Her insan, hayat yolunda, bahşedilen ömürleri müddeti içinde mukadder akıbetlerine yürürler ve son deminde ömrün, solarlar ani bir hazanla, düşüverirler apansız mayaları olan kara toprağa.
Ne özlemler sevinçler taşır umut trenleri, kimi umut ve sevgi iletir uzaklara, kimi alır umudu ve sevgiyi uzaklardan ve sükun bulur gönüller.
Bir yeri sömürgeleştirmek için, önce oraya tefrika sokup orayı kutuplara ayıracak ve her parçanın başına bir put dikeceksin. Yekpare bir bütüne hükmetmek ve orayı sömürmek yürek ister çünkü.
Her şeyin başı ahlaktır. Adalet, siyaset, ekonomi ve fikir ahlak üzerinde ilerlemezse tereddi ve tedenni ettirir, anlamsız ve tesirsiz kalır.
Gün gelecek, sular durulacak, duvarlar yıkılacak, köprüler kurulacak, emperyalistler zincire vurulacak, derin olan yaralar sarılacak. Aydınlık bir güneş tûlu edecek doğudan. Boynumuza geçirilen zincirler, ayaklarımıza vurulan bukağılar ve bileklerimizi sıkan kelepçeler kırılacak. Barikatlar onurlu ve keskin bir direnişle yarılacak. Sosyal adalet tahakkuk edecek ve sömürülen halkları aydınlığa boğacak. Vız gelecek zindanlar, sökmeyecek işkence haneler. O zafer gününü görmeyebiliriz biz. Yine de tevhide, adalete, özgürlüğe, tam bağımsızlığa, ekmeğe, umuda, aydınlığa, barışa ve dostluğa giden yolda fasılasız mücadele etmeliyiz hepimiz.
Teknolojinin terakkisi, bilincimizin tedenniyatına sebep oluyor. İnsani ve toplumsal bilinç yozlaşırsa eşekleştirme zuhur eder. Bilinci açık, şuuru uyanık toplumlar kısır ideolojik çekişmelerle zaman öldürmezler, yekpare bir bütün olurlar. Ayrıca ideolojik hiziplerde kendi iç kavgalarına bir nihayet verirler, çünkü bu durum düşmanlara kazanç oluyor. Herkesle beraber olmak adına ilkesizliğe meyletmek ve sürekli taviz vermekte eşekleştirilmiş olmaktır.
İnsanlar kendilerini ve varoluş sebeplerini kesinlikle bilmiyorlar. Tamamen dünya menfaatlerinin peşine düşmüş durumdalar. Temel kriter fayda olmuş, fayda görmediği bir işi kesinlikle yapmıyor. Ne acı. Değerlerin yaşaması adına en ufak bir mücadele yok. Bilinçler her yönden gelen ağır ve fasılasız tazyiklerle tahrip edilmektedir. Hayatı sorgulamaya bile tenezzül etmiyor insanlar. Çünkü, bunu yapmak menfaat temin etmiyor onlara. Binaenaleyh, muti ve tufeyli tipler zuhur ediyor meydanda.
Kişinin yaşadığı hayat koşulları fikirsel oluşumunda müessir rol oynamaktadır. Fikir dünyası yaşadığı tecrübelerin bileşkesidir. Zira fikirler doğuştan var olmuyor, bilahire kesbediliyor.
Herkes kendi dünyasında yaşıyor. Hayaller farklı, bakışlar farklı, algılar farklı, toplumsal statüsü, sınıfı ve rolü farklı. Galiba tek can ve tek fikir olmak hayal, hatta muhal. Zira homojenlik yok hiçbir şeyde, heterojenlik zirve.
Her şarkı seni anlatır... Dizelerinde sen varsın her şiirin... Sönmeyen bir meşale, kaynayan bir volkansın gönüllerde... Ey İstanbul! Esen her bahar nesimi senin kokunu taşır... Her sevgilinin hayali sana ulaşır... Aşıkların düşlerini sen süslersin... Onlar sende buluşur... Hangi romanda kokun yoktur ve hangi hayatta izin ey İstanbul!..
Hüzünlü veda şarkılarını, özlem duyulan hürriyet marşlarını terennüm etmek, hayat yolunda yürüyen her kölenin kaderidir. Direniş zordur. Zor oyunu bozar. Direniş makus talihi değiştirir.
Neyi açıklayacağız? Her şey bilimsel olmalı, rasyonel olmalı diye hakikati örtmeli, ifşa etmemeli miyiz? Bilim dışı yaftalarıyla, gizleyip yabancılaşalım mı hakikate? Şu her dalkavuğun, Yahudi borazanının, kilise zangocunun bir şey biliyormuş gibi zırvaladığı ermeni meselesini mi? Şanlı bir ecdadın ahfadı olarak onların yaptığı mutantan tarihin yapay olduğunu mu? Haşa ve kella yüce kitabın bilime münafi olduğunu mu? Haddinizi ve kendinizi bilin beyler.
Duygusal tepkileri biraz geri plana itin ve kritik akla yol açın. Kollektif çalışmayı öğrenin. Okuyun. Yaşayın. Mücadele edin. Çünkü, istikbali hep birlikte inşa edeceğiz.
Gerçeği aramak ve insanlığı gerçekliğe ulaştırmak için konuşmak ve yazmak suç, ne acı ve hazin!..
Artık günümüzde sekülerleşmeden kitleselleşmek, tanınmadık dünyalara uzanmak, bilinmedik simalarla hem hal olmak muhal hale gelmiştir ki, bu vakıa hakikate vasıl olmaya ikdam eden insanoğlunun önündeki en zorlu handikaptır.
Acı bir gerçek ki, her bir hizbin mevcudiyeti bir ötekini yaratmaya merbuttur. Binaenaleyh, tefrika bu toplumun bağrındaki zehirli bir hançerdir ki, günden güne tesirini arttırmaktadır.
Bir insanın yaşadığı hayat, inandığı değerler sisteminin ifadesi ve davranış olarak dışa vurumudur.
Adavet derinleştikçe uhuvvet bağı zayıflar ve muhabbet ölür. Bu yüzden düşmanlıkları öldürmeli, tefrikayı yok etmeli ve rabıtalarımızı muhkemleştirmeliyiz.
Din bir tariktir. Hükümleri kesin ve keskindir. Hayatın bütününü ihata eder. İdeolojiler ise tam tersidir.
ZULME VE KARANLIĞA BİR BAŞKALDIRI VE DİRENİŞ MANİFESTOSUDUR YAZILARIM VE ŞİİRLERİM.
İnsanda iki yön vardır... Madde ve mana... Cismaniyet, maddi yönünü; ruhaniyet, manevi yönünü ifade eder... Nefis, maddi yöne; vicdan, manevi yöne seslenir... Madde ve mana muvazenede olmazsa bunalım zuhur eder ve intiharlar meydana gelir.
Bütün sermayeler ve sermayedarlar tröst sahibi bir avuç Yahudi’nin tahakkümü ve sultası altındadır.
Ebedilik ümidi ve sonsuzluk sevgisinin yoksunu olan Yahudi, yeryüzünde şeytaniyetin mümessilidir. Nefsaniyetin davacısıdır. İnsanı her cihedden ve buuddan muhasara altına almıştır ve her lahza kötülüğe kanalize etmeye yeltenmektedir. İnsanoğlu Yahudi kuşatmasından ancak ve ancak KUR’AN limanına demirleyerek kurtulacaktır.
Metafizik bir temelden yoksun, dine dair bir bilgiden mahrumsanız, hayata anlam yüklemeniz ve yaşamın şifresini deşifre etmeniz muhaldir. Hatta insana, yaratılışa, varlığa ve kainata dair bir şeyde de sonuca ulaşmanız kabil değildir. Çünkü, insanın halk edilmesiyle, uyması gereken kurallar bütünü olan din arasında keskin bir rabıta vardır.
Bir başka batar Anadolu’mda güneş, hüzünlüdür kalbi, sararmıştır yüzü. Boynumuzu bükük koymuştur ardı sıra. Beli bükük, kalbi kırık, içi dertli, elleri nasırlı, yüzü donuk, saçları dalgalı Anadolu insanı her güneş batımında yeni hayatlara gebedir ve umutları tazelemeye uyur.
Gerçeğe yan çizerek, her önüne gelenin kazanma hırsıyla, bir şeyler çiziktirdiği yazın dünyasında, saf hakikate bir nebzede olsa katkı sağlamak gayesiyle, araştırdığımız konuları topladığımız naçiz eserimizin, gönüllerde makes bulmasını, beyinlerde kabul görmesini temenni ediyor, hakikatin peşine düşmüş, yaşamına anlam katmak isteyen yürekli fikir işçilerine saygılarımı sunuyorum, Umutla...
Dünya nazarında, yüksek yerlerde bulunabilir ama bulunduğunuz yerle ve haiz olduğunuz mümeyyiz vasıflarla mütenasip bir yüksek işle iştigal etmezseniz, bu küçüklüğün en dibidir. Fakat dünya nazarında küçük bir yerde bulunup ta, yüksek işlerle iştigal ediyor ve yüce gayeler uğruna çalışıyorsanız bu yücelik ve yüksekliğin şahikasıdır.
Eğer tevhid-adalet-özgürlük eksenli bir dünya tesis olunacaksa ve bu dünya mustazafların dünyası olacaksa, bu dünyayı inşa edecek mimarlar; bu dünyanın muhkem olması ve layemut kılınması için, muhtelif malzemelerden istimal etmesi gerekmiyor mu? Zira, biliyoruz ki, ezilenler homojen değil heterojen bir muhtevaya haizdir. Ve her birinin duyarlılıkları farklılık arz etmektedir. Kurulacak sistemin müebbed olması için her tarafın duyarlılıkları dikkate alınmalıdır.
Komünizm ahlâka vurduğu darbeyle adeta kapitalizme payandalık yapmaktadır. Çünkü, ahlâkı ve değerleri terkeden bir komünist ilk etapta bunu doğal görse de zaman içerisinde bu anlayış içerisinde kalmaktan sıkılacaktır, sürekli tekamül eden insan komünizmin sunumlarıyla iktifa etmeyecektir, bir de üst kesimdekilerin kollektivizm adı altında alttakileri sömürerek kendilerini ayrıcalıklı telakki edip lüks içinde yaşamaları komünist olan genci sorular içerisinde boğacaktır ve genç ilerleyen aşamalarda ortaya çıkan tenakuzlar sonunda bunalımlara sürüklenecektir ve istekleri yoğunluk kesbedecek ve bireysellik zirveye oynayacaktır. Çünkü, komünizm ona istediği duyguları, zevkleri yaşamak için imkan tanımayacaktır ve bunu toplumculuk adına yapacaktır. Son tahlilde komünist genç ister istemez kapitalizmin şikarı durumuna gelecek ve tuzağa düşecektir. Binaenaleyh, komünizm kapitalizme asker yetiştirmektedir. Öyleyse her türlü sömürüye direnişin gerçekçi ve yegane kaynak ve bireye de her türlü yaşam imkanını meşru dairede sunan yegane sistem İSLÂM’dır.
Sermayenin hakimiyeti halkların ittifakıyla kırılmalı ve bunda boykot en güzel ve tesirli bir araç olarak telakki edilmeli ve mutlaka uygulamaya geçirilmelidir. Daha sonra tesis olacak olan sistemde halkın eline geçecek olan üretim araçları amacına uygun kullanılmalı ve artı değer adil bir şekilde bölüşülmelidir. Zihinler kuşatmadan kurtarılmalı ve zincirler kırılmalıdır. Hiç kimse bizim efendimiz olamaz ve olmamalıdır. Biz kendi kendimizin efendisiyiz. Sabırlı olmalıyız ki, sabrın zaferi keskin olur.
ÖLÜM RÜZGÂRLARI!
Bağdat’ın rüzgârları bu kardeşim
Yağmanın talanın ve derin bir ağlamanın
Kolu bacakları kopmuş bir bebeğin
Son nefesinin rüzgâra dönüşmesi
Artık ısınamayacaksınız bundan böyle
Masum bir halkın kahpece katledilişi
Süsleyecek rüyalarınızı
Hayalleriniz bile olmayacak sizin
Kimyasallar uranyumlar yaktı hayallerinizi
Bırak feryadı figanı bırak
Giryanlara boğduğun bir halk
Naçar ve ıstırap içinde şimdi
Toprakları işgal altında
Değerleri yağmalanmış
Yüreklerinden vurulmuş ırak olmayan Irak halkı
Kardeşlerin acı dolu çöllerde yalnız yapayalnız
Hayatın soğuk yüzü üşütüyor narin bedenlerini
Satılmış şerefsiz bir diktatörün
Kirli emellerinin kurbanı ırak halkı
Conilerin tahakkümünde şimdi
Kuzuların sessizliğine mahkûm
Beklenti dolu gözlerle
Yakınları gözlüyorlar
İstimdat umuyorlar kardeş bildiklerinden
Belki bir gün belki de bugün diye.
20–04–2003
Not: Irak’ın işgalinin akabinde meçhul bir şehirde
çok sert ve acımasız esen rüzgârın ardından yazılmıştır. Şimdi de Filistin’e ithaf ediyorum tekraren.