Mayıs’ın son haftasıyla Haziran’ın ilk iki haftasında, üç hafta boyunca, Paris’te bir tenis ziyafeti vardı.
Seyir zevki çok yüksek maçlar seyrettik. Tabii Roland-Garos adlı turnuvanın sonuna, finale yaklaştıkça hem rekabet kızıştığından hem en iyi tenisçiler kaldığından ve birbirlerine rakip olduklarından çeyrek finallerden itibaren temaşasına doyulmaz maçlar önümüze geldi.
NADAL-DJOKOVİC Maçı
Geçen yılki Roland Garos’un finalde karşılaşan iki yaşayan efsane bu yıl yarıfinalde eşleşti.
Geçen yıl, Nadal, daha önce 12 kez şampiyon olduğu Paris’te, yine akıllara durgunluk veren müthiş bir oyunla, Djokovic’i set vermeden ve maç boyunca onu “çaresiz” bırakarak üç sette devirmişti.
Bu yıl ise üstün olan, gayet üstün olan Djokovic’ti. Dört setlik maçta, Nadal’ın aldığı ilk set hariç, bu sefer Djokovic Nadal’ı birçok bölümde çaresiz bıraktı. 4 saati aşan maçın sonunda Nadal’ın Paris turnuvalarındaki “yenilmezlik” unvanı sona erdi. Lâkin dediğimiz gibi, 4 saat süren maçın her dakikası ayrı bir tenis dersi, seyir zevki veriyordu insana. Maçı kaçıranların internetten kaydını bulup seyretmelerini öneririm.
DJOKOVİC-SİTSİPAS Maçı
Finalde, Sırp tenisçi Djokovic’le Yunan tenisçi Tsitsipas (Sisispas okunuyor) karşı karşıya geldi. Yine dört saatlik ama 5 setlik bir maç seyrettik. Harikulade zevkli bir maç oldu.
Sihirbazlar, şapkadan tavşan çıkarırlar… Bahsettiğim bu iki maçta ise tenisçiler raketlerinden tavşan değil filler çıkardılar! O derece ilginç, heyecanlı, keyifli maçlar seyrettik.
Bütün oyuncuları tebrik ediyorum, sağ olsunlar, var olsunlar… Onları uzun zaman seyretmek de bizlere nasip olsun, inşallah.
Tenis çok hoş, çok ince, şövalyece, efendice bir spor dalı. Fileye topun temasıyla puan alan oyuncunun özür dilediği, rakibinin güzel vuruşlarını alkışladığı bir güzel spor. Bugünlerde, Avrupa’nın en iyi takımlarının, millî takımların oynadığı Avrupa Futbol Şampiyonası yapılıyor. Tenis maçlarından sonra, futbolseverlerden özür dilerim ama futbol insana kaba-saba geliyor.
TENİSTE YUNANİSTAN Başarısı
Fransa Açık’ta, yarı finale kalan 8 tenisçiden ikisi Yunanlıydı. Birisi erkeklerde, yukarıda adı geçen ve finali oynayan Sisipas, diğeri kadınlarda Maria Sakkari’ydi.
Bu başarı çok dikkat çekici… Şu bakımdan dikkat çekici; 80 milyonluk Türkiye, Paris’e bir raket bile gönderemezken, yani 64 tenisçi içinde bir temsilciyle bile bulunamazken, 10 milyonluk Yunanistan nasıl oluyor da hem pek çok raketini orada bulundurma başarısını gösteriyor ve bunlardan ikisi yarı finale ve birisi finale kadar çıkabiliyor?
Düşündürücü!
Bizim açımızdan hüzün verici!