AFORİZMALAR...7...

Özgür DENİZ - 05.01.2009

Hayat kalabalıklarda kayboldu onu sessizliğin kalbinde arayınız. Hayat, yalnızlığın demlendiği yer olan sessizliğin kalbindedir.
                             

Toplumsal ihtiyaçlara cevap veremeyen hiçbir sistem uzun süreli olamaz. Çünkü, o toplum nezdinde itibar göremez ve toplumun ittihaz etmediği hiçbir fikriyatta teşmil olunamaz. 
                            

Yolcusu olduğumuz şu hayat yolunda her dem aklımıza düşen yokluk düşüncesi ve bunun ne zaman ve nerede zuhur edeceğinin bilinmezliği beynimizi çıldırtıyor.  
                             

Toplumlar tarihi senaryolar tarihidir. Kötü iyiyi itlaf etmek için her zaman muhtelif senaryolar icat etmiştir. Ama uzun vadede akamete uğramıştır. Nihayetinde zafer hep iyinin yanındadır.
                            

Firavunlar idarede, hamanlar manevi alemde, karunlar mülkiyette ilâhlık taslayıp ümmeti mahvediyorlar YARABBİM!!!

                            

Halkedilmiş tüm varlıklardan müteşekkil yekpare hayatın ne kadarda acımasız ve zalim olduğu aşikâr. İnsan ne kadarda yalnız şu koskoca alemde. Ne kadarda yabancı özüne. Ne kadarda uzaklaşmış hakikatten.


                           

Bu ülkede bir zamanlar davası uğruna asılanlar hep Yahudi uşaklarının marifeti ve kahpeliğidir. Bir zihniyet, vatanın ve milletin selameti için diyerek kendi evlatlarını acımasızca katletmiştir. Halbuki her bir birey bir devlet için artı bir değerdir. Yaşadığı toprakların ve üyesi olduğu insanlığın öz evladıdır. Ama maksat bu ülkenin evlatları arasına derin uçurumlar açarak iflah olmaz düşmanlık tohumları ekmek olunca, Yahudi tohumları ve emperyalist köpekler bu vatanın öz sahiplerine ve sahici çocuklarına acımadı ve dolaylı dolaysız  bu topluma tefrika tohumlarını zerk etti. Artık görelim bu şerefsiz senaryoyu sevgili ülkemin masum evlatlarıVE yekpare bir bütün olalım. Eemperyalizm, halkların değerlerini, zenginliklerini, kimliklerini vandalca yağmalarken içeride hizip kavgalarıyla enerjimizi tüketmek ahmaklıktır.

                           

Yaşam, yaşanılanların bileşkesidir. Mazi olmasaydı ati olmazdı. Yaşıyorsak bir tarihimiz elbet vardır.

 

                           

Yüksek düşünmeli, yüksek yaşamalı, yüksek bir medeniyetin öncülüğüne soyunmalıyız.   


                           

Kapalı toplumlar, kendi hallerinde huzurlu ve mutlu iken, dış dünyaya açılmalarıyla birlikte derin sarsıntılar zuhur eder bünyelerinde. Eski düşünce ve inançların, yerini, yenisine terk etmesiyle zorlu bir tahavvülata da start verilmiş olur. Ve bu uzun zaman alır.
                           

Sen mutlu ol kaldırabileceksen yaşadığın acılara inat. Sat istersen mazini durma sat. Utanmadan şöyle bir kenara fırlat at istersen yaşadıklarını. Mazim yoksa ben nasıl var olabilirim bebeğim?

                           

Gitme kal bebeğim... Gidersen söner ümitlerim... Uykusuzluk yorar gözlerimi... Mecalsiz kalır bedenim... Kafeste kuşum üşür... Dalında solar yaprağım... Meyveye durmuş çiçeklerimi öldürür sensizliğin fırtınası... Nefessiz kalırım, yüreğim çarpmaz, kalbim atmaz ve ebedi sessizliğin koynundayım... Razıysan durma git, terk et beni... Acılara gark et seni seveni... Buralar bahara hasret kalsın... Bu gözler her dem sensizlik saatlerinde vuslatsız hayallere dalsın... Acının şerbetiyle şifa bulsun bu gönül... Ölümde güzeldir be bebeğim...


                            

Gürül gürül akan bir dünya ve mütemadiyen coşkun bir nehir gibi akan, gücünden bihaber, nesnenin kölesi olmuş insanlık. Konumunu hızın tayin ettiği bir kalabalık. Ne derece hız o kadar güç, ne kadar güç o kadar tahakküm. Ne vahim insan hızla tükeniyor.
                            

Bir toplum içinde yaşadığının bilincinde olmadan ömür sermayesini harcayan, üretmeden tüketen, toplumun ürettikleriyle varlığını idame ettiren, lakin; kendini besleyen topluma ve kucağında yaşadığı topraklara duyarsız yaşayan kapitalist köpekler, bedelini ödeyemeyecekleri bir hayatı yaşıyorlar. Bunun hesabı er geç sorulacaktır.

                            

Bir hedefi vurmak için, o hedefe giden yoldaki olumsuzlukları gidermek ve o yola sağlam bir giriş yapmak ve girdikten sonra da tedbirli ve teennili olarak ilerlemek gerekir. Tam odak noktasına mülaki olunduğunda son darbe vurularak hedef imha edilmelidir.


                            

Komünizm, milletler mezarlığıdır. Aydınlık ve hürriyet yoksunu, ideal mahrumu, vicdan ve fıtrat düşmanı zalim bir doktrindir. Mutaassıp ve katı bir maddecidir. Düşünce de yobazdır. Otomat bir kitle heveslisidir. Tam bir ahenk düşmanıdır.Doğası gereği yıkıcı ve tahrip edicidir. Kinin çocuğudur. Sonucu nizamsızlıktır. Çünkü, içinde nizamı gerçekleştiremeyenlerin bir zorlamasıdır. Yumruklar ve dişler fasılasız faaliyettedir. Tedavisi sevginin sonsuz avuçlarında, şefkatin yumuşak göğsündedir. İradenin ölümü ve bütün ideallerin katilidir. Ebedilik ümidi ve sonsuzluk sevgisinin fışkırdığı ruhun vahşi katilidir. Eşitlik maskesi altında hürriyete kasteden bir sahtekardır. İktidarı ihtilalde görür. Ruh alemine dair bir fikriyatı yok olduğu için ruhu katletmekte görüyor çözümü. Halbuki bütün sonsuzluğun, ideallerin, ebediliğin ve güzelliğin fışkırdığı bir kaynaktır ruh. Burjuvazinin tahakkümünü kırmak isterken, proleteryanın zorba,  akılsız ve  vicdansız tahakkümünü tahkim etmek istiyor. Katliamlara zemin ihzar ediyor. Yani dünkü mazlumun bugün zalim olmasını arzuluyor. Toplumu bir arada tutan devlet yapısını yıkmak ve anarşiye zemin hazırlamak gayesini güdüyor. SON TAHLİLDE, komünizm, hayatı İPTAL ediyor.
                             

Maddi imkana haiz her fert adalet için dövüşmelidir. Yoksa yarın adaletsizliğin tevlit edeceği zalim sistem içinde boğulmaları mukadderdir ve zulmü hak edeceklerdir. Çünkü, mevcut imkanlar dairesinde üretim araçlarına ve toplumsal kontrol mekanizmalarına malikken hiçbir şey yapmayarak, dolaylı yollardan ve bilinçli olarak adaletsizliğin zuhuruna yol açmışlar ve sınıfsal farkların doğmasına sebep olmuşlardır ki, herkesin ektiğini biçmesi kaderin cilvesidir.

                            

Demokrasi, bir milletin bütün kıymet hükümlerini ayaklar altına seren ve o milleti idealsizlik ve ruhsuzluk girdabında buhranlara düçar kılan adi bir rejimdir.


                            

Ahlâki yozlaşmanın zuhur ettiği bir toplumda alinasyon sadır olacak ve nihayet o toplum istiklâlini kaybedecektir.((ahlak kurallarını çiğnemeyin, zira öcünü çabuk alır…TOLSTOY))
                           

İnsanoğlu yaptığı bir işi sırf ALLAH rızası için yapmadığı müddetçe içsel huzura asla erişemeyecektir. Çünkü, faydacı bir zihniyetle yapılan bir iş, o işten faydası olan insanlar bulunmadıkça, işe talep olmayacak ve bu zihniyete göre fuzuli zahmet edilmiş olacaktır ve bu da derin bir huzursuzluk doğuracaktır.

                           

Daha baharın ilk tebessümüyle kendilerini toprağın merhametli ve velut göğsüne bırakıveren Anadolu’nun yiğit emekçileri, bu kutsal coğrafyaların bereketidir ve hayat kaynağıdır. Onlar da olmasalar bu toprakların istikbali karanlıktır ve kuraklıktır.


                            

Ruh ve irade düşmanı hiçbir devlet, toplum ve fert tekamül edemez, atılım yapamaz, yapsa da kadük kalır ve süreklilik kesbetmez. Sonsuzluğa uzayan tahayyül ve tasavvurlara malik olamaz.
                            

Yeni bir şey ihdas etmekten aciz, mevcutla iktifa eden ve mevcut dairesinden dışarı çıkamayan, irade düşmanı, sonsuzluk sevgisinden ve ebedilik ümidinden yoksun olan tufeyli zavallılar bu toplumun onulmaz bir derdidir, yarasıdır.

                           

Beyinleri mideleriyle mütenasip çalışan, fikirden ve ahlâktan nasipsiz zavallılar, terakkiyatın önündeki en büyük handikaptır.


                          

Bazı insanlar vardır kendini yaşar, bazıları da toplum adına yaşarlar. Kendi için yaşayanlar bireyci ve bencildir, toplum adına yaşayanlar ise kollektif yaşar ve düşünürler. Kendi için yaşayanlar ekseriyet cebin olurlar ve şahsiyetsizdirler, huzurlarını, mevkilerini ve maddiyatlarını kaybedecekleri endişesiyle sürekli pasif ve asalaktırlar. Toplum için yaşayanlar ise, halk ve hak uğruna savaşım verdikleri için cesur ve pervasızdırlar ve bu gücü halktan alırlar. Fakat yaşamlarında çeşnilik gösterebilirler, bu bir paradoks gibi görünmesine rağmen bir gerekliliktir. Çünkü hep tünellerde yaşadıklarından ve karanlığa karşı savaştıklarından, bir gün aydınlatmaya çalıştıkları karanlık bir tünelden ilerledikleri anda tünelin karanlıktan beslenenlerce çökertilme ihtimaline karşı temkinli ve teennili olmalıdırlar. Hayatta asıl olan insanlık, adalet ve hürriyet davasıdır. Yaşamını, insanlığın huzuruna, umuduna, saadetine, hürriyetine ve külliyen kurtuluşuna adamayıp zevk içinde yaşayanların sefil bir asalaktan farkı yoktur.

                           

((...İnsanlar, birkaç tane kompradorun eliyle küresellik adı altında emperyalistlerin köleleri yapılmak isteniyor. Burada öncü güç olarak yerli ve yabancı misyonerler kullanılıyorlar. Bir parti başkanı hazırlanmadan parti kurulmuyor... Bir ülkeye dair oynanacak oyunlar yıllar önce planlanıyor ve zamanı gelince sahneye konuyor... Üretmeden kalkınma ham hayaldir... Üretmeden tüketmenin kaçınılmaz sonucu iflastır... Satılacak kurumlar önce zarar ettiriliyor... Bir kavram üretilmeden önce bir kitap yazdırılıyor, halka empoze ediliyor ve beyinler ona alıştırılıyor... Herkes birbiriyle dalaşmaktan gerçeği ve oynanan oyunu göremiyor... Küçük fırkaları birleştirip büyüyeceğiz, bağlantısız ve hür olacağız, toplumu aydınlatıp bilinçlendireceğiz... Ezberci eğitim sorgulama yeteneğini köreltiyor... Batılıların Müslüman ismi alarak İslâm’a  iltihakları uzun vadeli bir oyunun parçası gibi... Büyük meseleler matematikte olduğu gibi küçük adımlarla çözülür... Bilimci ve araştırmacı da olması gereken en önemli özelliklerden birisi ayrı ayrı olayları yan yana koyarak aralarında bağlantı kurabilmektir, toplu olarak ta olayı bir çerçeveye oturtabilmesi gerekir... Dünya denizinden Türkiye gemisiyle aydınlık ufuklara doğru yol aldık... Önce kafalar köleleştiriliyor, sonra tarım, sanayi, hayvancılık yok edilip, en sonunda aç bırakılarak bağımlı kılınıyor... Her kelimenin çağrışım bulutları vardır... İnsan, kendisinin dışında hedefi olan yaratıktır... SAVAŞIMIZ, kafaların ve gönüllerin fethedilmesi savaşıdır...))  

 

 

 

Bıraksalar

Kendiliğinden büyüse çocuklar

Öyle özgür öyle natürel

Barış içinde yaşasalar

Kardeşçe çoğalsalar

Sevgi yeşertseler çorak yüreklerde

Bıraksalar

Örselenmeden büyüse çocuklar

Öyle masum öyle onurlu

Koşar adım yürüseler

Özgürlük güneşine

Sevdalarını solusalar

Zulüm ateşine

Güneş olup tenvir etseler dünyayı

Sevgi yumağı olup sarsalar tüm bedenleri

Ve

Kenetleseler ellerini birbirlerine

Barış içinde kardeşçe yaşasalar.

 

EY DOMUZ DİKTATORYASI ÇOCUKLARI RAHAT BIRAKIN

EY KATİLLER SÜRÜSÜ YAKMAYIN HAYALLERİ

YIKMAYIN AŞİYANLARI

Tarih: 05.01.2009 Okunma: 661

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?

Adem Şahin

26.11.2008 - 12:18

iSMAİL BEY ekrem şamanın makalesinden dikkatimi çekti MAKALENİN YANINA RESİM EKLEYEBİLİYORMUYUZ konu hakkında bilginiz varsa AYDINLATIRMISIN. Teknoloji eksikliği

Osman Yıldız

26.11.2008 - 15:58

İsmail bey Kanayan yaralara parmak basmışsınız. Acı var. Daha acısı onayladığınız yorum. Neyi ne kadar yapabileceğimizin isbatı. Ne denilebilir ki; Şapkamızı önümüze koyup bir daha bir daha olmadı bir daha düşünmeliyiz. Saygılarımla

Ekrem Şama

26.11.2008 - 16:40

Zaman zaman diyorum ki.. Keşke bu caniyi yakalayı da başımıza bela etmeseydik. Dağdayken hiç olmazsa bir gün yakalama ümidimz vardı. Şimdi tüm dünyaya rezil oluyoruz. Yakladık, ölüme mahkum ettik ama, atsak atılmıyor, satsak satılmıyor, kovsak gitmiyor, assak asılmıyor. Tüm dünya bize karşı onu kullanıyor. Keşke yakalamasaydık... Tebrikler.

Adem Şahin

26.11.2008 - 12:18

iSMAİL BEY ekrem şamanın makalesinden dikkatimi çekti MAKALENİN YANINA RESİM EKLEYEBİLİYORMUYUZ konu hakkında bilginiz varsa AYDINLATIRMISIN. Teknoloji eksikliği

Osman Yıldız

26.11.2008 - 15:58

İsmail bey Kanayan yaralara parmak basmışsınız. Acı var. Daha acısı onayladığınız yorum. Neyi ne kadar yapabileceğimizin isbatı. Ne denilebilir ki; Şapkamızı önümüze koyup bir daha bir daha olmadı bir daha düşünmeliyiz. Saygılarımla

Ekrem Şama

26.11.2008 - 16:40

Zaman zaman diyorum ki.. Keşke bu caniyi yakalayı da başımıza bela etmeseydik. Dağdayken hiç olmazsa bir gün yakalama ümidimz vardı. Şimdi tüm dünyaya rezil oluyoruz. Yakladık, ölüme mahkum ettik ama, atsak atılmıyor, satsak satılmıyor, kovsak gitmiyor, assak asılmıyor. Tüm dünya bize karşı onu kullanıyor. Keşke yakalamasaydık... Tebrikler.