İNSANLIĞIN ÖZ-ELEŞTİRİSİ...177...

Özgür DENİZ - 21.07.2021

Biz insançocukları ilk evvelde bireysel yaşantılarımızda bir tecdide, sonra da toplum olarak açık ya da kapalı yaşam kurallarında bir tecdide gitmeliyiz. Bireyler olarak gerçekten çok lakayt bir yaşam yaşıyoruz, hiçbir şey umurumuzda değil, başka acılar bizi zerre ırgalamıyor, başka mutsuzluklar umurumuzda değil hatta mutsuzluklardan mutluluk üretmeye çalışıyoruz, bize dokunmayan bin yaşasın diyoruz hatta yaşaması için müzahir oluyoruz. Bireylerin toplamı da toplum oluyor ve birey öyle olunca yansıması olan toplumun da farklı olacak hali yok elbette ve maalesef toplum olarakta aynıyız. Bireyin toplumu, toplumunda bireyi etkilediğini ve karşılıklı etkileşimin değişimin belirleyici ögesi olduğunu unutmayalım. Yani günümüzde bireyleri de, toplumu da anlamak gerçekten kabil değil, gerçi birey var mı orası da başka bir mesele, zira birey demek zaten şikayetçi olduğumuz şeyleri yapmayan demektir, yaptığına göre demek ki henüz birey olamamış ve hala sürünün bir parçası olan asalaklarız. En başta birey demek özgürlükçü olmak demektir, hayatına dair kararları kendi özgür iradesi ile alan veren demektir. Ama burada yani bu ülkede böyle bir şey var mı? Çünkü gerçekten ciddi değişime ihtiyacımız var. Bunun yolu da bireyin topluma etkide bulunması, toplumun da bireye tepkide bulunması ve bu etki tepki neticesinde dönüşümün tahakkuk etmesidir. Ama gerek kişiler olarak, gerekse toplum olarak adeta ölüyüz. Bugün tek tek bireyler olarak yaşamlarımızda ciddi sıkıntıların olduğu muhakkaktır, böyle olunca toplumsal yaşantımız da şirazesinden çıkmış bulunmaktadır yahut toplumsal yaşantımız şirazesinden çıkınca bireysel yaşantılarımızda da başıbozuk davranışlar tezahür etmektedir. Bir yerde bir bozukluk, yanlışlık olduğu kesindir. Bu durumu gözlerimizle görmesekte, gönüllerimizde hissedebilmekteyiz. Bir yerlerde bir adım atmak iktiza ediyor ama nerede? İşte bütün mesele bu; o ilk adımı atabilmek ama nasıl, nerede, kim tarafından? Ve atan da, atmayı düşünen de, atılması gerektiğini ifade eden de yok ve bu gerçekten çok acı. Bizler bitevi kalıba odaklandığımız için, özü, detayı, küçük ve kör noktaları görmekten ya da hissetmekten yoksun kalıyoruz. Böyle olunca da hem bireysel hem de toplumsal yaşantımızın gayet normal olduğunu düşünüyoruz. Zaten ne bireysel ne de toplumsal yaşamlarımızı murakabe etmekten çok uzağız. Belki de fark edemeyişimizin sebebi de budur, çünkü murakabe yapsak fark edebilmemiz kabilken, bunu yapmayınca gözden ırak kalıyor o küçük noktalarda ki büyük yanlışlarımız. İşin en felaket tarafı haddizatında nedir biliyor musunuz? Biz alışkanlıklarımızı yaşam edinmişiz ve alışkanlıklarla örülmüş yaşamlarımızı öyle bir içselleştirmişiz ki, yaşadıklarımızın yanlış, yaşamamız gerekenin doğru olduğunu kesinlikle düşünmüyoruz, aksine yaşadıklarımızın şeksiz ve şüphesiz doğru olduğu ortak noktasında mutabıkız, sanki örtülü bir sözleşme yapmışız gibi. Yani gerçekten bizi öldüren bir yaşamı nasıl oluyor da tolere edebiliyor, kanıksayabiliyoruz anlaşılacak gibi değil. Biz hiçbir şeyi doğru bilmediğimiz için, yanlış yaşadığımızın da farkında değiliz. Mesela; yaşadığımız hayatı öyle bir kanıksamışız ki, hayatımızdaki yanlışlar gözümüzün içine sokulsa da, hayır o yanlış değil doğru diyoruz. Biz öğrenmemişiz, bize öğretilmiş ve biz öğretildiği gibi almışız, sindirmişiz, içselleştirmişiz ve geriye dönüşümüz de bu sebeple kabil olmuyor.

 

EKSTRA NOT:

 

https://www.yenicaggazetesi.com.tr/akbelen-ormaninda-termik-santral-icin-agac-kiyimi-basladi-bir-cennet-daha-cehenneme-donusmek-uzere-463618h.htm

 

https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiyeye-yaklasan-buyuk-multeci-dalgasi-dunya-basininda-1853539

Tarih: 21.07.2021 Okunma: 402

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?