Oysa uyuduk uyanmadık olacak, yaşadık
yaşamadık olacak, şu fani dünyada üç beş günlük bir saltanatımız olacak, dünya
mülkü kime ve neye yaradı, yarayacak? Her şey boş, her şey. Hem de bomboş. En
büyük zenginlik ve saf özgürlük, sahipsizliktir, dolayısıyla hep birlikte sahip
olmaktır. Ne kazanma derdi olacak ne de kaybetme, bu yüzden de stres, sıkıntı,
hırs olmayacak. Kendimizi yiyip bitirmeyeceğiz aptalca, bilakis yaşamdan tat
almaya bakacağız her durumda. Keşke bunun lezzetini bir idrak edebilsek! O
kadar sığız ve sığ bakıp, sığ yaşıyoruz ki, böylesi bir yaşamı öcü gibi
algılıyoruz ve hemen amansız muhalefete yöneliyoruz. Bunu idrak edemediğimiz
için mevcut halimizin en iyi hal olduğunu sanıyoruz yani asırlarca alıştığımız
halimizin. Oysa asırlarca alıştığımız halimiz bize bir şey kazandırmadı ama hep
kaybettirdi, fakat farkında değiliz, kendimizi kaybetmişiz de haberimiz yok.
Filozofun dediği gibi insan kendisini sessizce kaybedermiş, bizde asırlar
içinde sessizce kaybolmuşuz. Kuvvet, kudret, servet, şöhret, makam, mansıp,
mevki ve ne varsa dünyaya dair hepsi boş, hepsi muvakkat, hepsi fani,
hiçbirisinin hiçbir anlamı ve kıymeti yok. Yemin ederim ki yok ama var
sanıyoruz ve var sanmamızla boş şeyler uğrunda sürünürken yok olup gidiyoruz.
Ve ne hikmetse sahip olmak için çıldırıyoruz, deliriyoruz, kafayı yiyoruz. Her
türlü namussuzluğu, kahpeliği yapmaktan, hile ve desiseye başvurmaktan hazer
etmiyor, hicap duymuyoruz. Şerefimizi, namusumuzu dahi peşkeş çekiyoruz
alacaklarımız uğrunda. Niye böyleyiz? Kendi ellerimizle kendimizi bağlıyoruz ve
tutsak kılıyoruz. Bizi var eden, varlığımızın sigortası olan hürriyetimizden
dahi feragat ediyoruz. Ne gereği var beş para etmez şeyler uğrunda kafayı
yemeye, oysa hiçbir bağlantın olmadan, yere yapışmadan, kuşlar gibi yaşamak
varken, nedir bu esarete tutkunluk? Tüm dünyaya sahip olsak ne olacak? Her şey
bizim olsa ne olacak? Devasa bir midemiz mi var, bir milyon insanın midesine
girecek olanı bir anda yutacak? Bindiğimiz araba, yaşadığımız şato bizi ölümün
elinden çekip alabilecek mi? Ecel gelince zırhın faydası mı olacak? Nedir
böylesi bir dünya umuru uğruna düşmanlık etmek, hırs yapmak, nefret duymak,
kıskanmak? Nefret ve kinde boğulmak, iftiralar, kıskançlıklar nedendir? Kardeşçe,
adil ve eşit olarak yaşamak varken, cömertçe paylaşmak varken, sahip olma
hayalleri görmektense hep birlikte sahip olmak mücadelesi vermek varken
nedendir bunca nankörlük, bunca kan kusmak, canı pahasına teraküme tevessül
etmek? Sahi ne kadarını kendimizle birlikte götürmeyi düşünüyoruz? Birbirimizin
elindekine saldırıyoruz, göz dikiyoruz, almak için her türlü hileye
başvuruyoruz, mala mülke rezil bir bağlılığımız, inhimakimiz olunca çok mu iyi
oluyor her şey? Sonra da aklımız varmış gibi, gönlümüz yüceymiş gibi,
insanmışız gibi yeryüzünde dolaşıyoruz! Oysa bizden insan falan olmaz, yemin
ediyorum olmaz. İnsan insanın canına kıyar mı? İnsan insanın kuyusunu kazar mı?
İnsan insana iftira atar mı? İnsan insanın hakkını yer mi? İnsan sahip olmak
için kendinden feragat eder mi? İnsan daha fazla kazanmak ve başkalarına
hükmetmek uğruna haydutluk, hırsızlık, gasp yapar mı? İnsan üzerinde yaşadığı
toprağı, içinde yüzdüğü denizi, içtiği suyu, soluduğu havayı kirletir mi? İnsan
kibirlenir mi, başkalarına tepeden bakar mı? İnsan başka insanların haklarını
başkalarına peşkeş çeker mi gücüm var diyerek, var olan gücünü kullanarak? Biz
insanız ha? Bizden insan falan olmaz ama ne olur onu da ben söylemeyeyim?
İNSANLIĞIN ÖZ-ELEŞTİRİSİ...183...
Özgür DENİZ - 28.07.2021
Tarih: 28.07.2021
Okunma: 296
YORUMLAR
Yorumunuzu ekleyin.