Bu dünyada, önce insan, gerçekten tam
bir dönüşle dönecek ve keza toplumda aynı dönüşümü yaşayacak ve nihayet
insanlık toprağında öyle sarsıcı, şiddetli ve amansız bir devrim olacak ki
(((burada, kabul etseniz de etmeseniz de devrimcilerin en büyüğü, en güzeli, en
asili ve soylusu olan ve bir insandan başlayarak tüm insanlığı değiştirmiş ve
yeryüzünde ki en büyük, en kalcı insanlık devrimini gerçekleştirmiş bulunan
(şimdi o devrime ihanet edilmiş olunsa da ve o devrime layık sonsuz az insan
olsa da) Hz. Muhammed’e binler selam olsun))) hem özel hayatlarımız hem de
dünya hayatımız ters yüz olacak. Zira ters yüz olunmadan gerçek bir devrimin
tahakkuku kabil-i mümkün değildir. Çünkü yekpare olarak hasta olan insanlığa
sahici ve kalıcı bir tedavi lazımdır, pansuman tedavilerle olacak hiçbir şey yoktur
ve bugüne değin de olmamıştır. Ki, alışageldiğimiz yaşamlardan sıyrılıp yeni
bir yaşama başlayabilelim ve yeni bir dünya kurabilelim. Devrim deyince hemen
yanlış anlıyoruz, yafta vurmaya yelteniyoruz. Bildiğimizden mi? Hayır, bilakis
zırcahiliz bu konuda, hatta Sosyalizm konusunda bile zırcahiliz, alışagelen
düşüncelerin peşine takılmışız gidiyoruz. Güya örnekler veriyoruz, sanki bizim
dünyamız çok temizmiş gibi. Ki, insan olduğunu unutuyoruz devrimcilerin de,
devrimi gerçekleştirenlerin de ve onu yönlendirecek, süreci daha iyiye doğru
yönetecek olanların da halklar olduğunu unutuyoruz. Çünkü anlayacak bir beyne
sahip değiliz ama önyargının gücüne teslim olup yargılayacak bir nefsimiz var. Niye?
Çünkü anlamak tehlikeli ama yargılamak, suçlamak ve suçlu ilan ettiklerimizin dünyalarına
el koymak çok kolay, çok kazançlı ve bulunmaz bir fırsattır. Anlamadıklarımızla,
anlama kabiliyeti ve yetisi yok olmuş halkı aldatmak çok kolay oluyor zira. Bu
dünyanın değişmesinin devrimden başka yolu kesinlikle yoktur. Vallahi, billahi,
tallahi yoktur. Devrim, insanlığın huzuru, mutluluğu, insanca yaşaması ve
yaşamak sevincini tam anlamıyla tatması için mutlak ve muhakkak önkoşuldur. Ama
bunu idrak edecek zekâya malik değiliz. Gerçekten zeki bir toplum değiliz hatta
akıllı bir toplumda değiliz. Alık ve bön bir toplumuz tam aksine. Çünkü tüm
yetilerimiz iflas etmiş, körelmiş, organlarımız dumura uğramış. Yüz yıllar
boyunca alışılagelen ve bizlere de tevarüs eden yaşamlar bizleri mahvetmiş,
bizi biz eden yetilerimizi, meziyetlerimizi kaybettirmiş bize. Böyle olunca da
orta da zaten biz diye bir şey kalmamış. Çünkü insanı insan kılan özellikler
yoksa, insan diye bir şeyin varlığından da söz edilemez. Bugün gerçekten insan
diye bir şey var mı? Kim kendine insan diyebilir ve bunu mutlak olarak ispat
edebilir? Biz bu dünyaya sahip olmaya, çalmaya, çırpmaya, gasp etmeye,
başkalarına ait olanı kendi üzerimize geçirmeye ve başkaları ıstırap içerisinde
yaşarken kendimiz dem sürmeye, keyfetmeye gelmedik. İnsan gibi yaşamak için
geldik ve insan gibi yaşayacak bir dünya yaratmak için geldik. İnsanın insanlık
onuruna seza bir yaşama kavuşması için en büyük bedeli ödemeye geldik icap
ediyorsa.
EKSTRA:
‘’Partiler, iktidarlar için
söylemiyorum. Aklı olmayanlara da söylemiyorum. Geçelim! Eğer Türkiye
Cumhuriyeti Devleti diye bir devlet varsa, eğer böyle bir devlet varsa ve
gerçekten devletse, eğer var olan bu devletin bir Milli İstihbarat Teşkilatı
varsa ve o teşkilat gerçekten Milli İstihbarat Teşkilatı ise, bu ülkeyi
yakanlar bulunur, gereği gerektiği gibi yapılır. Gereğinin ne olduğunu,
gerektiği gibinin ne olduğunu elbette bunlar bilmelidir, bendeniz söylemek
zorunda değilim. Orada bir yangın var ve ağaçlar cayır cayır yanıyorlar! Eğer
bulamıyorlarsa ve yapamıyorlarsa o zaman devlet mevlet, istihbarat mistihbarat
diye bir şey yoktur, varlıkları hayaldir, sözdedirler, güya vardırlar, buna
rağmen devlet ve istihbarat var demek; var olamayan şeyleri var göstererek
toplumu hizaya çekmeye yeltenmektir yani bencilce hesapları kotarmaktır gaye.
Ayrıca eğer bu ülkede dünden bugüne yakılan ormanlar üzerine yapılan tek bir
otel varsa, o oteller hala işliyorsa, yanan yerler şahısların inhisarına
devredilmişse yine aynı düşüncem geçerlidir, devlet diye bir şey yoktur ve o
devletin bir istihbarat örgütü falan yoktur, var olmaları öylesinedir,
sözdedir, güyadır. Yakılan orman arazilerinin üzerine konan kim varsa,
kondurulan ne varsa mutlaka ama mutlaka yerle yeksan edilmelidir ve o yerler
yeniden olması gerektiği duruma döndürülmelidir. Aksi şeksiz şüphesiz, kayıtsız
şartsız insanlığa ve ülkeye ihanettir.’’