Bilim akılla ilintilidir daha çok değil mi, din ise kalple, doğru mudur bu? Yanlış değildir. Çünkü bilimi üreten akıldır, zira bilim ancak düşünce yoluyla üretilir ve düşünen de akıldır, insanı insan yapan da kalpten doğan duygularıdır, mesela merhametin kaynağı kalp değil midir ve merhametsiz insan, insan olabilir mi? İnsan olan mutlaka merhametlidir, merhametli olmayan zevahirde insana benzeyebilir ama batında kesinlikle insan değildir. Akıl düşünür, kalp duygulanır. Fikir akıldan doğar, sevgi kalpten doğar. Bunu yanlışlamak ya da olumsuzlamak kabil midir? Peki, insan da ikisi de var mıdır? Hem akıl hem kalp yani, evet vardır. Yani insan akılsız düşünemez, kalpsiz duygulanamaz. Düşünmeyen fikir üretemez, duygusuz insan sevemez. İnsanın yarısı din, yarısı bilimdir. Öyle değil midir? Hayatının yarısını aklı yönetiyorsa, yarısını duyguları yönetiyor. Aklını alsanız da insan bir hiçtir, duygularını alsanız da bir hiçtir ama ikisi birden insanı hep yapmaktadır. Bu yüzden, bilim de, din de insanın içindedir. Yani ikisi mezcolmuş ve insan doğmuş. Vicdan ve akıl haddizatında buna delalettir. Ama bunları asli mahiyetleriyle ele almak iktiza eder. Vicdan bugün olan biten her şeyi kusar. Akıl da reddeder. Bu ne demektir? Din de, akıl da aynı şeyi söyler demektir. Yani bilimin reddettiğini dinde reddeder, dinin ittihaz ettiğini bilimde ittihaz eder. Ne insanı ne de doğayı parçalayamazsınız. Parçalayabilir misiniz? Nasıl yapacaksınız izah edebilir misiniz? Hatta insanı ve Tanrı’yı bile parçalayamazsınız. Aksini yapabilir misiniz ve bunu ortaya koyabilir misiniz? Tanrı senin içindeyse, içinden Tanrı’yı nasıl çıkaracaksın, çıkardığında sen olacak mısın? Doğadan koparsan varolabilir misin? Biz, dini de, bilimi de tekelleştirdiğimiz için ikisini birbirinden ayrı sanıyoruz. Yani dinin bilimi, biliminde dini reddettiğini sanıyoruz ve ortaya abuk sabuk bir insan tipolojisi çıkıyor ve bu insan tipolojisi her şeyi mahvediyor. Oysa ikisinin dengesidir ki, ekosistemin bekasının garantisidir, dolaylı olarakta insanın varlığının garantisidir. Ki, bunu da yani iki olguyu birbirinden ayıranlar da, din ve bilim bezirgânlarıdırlar, insanları daha kolay gütmek için. Çünkü iki olguyu da inhisarlarına geçiren bezirgânlar insanları kolayca uyutmakta, uyuşturmakta ve sömürmektedirler. Zira bu iki olguyu inhisarınıza almaz ve istediğiniz gibi şekillendirmezseniz, insanları aldatmanız kabil olamaz. Bu yüzden de bu iki olgunun bezirgânları bu iki olgu tavassutu ile insanlığı dünden bugüne sömüregelmişlerdir ve aynı şekilde devam etmektedirler. Durumun terse çevrilmesi için insanın uyanması önkoşuldur. İnsan bağımsız bir coğrafya ise, bilim onun aklıdır, din de ruhu. İnsan ne akılsız ne de ruhsuz varolabilir. Birini yok saysanız insanı yarım yaparsınız, ikisini yok saysanız insanı yok edersiniz. Burada söylenenler, ne akla, ne de vicdana terstir. Binaenaleyh, ne dine, ne de bilime terstir. Ters ise izahını yapmalısınız ve iddialarınızı ispatlamalısınız. Zaten böyle olduğu içindir ki, ikisi tarafından da tasvip ve tensip edilmektedir. Mesela; doğa katliamını hem vicdan hem de akıl kusar. Böyle olunca, hem din hem de bilim kusar. Bilim yol gösterir, din nasıl olacağını söyler. Zaten bu ayrım olmasaydı ve böylesi bir ayrım insanlığa dikte edilmeseydi, bugün cennet misali bir dünyada, cennet misali bir hayat yaşıyor olurduk. İnsanlar koyun gibi sürüleşip güdülmezlerdi. Bitevi kendilerini güdecek bir çoban aramazlardı. Sorusuz ve sorgusuz olmazlardı. Hesap sormakta gecikmezlerdi. Gerçeğin peşinde olurlardı ve gerçekten asla korkmazlardı, bilakis gerçeği tüm detayları ile bilmeye çalışırlardı. İki kanattan birinin kırılması ve kırılan kanadın yeniden muhkemleştirileceğine fırlatılıp atılması demek, insanın bir tarafa çakılıp kalması ve çakıldığı yerde ölücana dönüşmesi demektir. Çünkü dinsiz bilime mahkûm olması da, bilimsiz dine mahkûm olması da, insanın ölümünü intaç eder. Varlığa dair tüm deliller bunu doğrular.
AÇIK VE NET
Yüreğim sızlıyor, beynim zonkluyor, ruhum harap ve bitap
durumda, adeta bir ölüyüm. Gövdemin ve gövdemi ayakta tutan canımın acısını
tahfif edecek hiçbir şey yok maalesef. Etlerim hatta kemiklerim yanıyormuş gibi
hissediyorum. Yakanları geçiyorum, onlar mutlaka yanacaklar. Elbette birileri
taammüden, ölçüp, biçip, tartıp yaktıysa böyle söylüyorum. Böyle bir şey varsa,
göreceksiniz, duyacaksınız, izleyeceksiniz televizyonlardan yahut mutlaka
hissedersiniz, ya bu dünyada bir şekilde yanarak can vereceklerdir ya da öbür
dünyada hesapsız yanacaklardır onlar. Çünkü onlar münhasıran ağaçları
yakmadılar, elbette bir el ya da eller yaktıysa, onlar merhametsizce,
acımasızca, zalimce, bile isteye, göre göre canları yaktılar, hem de günahsız,
suçsuz, dilsiz, güçsüz, çaresiz canları yaktılar. Onlar toprağı ağlattılar,
gökleri ağlattılar, varlık dünyasında ne varsa ağlattılar. Neyse şu anki mevzum
burası değil. Geçelim ve gelelim sadede! Açık ve net bir şekilde söyleyeceğim.
Lamı cimi yok dümdüz söyleyeceğim. Odun gibi söyleyeceğim. Kimsenin de
söyleyeceklerime kızacağını, alınacağını sanmıyorum. Ayrıca niye böyle bir şey
olacak ki, olsun ki ama yine de biz söylemiş olalım. Ki, zaten ilerisi gerisi,
ardı önü umurumda da değil. Bir milyar yıl ceza da alacak olsam, kellem gövdemden
ayrılacakta olsa söyleyeceğim söyleyeceğimi. Hayır, hayır hakaret falan yok,
küfür yok, insanlık var münhasıran ve söz var. Ki, niye ceza alayım, niye
kellem yerinden ayrılsın ayrıca, ihanet mi ediyorum, devlet düşmanlığı mı
yapıyorum? Bilakis, olacak bir şey varsa, o da taltif edilme olmalıdır ancak.
Onu da istemem. Çünkü bendeniz bu toprakları bir karşılıkla sevmedim ki, bir
iyilik karşılığını bulamayınca sevmekten vazgeçeyim. Ki, birgün bir sebeple
terk etme gibi bir durum sadır olsa yine de bu toprakların kokusuyla giderim
gideceğim yere. Geçelim ve gelelim sadede! Eğer yanan ormanların bir
metrekaresine bile tek bir bina dikilecek olursa şayet, o binayı dikecek olan
kayıtsız şartsız, şeksiz şüphesiz vatan hainidir, bu milletin evladı değildir,
bu devletin vatandaşı değildir, insanlık ailesinin üyesi değildir yani insan
değildir. Hatta hesap kitap içinde olup öyle bir hayal kuran bile aynı
şekildedir yani mutlak ve muhakkak olarak vatan hainidir, insan evladı insan
değildir, kanı ve sütü bozuktur onun. Çünkü insan evladı insan olan, bir gram
şerefi, namusu, onuru olan böyle bir hayal kuramaz, plan yapamaz, yapmamalıdır.
O yerler mutlaka ama mutlaka ıslah edilmelidir, iyileştirilmelidir ve yeniden
ağaçlandırılmalıdır, çünkü böylesi bir şey; yarınlara borçtur, zira yanan
bugünün değildir, yarınındır. Keza oralar münhasıran birilerinin değildir,
herkesindir ve herkesin olarak kalmalıdır. Hatta bu topraklara bağlı olduğunu
düşünenlere hitaben söylüyorum, yanan ormanlık alanlara otel yapanların otellerine
gitmeyin, oralarda tatil yapmayın, otel yapanları iflas ettirin
ettirebiliyorsanız, gitmezseniz, duyarlı ve ciddiyetli olursanız iflas ederler
mutlaka. Boş boş konuşmayın eylem yapın ki, sonuç alın. Bu millet böylesi
alçaklıklara, şerefsizliklere taviz vermemelidir, itiraz etmelidir, çünkü
oraların gasp edilmesi bu topraklara ihanet olduğu gibi, hem bu toprağın
insanına hem de yarınlarda bu topraklara doğacak olanlara ihanettir hatta
insanlığa ihanettir. Bu süreç hassasiyetle, mesuliyet bilinciyle, fasılasız
takip edilmeli ve böylesi bir yeltenmeye asla ve kata müsaade edilmemelidir,
behemehâl engel olunmalıdır. Aksi durum olursa da, kimse çıkıpta toprak
edebiyatı yapmamalıdır, zira böylesi bir şeye geçit verenin toprağı olamaz
burası. Böylesi bir şeye yeltenenin, böylesi bir şeyi yapanın toprağı zaten
değildir, onun için sömürülecek bir metadır bu topraklar ama biz umarsız
olduğumuz için hissetmeyiz orası başka. Velakin düşünmek, anlamak, hissetmek ve
gereğini yapmak zorundayız eğer üzerimize düşen bir şey varsa. Zira bu
varlığımızın ispatı olacaktır! VİCDAN, SEVGİ, MERHAMET, ADALET…