Su bitiyor, oksijen bitiyor!
Bu iki “hayatî” nesne bizi şiddetle uyarıyor…
“Tedbir alın”,” tedbir alın” diye bağırıyor.
Su ve oksijenle meşgul olun diye feryat ediyor!
Peki, biz bu ikazlara kulak veriyor muyuz?
Ne gezer!
Birkaç bilim insanının kendilerine dert edinmesinden, onların feryatlarından başka bişey duymuyoruz.
İnsanoğlunun kısm-ı azamisi, bütün devlet aygıtı neyle meşgul?
Parayla!
Paranın çoğaltılmasıyla!
Nitekim çoğalıyor…
Her ne kadar size pek bişey düşmüyorsa da nerelere, ne kadar düştüğünü,
Memleketin her yerindeki akarsular kururken para nehirlerinin nasıl aktığını,
Hangi barajları doldurduğunu duyuyor, görüyor, şahit oluyorsunuz!
Bazen, şakayla karışık “eskiden para mı vardı?” deriz…
Para yoktu, oksijen vardı, bol!
Şimdi para çoğaldıkça oksijen azalıyor… Oksijen derken suyu da kastediyoruz. Bilindiği gibi suyun üçte biri oksijen…
Kızılderili Reisi diyor ki, “Son ağaç kesildiğinde, son akarsu kuruduğunda, son balık öldüğünde, beyaz adam paranın yenmeyeceğini öğrenecek”!
Vaziyet, Reis’in tespitinden de vahim: Para belki yenebilir!
Ama içilemez ki, solunamaz, akciğerlere çekilemez ki!
Nehirler deyince aklıma otobanlar, “oto nehirleri” geldi…
Yollar genellikle akarsu yataklarına “paralel” yapılır… Seyahat esnasında, yanınızda akan nehri de seyredersiniz. Artık seyredemiyorsunuz, çünkü kurumuş. Araba nehirleri gürü gürül, gittikçe artan bir “debi”yle akarken, akarsular sizlere ömür!
Her türlü zehir, karbondioksit salınımı “tam gaz”…
“Devr”in bitti oksijen, mezarını kaz!
x x x
TAVSİYE
YERKÜRE YANIYOR… MAVİ GEZEGEN: CENNET GİBİYDİM, CEHENNEME ÇEVİRDİNİZ! https://www.youtube.com/watch?v=PA4K3EzhvuU&t=25s