Tamam, Tanrı, insanı ve dünyayı halketmiş
ve yaşamın da muayyen umdeleri vardır insanı aşan boyutuyla ve insan oralarda
iradesini de kullansa hiçbir şey yapamaz, ki zaten o durumlarda iradeler de
etkisiz kalır, mesela; yağmur yağdıramaz, rüzgâr estiremez, tüm hayvanları
besleyemez. Ama olanaksız olan durumlar haricinde insançocukları kaderlerini kendileri
tayin ederler kendi seçimlerini yaparak, zira her yapılan seçim kaderi çizmek
yolunda atılan bir adımdır ve seçimlerinin birleşimi kaderinin küçük resmini
yani bu dünyadaki resmini çizer. Mesela; kötüleri ve zalimleri tecziye
edebilir, onlara hadlerini bildirebilir, onların ellerinden tüm ayrıcalıklarını
alabilir, kendisine yapılanların hesabını sorabilir hem de onlara maddi anlamda
hiçbir dokunuşta bulunmadan hatta onların yüzlerini bile görmeden. Ama olmuyor
işte, çünkü insançocuğu gerçekten zillet içinde izzetsiz şekilde yaşamayı
kanıksamış artık, onuru ve şerefi fırlatıp atmış bir kenara. Büyük mikyasta
değil ama küçük mikyasta insançocuğu kaderini kendisi çizer; aklını, iradesini,
ihtiyarını ve tercih etme gibi vasıflarını, meziyetlerini, yetilerini
kullanarak. Burada masumane hataları, kusurları, yanlışları olabilir mi?
Kuşkusuz olabilir, zira insan melek değildir. Ama insanın samimiyeti ve niyeti
sonsuz önemlidir burada. Biz en ufak bir şeyde suçu Tanrı’ya hamletmeyi
bırakmalı, kendimizi kontrol etmeyi bilmeliyiz artık. Ama biz alışmışız her
türlü şeyi ellerimizle yapıp, sonucundan Tanrı’yı sorumlu tutmayı, böylece de
adeta mıymıntı sürüsü olmuşuz. Çünkü mikrop gibi, sefil sefil, rezil rezil
yaşamayı içselleştirmişiz, böylesi yaşama öylesine alışmışız ki, bırakıversek
ölecez sanki. Çırılçıplak soyulsak, kendi evimizde kapının önüne koyulsak,
midemiz kurusa yine de eyvallah edip katlanacaz sanki. Şöyle insan gibi ortaya
çıkıp, insan gibi durup, yaptıklarımızın sonucuna katlanıp bedelini ödemekten
bile korkuyoruz. Kaderimizi bile Tanrı’ya hamlediyoruz ki, insani
sorumluluklardan azade olabilelim. Maalesef bizler kendimiz bir şey yapmıyoruz
ya da yaptığımız şeyin için de emek, ruh olmuyor ve nihayet düşüyoruz ama
gayelerimize mülaki olamayınca da suçu Tanrı’ya hamledip işin içinden çıkmaya
yelteniyoruz. Oysa kendimizi kontrol etmeli, büyük bir suçumuz, günahımız varsa
Tanrı’yı suçlamayı bırakmalı, bilakis ondan güç ve destek istemeliyiz. Çünkü
O’ndan ancak güç ve destek vermesini bekleyebiliriz, kendimiz hiçbir şey
yapmadan bizi başarıya ulaştırmasını değil. Bilmeliyiz ki, Tanrı’nın
bağışlaması sonsuzdur ama o satın da alınamaz, ancak kazanılabilinir ve insan bağışlanmayı
satın alabileceğini düşünmeyi bırakmalı ve hak etmeye bakmalı. Sen senin olana
sahip çıkmazsan, ne başka birisi ne de Tanrı hak etmediğin şeyi getirip senin
önüne koymaz! Bu yüzden artık iradeni koy ve hak etmediğin şeyi yaşama,
yaşatılmana imkân tanıma, hak ettiğini de yaşamak için darbeni vurmaktan
çekinme. Ya hiçbir zoru yok, zahmeti yok, bedeli yok, masrafı yok, çok küçük
hareketlerle ve dokunuşlarla yapabilirsin bunu ve yapmalısın da. Ya insan
olacaksın ve insan onuruna yakışır yaşayacaksın ya da layık olduğunu
yaşayacaksın ve sürünerek geberip gideceksin. Kendin bileceksin!
İNSANLIĞIN ÖZ-ELEŞTİRİSİ...154...
Özgür DENİZ - 15.06.2021
Tarih: 15.06.2021
Okunma: 317
YORUMLAR
Yorumunuzu ekleyin.