? Niçin
bu tarafı düşünmüyorsunuz? Hayır ya, yapılan şey, kodamanların topraklarının
üzerine mi yapılmaktadır, kodamanlar tarafından mı yapılmaktadır, kodamanların
vergileriyle mi yapılmaktadır? Niçin bunu sormuyoruz, durumu sorgulamıyoruz? Bir
de üstelik yaşayamayacağım şey için hatta işin özünde dilleriyle ikrar
etmeseler bile benim için yapmadıkları şey için benden teşekkür beklerler ya,
gerçekten beni mal yerine koyuyorlar ya, insanı çıldırtan bu. Hayır, beni yaşatmayacağın
yeri nasıl benim için yapmış olabilirsiniz ki? Niye mal gibi bakıyoruz olan
bitene, niye tolere ediyoruz ki böylesi bir şeyi? Hayır, böyle bir şeyi niye
tolere edeyim, etmek zorunda mıyım? Ne yani mal mıyım ben? Sorduğum zaman vatan
haini mi olurum? Yoksa PKK’lı mı olurum? Ya da İŞİD’ci mi olurum? Belki de
HİZBULLAH’cı olurum? Belki de FETÖ’cü derler. Her neyse işte, çünkü soran ve
sorgulayan illa bir şeyci oluyor bu topraklarda? Oysa beni çok iyi bilirler ki,
bu topraklarda doğumundan bu yana tek başına dövüşen ve bugüne kadar hiçbir
yerin yamağı olmayan belki de tek insanımdır. Her cemaate, partiye, kişiye
isyan etmiş, başkaldırmış, özgürlükle birleşmiş tek insanımdır. Hatta devletçi
olduğu halde devlete de gerektiğinde sözleriyle haddini bildiren, devlet olduğunu
hatırlatan ve onu adalete davet eden biriyimdir. Öyle ya Tanrı’m olmayan bir
şeye kul, köle olacak değilim ya. Adaleti kadar saygımı hak eder. Çünkü ben
onun için değil o benim için vardır. Benim paramla, benim toprağım üzerine bir
şey yapacaksınız, üstelikte benim için yaptığınızı söyleyeceksiniz ama ben
hiçbir vakit orayı duyumsayarak yaşayamayacam ama hep benim diyecem duracam. Artık
bu tür safsataca bakışları ve düşünmeleri öldürmeliyiz benliğimizde. Çünkü bu
kendi kendini maldan saymaktır. Gerçekten, ya ben malım………... Hayır, başka bir
anlam çıkmıyor çünkü böylesi bir durumdan. Ama mal değilim onu bilirim, onu
söylerim. Kimse de kendini mal yerine koydurtmamalıdır.