Bizler, maalesef şakşakçı insançocuklarıyız, gerek bireysel, gerekse toplumsal bağlamda. İtiraz ve isyan insanı, toplumu değiliz. Bu yüzden de kaderciyiz, gelen aldatıyor, eziyor, sömürüyor; giden aldatıyor, eziyor, sömürüyor, her şeye eyvallah ediyoruz, kanıksamışız bu durumu. Kendimizin var ettiklerimizin önünde hizaya geçer onları alkışlarız ve bunu bir de metazori yaparız. Yani sen kimsin, nereden çıktın, kimin karşısındasın demeyiz. Bizden çıkarlar ama bize vururlar ve vurmaya da kendilerini hak sahibi görürler. Bizde bundan gayet mutlu ve memnun oluruz. Zira böyle yaşamaya alışmışız, alıştırmışlar bizi, alışmamışız insan gibi yaşamaya, bu yüzden hiç hesap sormayız, ne kadar kötülük görürsek o kadar rahatlarız. Öyle ya güya biz bir şeyden çakmayız ama onlar her şeyi bilirler, en iyi bilirler. Bir de görebilsek ah ne bildiklerini! Seçilmişlerden bahsediyorum malum. Gittikleri yere gelirler ama gittikleri yerin efendileriymiş gibi gelirler. Bizde eyvallah ederiz, anında hizaya geçeriz, buyur deriz, kendi yemediğimizi yedirir, içmediğimizi içiririz, yatamadığımız yerde yatırırız Biz gerçekten zavallıyız, sefiliz, reziliz ve bunu kendi kendine yapan yine kendimiziz. Biz gerçekten malız. Oysa o gitti ama işini yapmak için gitti, şimdi geldi ama hesap vermeye geldi. Niye bunu böyle anlamıyoruz da tersinden anlayıp gelene misafirmiş gibi davranıyoruz. Oysa onların bizlere karşı bir sorumlulukları vardır; hesap vermek. Hesap vermeyecekse gönderilmekte istemeyecek. Gönder diyorsa hesap vermeyi de bilecek. Ama bizler hesap sormasını bilirsek elbette. Gidilen yer, övünme, şişinme, hep takdir umma yeri değildir, hiçbir zaman da öyle olmadı, bademada öyle olmayacak. Elbette böyle olmamasını birileri sağlayacak, sağlanmazsa oldurulmak istenildiği gibi olacak. Biz seçilmişleri gözümüzde çok büyütüyoruz, onları hak etmedikleri yerlere koyuyoruz, bir daha da indirmek kabil olmuyor yani kendi ellerimizle kendimizi onların kulu, kölesi yapıyoruz. Oysa onlar kafaları basmayan, ancak kibirlenen, servetleriyle ve makamlarıyla bir şey olan safi mallardır ve bizde bu malların malı oluyoruz ne acıdır ki. Karşımıza gelip dikildiklerinde acımasızca hesap sormalı, her hareketlerini ve işlerini sorgulamalı, varsa günahları yüzlerine vurmaktan imtina etmemeliyiz. Hatta eğer hak ediyorlarsa yüzlerine tükürmekten bir an bile imtina etmemeliyiz. Ama bizler böylesi bir şey yapacağımıza, onların önlerinde boyun büküyor, her dediklerini onaylıyor, ellerimiz patlayıncaya kadar alkışlıyoruz. Handiyse onların kulu, kölesi, köpeği gibi davranıyoruz ve bundan da zerre miskal hicap duymuyoruz. Oysa hem kendimizin kim olduğumuzu hem de onların kim olduklarını bilsek böyle bir sonuç tezahür etmeyecek. Böylesi bir davranış tarzını da bizim küçüklüğümüz tevlit etmektedir. Büyümeliyiz kardeşim, behemehâl büyümeliyiz! Artık büyük olanın kendimiz olduğumuzun farkına varmalıyız. Asıl olan biziz anlamalıyız. Bilakis zillet içinde yaşmak zorundayız, onursuzca, izzetsizce, şerefsizce. Karar bizim, tercih bizim, kader bizim.
İNSANLIĞIN ÖZ-ELEŞTİRİSİ…209…
Özgür DENİZ - 23.08.2021
Tarih: 23.08.2021
Okunma: 294
YORUMLAR
Yorumunuzu ekleyin.