Şimdi şöyle bir soru sorsak nasıl
olur? Varsıllar gerçekten çalıştıkları, bir emek verdikleri için mi servet
sahibi olmuşlardır ve yoksullar gerçekten yattıkları, emek sarf etmedikleri
için mi yoksul kalmışlardır? Ya da insanlar niçin hak ettikleri yaşam
seviyesinin altında yaşam sürmektedirler? Gerçekten sorulması, üzerinde
düşünülmesi ve mutlaka cevabının bulunması gereken bir soru değil mi? Ahhh çok
ince ve derin bir mevzu ve kafalar çatlarcasına ama resmen çatlarcasına, kalpler
patlarcasına üzerinde durulacak bir mesele. Çünkü teşrih masasına yatırılmadan
izah ve izhar edilemeyecek bir sorun. İnanın ifade etmekte aciz kalıyorum
burada ki saklı yönü, detayı, özü, çünkü söze dönüştüremiyorum, ancak
duyumsayabiliyorum. Duyumsayabildiğimi söze dökebilsem bi ahhh, inanın her şey
mutlak berraklıkta hatta handiyse gözün bile görebileceği şekilde tezahür
edecek ama olmuyor kahrolmasın. Burada kafaları ve vicdanları boğan aşılmaz bir
paradoks yok mudur? Yoksa şöyle mi olmaktadır; varsıllar yatarak yaşadıkları
için varsıl, yoksullar çok çalıştıkları için yoksul mu olmaktadırlar acaba? Zevahire
bakınca sanki böyle bir manzara çıkmaktadır karşımıza. Zira varsıllar hiç
çalışmadan zengin olmakta, yoksullar ne kadar çalışırlarsa çalışsınlar yine de
yoksul kalmaktadırlar. Öyle ya varsıllar yoksul kalmazlar, bu kabil olabilemez,
olabilme ihtimali olursa devletin hazinesinde ki bizim paralarımız ne güne
duruyor ki, o paralar varsıllar yoksulluk seviyesine düşme ihtimaliyle karşı
karşıya kaldıklarında ya onları aynı seviyelerinde tutmak ya da daha üst
seviyeye çıkarmak için var değil midir? Çünkü bize varsıllık yakışmadığı için yakışanları
varsıl etmek ya da varsıl olanları oldukları yerde tutmak ve behemehâl bizim
seviyemize düşürmemek için var değil miyiz ve var değil midir hazinemiz? Zira
yoksulun sarf ettiği emeğinin karşılığı bihakkın kendisine asla dönmemektedir. Çünkü
ona güzel bir hayat yakıştırılmamaktadır. Orada bir değer vardır ve o değeri
varsıl kendisine dâhil etmektedir yani sömürmektedir. Normal de varsıllar,
yoksulları doyurduklarını söylerler de mi? Peki gerçekte kim kimi doyurmaktadır
acaba hiç düşündük mü? O lüks, görkemli, mutantan hayatların ardında ki gizli
emeğin içinde ki saklı el kime aittir? Böylesi azim ve şedit vicdansızlığı ve
adaletsizliği kimse mi fark etmiyor peki? Elbette bunun suçlusu zaten biliyor ne
neyin olduğunu ve kendisinin ne kanı bozuk olduğunu ama suçsuzu ise bilse de
yapacak bir şeyi olmuyor maalesef, zira yapacağını yapacak hiçbir araca sahip
değil. Çünkü hayat tümüyle suçlular tarafından muhasara altındadır. Velakin
inanıyoruz ki, elbette insan kazanacaktır ve mutlaka bir hesap vakti olacaktır!
Elbette insan uyanırsa ve hakkını ararsa, isterse, almak için amansız kavgasını
vermekten imtina etmezse. Ezilenler; kimliğiniz, fikriyatınız ne olursa olsun safınızın
ve sınıfınızı biliniz, unutmayınız, orada durmaktan ve hedefinize karşı
birleşik gücünüzle tavizsiz kavga vermekten imtina etmeyiniz.
EKSTRA NOT:
Bunların hepsi işin sanatını kapmışlar. Yüksek sesle VATAN-MİLLET-DİN-İMAN diye diye kişisel çıkarları için mücadele veriyorlar. Ülkenin milli çıkarlarına zarar veren eylemlerini VATANA HİZMET diye savunabiliyorlar.
İBRAHİM KİRAS-Karar Gazetesi