Hiçbir kimse ve hiçbir şey; ne göklerin ne de yerlerin sahibi değildirler. Herkes ve her şey münhasıran birer kullanıcı olmaktan ibarettirler. Varolan ve hizmet eden her şeyi iyi kullanmak, geliştirmek ve bozmadan, sağlıklı olarak yarınki nesillere bırakmak zorundadırlar. Geçelim!
Her şey günden güne fasılasız olarak bir yıkıma ve yok oluşa
doğru doğru sürükleniyor. Kapitalizm tarafından temelleri aşındırılmayan hiçbir
şey kalmadı handiyse. Para terakümü uğruna her şeyi harcadık, tükettik. İşin
garibi böylesi bir yeltenme adeta zafer naralarıyla kutsanıyor. Sanki insanlık
yeniden diriliyormuş ve cennet hayaline kavuşuyormuş gibi. Her çöküş eşiğinde
yeniden bir hikâye uyduran ve uydurduğu hikâyeyle insanlığı büyüleyip uyutan
kapitalizm yeniden dirilmeye çalışıyor uydurduğu ve yeniymiş gibi pazarlamaya
çalıştığı her hikâyesiyle. İnsanlığa dair ne kadar ortak değer ve alan varsa
talan eden ve yağmaladıklarını da birilerinin inhisarına geçiren ve oradan da
kendine müzaheret bekleyen kapitalizm adeta insansız bir dünya yaratma peşinde
koşuyor. İnsanları zımnen bireyciliğe kanalize eden ve bu yolla insanı yalnız
bırakıp daha kolay avlayacağını hayal eden kapitalizm tüm ortak değerleri ve
yaşam alanlarını yok etmeye devam ediyor. İnsanları bir arada tutan
ortaklıkları ve ortak alanları yok ederek insanları kendi çıkarlarının kölesi
haline getiren ve çıkarlarını temin ederekte onları kendisinin kulu ve kölesi
derekesine düşüren kapitalizm tedricen sonunun yaklaştığını gördüğü için
faaliyetlerine hız vermekte ve hız kesmeden de devam etmektedir. Kapitalizm
nasıl güneşsiz bir gökyüzü peşinde ise, aynı şekilde insansız da bir yeryüzü
hayali kurmaktadır, evet insanlar olsun istemektedir ama makineden farkı
olmayan yani duygusuz, düşüncesiz yığınlar yahut güneş olsun ama aydınlık
sunmasın. İnsanlığı bir araya getiren ve bir arada tutan ne kadar şey varsa,
hepsini tek tek özelleştirmekte ve kölelerinin mülkiyetine devretmektedir.
Böylece de kötülükler çığ gibi büyümekte, iyilikler anlamsızlaşmakta ve yaşam
çekilmez hale gelmektedir. Varlığa dair ne varsa peyderpey kirlenmekte, kökü
kurumakta ve yok olmaktadır. Kapitalizmin en büyük ve kudretli müdafi de
maalesef devlet denilen mekanizmalardır. Çünkü devletler tarihin hiçbir döneminde
insanların safında durmamıştır, adeta insanlık düşmanıymış gibi insanlığın
muarızlarının yanında yer almıştır. Biz devletlerin bizler için varolduğunu
sanarak devleti takdis etmiş ve onun gönüllü köleleri olmuşuz. Madem devlet
bizim içindir ve biz devlet için bir hiç olmayı göze alıyoruz, devlet niçin
bizimle birlikte düşmanlarımıza karşı savaşmıyor diye sormayı akıl edememişiz.
Devlet için ölmüşüz ama devlet bizi düşmanlarımız karşısında naçar ve yalnız
bırakmış. Onların talanlarına, yalanlarına, soygunlarına, vurgunlarına karşı
adeta körü oynamış. Bu devlete kötülük yapmak değildir, ona görevini
hatırlatmak ve onu uyarmaktır. Biz niçin varsak ve varlığımız muktezasınca
yapmamız gerekeni yapmak zorundaysak, devlette niçin var olduğunu bilmeli ve varlığının
muktezasınca ödevini bihakkın ifa etmelidir. Biz devletin köpeği değiliz ama
devlet bizim bekçimizdir ve bu bilinmek zorundadır. İnsanlık tarihinin son yüz
yılları ne hazindir ki, insanlığın ortak emeğinin neticesi olan büyük
birikiminin yani herkese ait olanın, insanlık düşmanları tarafından ve ne
acıdır ki devletler tavassutuyla ve nezaretinde gasp edilmesinin, çalınmasının,
yağma ve talan edilmesinin, sömürülmesinin tarihi olmuştur. Ve böylesi bir
vandallıkta asıl hazin yön ise, bu durumun yani talanın ve yağmanın, terakki tezgâhlarıyla,
kalkınma ve büyüme aldatmacalarıyla tolere ettirilmeye yeltenilmesidir. Tüm bu
olup bitenler muvacehesinde itiraz ve isyanlar vuku bulduysa da maalesef cılız
kalmış ve yeterli etkiyi gösterememiştir. Çünkü itiraz ve isyanlar sahici
olmaktan uzaktılar. Eğer insanlık uyanmaz ve göstermesi gereken tepkiyi en
sahici ve samimi şekilde ve yeterli tonda göstermezse yıkımın boyutlarını
tahmin etmek bile kabil olmayacak hatta kurtarılacak tek bir şey kalmayacaktır.
Bugün insanlık çok kritik bir dönemeçte durmaktadır ya dönmeyi başaracak ya da
un ufak olacaktır. Bugün ortak yaşamın dinamiklerinden olan ama çalınmayan
hiçbir şey kalmamıştır. Kendisinin üretmediği, var etmediği ve bu yüzden
herkese ait olan şeyleri bile utanmazca yağmalamakta ve yağmalatmaktadır
kapitalizm. Ortak olan, herkese ait olan ne varsa, toplu halde yaşamanın, bir
arada olmanın temelini teşkil eder ki, birilerinin monopolüne geçirilmeleri,
kar toplama niyetiyle istimal edilmeleri ve gerçek sahiplerinden yani
insanlardan, hayvanlardan, bitkilerden çalınmaları kesinlikle kabil değildir ve
böylesi bir ihanet tolere edilebilir değildir ve bunun karşısında sarsılmaz bir
mukavemetle durmak insanlığın en birincil ödevidir. Bugün kesif bir şekilde tüm
ortak değerlere karşı amansız bir taarruz vardır ve ortak olan her şeye
vicdansızca saldırılmakta ve ne kadar ortak değer varsa tekelleştirilmektedir.
Eğer yekpare insanlık güçlerini birleştirmez ve birleşik güçleriyle bu
taarruzun karşısında aşılamaz bir barikat olmazsa, kesintisiz bir mukavemet
göstermezse, bir geleceği kesinlikle olmayacaktır. Çünkü doğanın yok olması,
canlı ve cansız her şeyin yok olması demek olacağından ve bunların yok olması
da insan yaşamının kabil olamayacağı anlamına gelmesinden, nihayetinde bir
insanlık yaşamından söz etmek muhal olacaktır. Kendi ellerimizle yok ettiğimiz
ya da yok edilmelerine seyirci kaldığımız şeyler için sonradan nedamet
gözyaşları dökmek sahtekârlıktan ve soytarılıktan başka bir anlam ifade
etmeyecektir. Bizlere kendi geleceğimizi kendi ellerimizle yok ettiriyorlar ama
hala uyuyoruz ve hiçbir şeyin farkında değiliz. Uyan ve ayağa kalk ey
insançocuğu!
https://www.youtube.com/watch?v=qIrRlxxnIaE
https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/diyanetin-bes-yildizli-sevdasi-bitmiyor-1848547