İslamcıları da, Milliyetçileri de,
Sosyalistleri de, Kemalistleri de çok garipsiyorum. Tüm kalbimle ve bilincimle
söylüyorum bu sözleri. Hepsi ayrı bir âlemde yaşıyorlar. Sanki düşüncelerini
başkalarına duyurma, başkalarıyla birlikte yaşama ve düşünceleri temelinde bir
dünya kurma idealleri yokmuş gibi yaşıyorlar. Hepsi de kendi kendilerine
anlatıyorlar fikirlerini ve kendi içlerinde yaşıyorlar ne yaşıyorlarsa. Ki, bir
fikirleri de olduğunu ve olduğu kadarıyla bile fikirlerini bildiklerini de
sanmıyorum, fikri temellerine mütenasip yaşamları zaten yok. Mesela; bir
İslamcılık güya İslam’ı esas alır ama İslam ile ne derece bağdaşır ve İslami
yaşantıları nasıldır İslamcıların? Keza, bir Milliyetçilik Türk Milletini esas
alır ama Türk Milletinin töresine sadakatinin derecesi nedir ya da böyle bir
dertleri var mıdır Milliyetçilerin? Hakeza, Sosyalizm, güya fikri temel olarak Marksizm’i
dolaysıyla Marks’ı temel alır ama Marks’ı ne kadar içinde barındırır ve Marks
ile ilintisinin düzeyi ne derecededir Sosyalistlerin ve niçin hep birbirleriyle
teati yaparlar, oysa düşüncelerini insanlıkla paylaşmaları iktiza eder, Karl
Marks’ın nasıl yaşadığını bilmiyorlarmış gibi yaşamak bir Sosyalist için nasıl
bir şeydir, oysa bir Sosyalist umut olduğuna inanıyorsa, ki inanmalıdır,
öyleyse bir umut çiçeği gibi açmalıdır halk toprağında ve bir bal gibi
olmalıdır insanlık sofrasında? Ve hakeza, Kemalizm, Mustafa Kemal Atatürk’e
istinat edilir ama onun ruhunu ne kadar taşımaktadır ve ideallerine ne kadar
bağlıdır Kemalistler, oysa bir Kemalist behemehâl Cumhuriyetten ve Cumhuriyetçi
olarak yaşamaktan taviz vermemelidir ve Cumhuriyeti öyle bir temsil etmelidir
ki, herkes Cumhuriyetin sığınılacak son kale olduğunu bilmeli ve bilinçlerine
kazımalıdırlar? Maalesef çok ileri düzeyde bir fikri sefalet vardır bu
topraklarda. Ki, dahası fikirlerini de fikirlerinin özüyle mütenasip bir
şekilde yaşamıyorlar, yalan yanlış, abuk sabuk yaşıyorlar. Münhasıran gündelik
politik kıskacın içerisinde ve dünya nimetlerine erişme kavgası veriyorlar. Şu
adam benim fikrimi daha iyi savunur öyleyse ona meydanı bırakabilirim
diyemiyorlar hiçbirisi de, çünkü hiçbirinin fikri yok, yaşatmak ve onunla
yaşamak istedikleri. Hepsi de kendi temellerini dinamitliyorlar maalesef. Çünkü
fikir dolu bir hayat bir başkadır ve bir fikri olan o fikrini önce insanlara
sonra da insanlar tavassutu ile hayata egemen kılmak için canını dişine takar
ve bunu da zor yoluyla değil gönül yoluyla yapar, çünkü aklı olanlara galip
gelmek ikna ile olur icbar ile değil, ama bizler fikirlerimiz varsa bile onu
zor yoluyla tolere ettirmeyi alışkanlık edinmişiz. Misal; bir Sosyalist bilmez
mi, Karl Marks’ın hangi acıları çektiğini, düşüncesini yaşamak pahasına nelere
katlandığını, öyleyse nasıl olurda umarsız, duyarsız davranabilir? Ayrıca kendi
fikrimizi kendimiz yaşamayız ama başkalarına dayatıp onların yaşamlarını
isteriz. Ne kadar alıkça, bönce bir tavır değil mi Tanrı aşkına? Kendilerini
akıllı, âlemi kör ve sersem sanıyorlar. İslamcılar, münhasıran kendilerini
ahlaklı sanıyorlar ve cennetin tapusunun kendilerinde olduğunu sanıyorlar,
inanmadıklarına inandırmaya, yaşamadıklarını yaşatmaya çalışıyorlar. Bu yüzden
de umarsızca yaşayabiliyorlar, insanların kendilerinin yaşamlarını tolere
ettiklerini sanıyorlar. Kendileri diledikleri gibi yaşıyorlar ama diledikleri
gibi yaşayanları da lanetliyorlar. Dine inandıkları için ahlaka ihtiyaçları
yokmuş gibiler. Dinden yola çıkarak ne söylerlerse insanların inanacaklarını
sanıyorlar, dini bir afyon gibi kullanıyorlar. Keza Milliyetçiler, vatanın
münhasıran kendilerine ait olduğunu ve vatanı ancak kendilerinin savunabileceklerini
sanıyorlar ve münhasıran kendilerinin Türk Milletinden olduklarını
farzediyorlar ve hayatta da buna göre davranıyorlar, kendilerinin vatan, millet
konusunda asla yanlış yapmayacaklarını ama başkalarının kolayca yanlış yapabileceklerini
düşünüyorlar, bu olguları adeta bir afyon gibi kullanıyorlar. Hakeza,
Sosyalistler, münhasıran kendilerinin dünyayı değiştirebileceklerini, ki, bu
öncü olmak bağlamında doğrudur, ancak Sosyalistler böyle bir değişimin öznesi
ve öncüsü olabilirler, keza münhasıran kendilerinin aydınlanma çağını
yaşadıklarını, ki, bu da doğrudur, zira akıllarını isabetli şekilde kullananlar
ve aklın ışığıyla bilim yolunu takip edip gerçek bir aydın tavrı ortaya
koyanlar Sosyalistlerdir, geride kalan herkesin ise cahil olduğunu ve hiçbir
şeyden çakmadıklarını farzediyorlar, burada karar vermek içinde bizatihi hayatı
algılayıp, anlamak icap eder, resme çok iyi bakmak bunun doğru olup olmadığını
bilmek için önkoşuldur. Fikirlerini kendi aralarında birbirlerine anlatıyorlar
ve işte bu doğrudur ama bir an önce açılım yapmalıdırlar. Başkalarıyla oturup
fikirlerini paylaşma gereği duymuyorlar, bu olmazsa istedikleri olmayacak ama
farkında değiller. Kendilerinden başka hürriyeti, adaleti, eşitliği
savunabilecek kimsenin olmadığını sanıyorlar, yanılıp yanılmadıklarını görmek
için bilincin açık olması şarttır. Nümayişlerini kendi kendilerinin aralarında
yapıyorlar ve asırlarca böyle yaptıkları halde elde bir şey olmadığını
anlayamıyorlar, işte bunu mutlaka fark etmeleri ve tüm ezilenlerin
birleşmelerini sağlamaları ve ortaya çıkacak birleşik gücü istenilen yönde
kanalize etmeleri isticalen şarttır. Ezilenlerin, yoksulların münhasıran tek
kimlikli olmadıklarını akıl edemiyorlar ve buna matuf politika
geliştiremiyorlar, bu en büyük açmazlarından biridir ve isticalen burada
yeniden yapılanma şarttır. Ve hakeza, Kemalistler Tam Bağımsız Türkiye idealini
ancak kendilerinin savunabileceklerini sanıyorlar, kendilerinden olmayanları
yobaz olarak addediyorlar, başkalarında ki kötü davranışları tenkit ediyorlar
ama bir taraftan da aynısını kendilerinin yaptığı ortaya çıkıyor, işte bu
amansız bir paradokstur ve bunu mutlaka tolere edip gereğini yerine getirmelidirler
yani öyle bir eylem ortaya koymalıdırlar ki, tüm insanlık onlara hayran
kalmalıdır. Aydınlanmak şiarları olmaları gerekirken aydınlanmaktan korkuyorlarmış
gibi tavırlar sergiliyorlar, oysa hem savunmak hem savunduğundan korkuyormuş
gibi algı yaratmak netamelidir ve kendi mezarını kazmaktır. Tam bağımsız
karakterler olmaları icap ederken, böyle olmaya çalışanların tam karşılarında
duruyorlar, bundan vazgeçmeli ve bu minvalde hareket edenlerle müttefik
olmalıdırlar. Hülasa; maalesef hiçbirisi köklerinden neşet ederek var
olmuyorlar ve köklerine mütenasip bir yaşam kurmakta olabildiğince
beceriksizler. Münhasıran güya bir fikirleri varmış ve o fikirleri temelinde
bir dünya idealleri bulunuyormuş gibi yaşıyorlar yani kendi kendilerini
avutuyorlar. Bir an önce köklerine
dönmeleri, kavgalarında samimi olmaları, fikirlerini toplumla paylaşmaları, her
kimlikten insana insani yaklaşımlar sergilemeleri icap etmektedir. Yoksa birer
birer kaybederler ve kaybeder insanlıkta kendileriyle beraber. Çünkü insanlığı
aldatarak ilelebet payidar olamaz hiçbir şey ve insanlık bir gün mutlaka
gerçekleri görecektir.
EKSTRA NOT:
Sevgili gençler! Cumhuriyet,
Cumhuriyet, Cumhuriyet, behemehâl Cumhuriyet, aklınızın ışığının aydınlığında
yol alın ve bilmin önderliğinde ilerleyin, bilakis hayat daha siz yaşarken
ölümü sunacaktır size, zaten birer ölücanlarsınız, uyanın, dirilin ve
yarınlarınız aydınlık olsun, yaşamaya geldiğiniz dünyada yaşayamadan ölmeyin. Hiçbir
şeyi umursamayın, hiçbir şeyle uyutulmayın, aldatılmayın, insana odaklanın ve
mutlaka ama mutlaka eyleme bakın. Mesela; adalet için yürüyen ve savaşan
insanla, her gün aynı türküyü söyleyen bir olur mu? Yaşamaktan bahsedenle,
ölmekten bahseden bir olur mu?