Geçmiş ve gelecek yıllarla kıyaslanabilsin diye temel gıda maddelerinden birkaçının fiyatını yazacağım: Ayçiçek yağının litresi 15-25, zeytinyağının litresi 35-55 TL civarında. Ki bu fiyatlar geçen yılki fiyatları ikiye katlamış vaziyette… 220 gram ekmek İstanbul’da 2,5 lira. Dana kuşbaşı 70- 80 lira.
Daha fazla fiyat vermeye gerek yok… Herkes, hepiniz yaşayarak biliyor görüyorsunuz. Fiyatlar uçmuş vaziyette… Ben böyle, bu derece anormal fiyatları, en son 1994 krizinde yaşamıştım. O günler hakikaten bir faciaydı.
Peki, bugün yaşadığımız bir “ekonomik kriz” mi?
Kriz; işsizlik demek, dövizin uçması demek, durgunluk demek!
Bir kere, durgunluktan söz edilemez… Döviz fiyatları yüksek (dolar 8,45 TL, avro 10 TL) fakat birkaç aydır aynı seviyelerde gidiyor. İşsizlik ise %12… Bu, aslında, gayet yüksek bir oran olmasına rağmen, işsizlik konusunda çok büyük bir yakınma gözükmüyor. Dolayısıyla, şimdilik, 1994’teki gibi bir “kriz” yok.
Öte yandan, başlıkta da belirttiğimiz gibi pahalılık korkunç! Bu korkunç pahalılığın teselli edici yanı ne?
Tüketimin kısılması ve İSRAF’ın azaltılması ümidi!
Evet, fiyatlar korkunç fakat İSRAF da korkunç! Türkiye’de kişi başına yılda 100 (yüz) kilo yiyecek çöpe atılıyor. (https://www.youtube.com/watch?v=_XgPWa7xHOI)
Yine, her gün, her Allah’ın günü 10 milyon ekmek çöpe atılıyor. (https://www.youtube.com/watch?v=U5WI9ffvRa4&t=3s)
İşte, pahalılığın, bu israfı azaltacağını ümit ediyorum.
Yukarıda verdiğim bağlantılarda ayrıntılı bilgiler verdiğim için yazıyı uzatmıyorum. Konunun detaylarına oradan bakılabilir.
x x x
“SOFRADAN DOYMADAN KALKINIZ” Ne Demek?
Doyma imkânı varken sofradan doymadan kalkan bir Müslüman pek görmüyorum! Şirazlı Sadi’ye göre, Hadis’in aslı, “daha iştahınız varken elinizi yemekten çekiniz” şeklindedir! (SADİ’den Sağlık ve Mutluluk Sırları, https://www.genelhaberler.com/kose/oku/4226)
Demek mesele, daha iştahımız varken sofradan kalkabilmekte!
Bunu başaran bir fani, insan-ı kâmil olur.
Öyle zor ki!
Peki, Hadis’in mecazî bir manâsı da olabilir mi?
Şöyle: Daha iştahınız varken makamı-memuriyeti bırakınız… Daha iştahınız varken koltuğu bırakınız… Daha iştahınız varken siyaseti bırakınız … Vs. gibi…
Bence, böyle mecazî bir anlamı da var!
Nasıl ki sofradan tıka-basa doyarak kalkmak, başta “hazımsızlık”, şişkinlik, göğüs ve yürek sıkışması meydana getiriyor. Makam ve memuriyetlerden de daha iştahınız varken ayrılamamak benzeri rahatsızlıklara sebep olabilir.
x x x
ZEKÎ NE DEMEK? KİM ZEKÎ?
Zekî, zekâsını kullanan… Kullanabilen demek! Zekâsını kullanan kişi “zekî”!
“BEYİN Bedava”! Beynin bir işlevi olan,
ZEKÂ,
ZİHİN,
AKIL herkeste var.
Mesele…
Herkesin bu bedava olan organı kullanıp kullanmaması!
“Zekî”, beyninin, beyin gücünün çoğunu kullanıyor.
Zekâyı kullandıkça, zekâ gelişiyor. Çok fazla kullanan ÜSTÜN ZEKÂ oluyor.
Peki, zekâmızı nasıl daha çok kullanabiliriz?
Bunun yol ve yöntemlerini öğreten kitaplar var. Esasen, eğitim-öğretim de bunun içindir. Ne kadar uzun, fazla ve çeşitli eğitim alırsan zekânın da o kadar çeşitli ve zengin olması beklenir.
Biz de kısa birkaç satırla zekânın gelişmesine katkıda bulunabiliriz belki:
1. Sürekli olarak yeni bilgiler almak, bilgimizi artırmak; yeni, yepyeni konularla ilgilenmek lâzım.
2. Sürekli olarak problem-sorun-bulmaca çözmek lâzım.
3. Sürekli sorgulamak; her duyduğuna hatta gördüğüne inanmamak, her şeyi sorgulamak, didik didik etmek lâzım.
Bu maddeleri uygulamak bunamayı da önler veya en azından geciktirir. Bu husustaki ayrıntılı bilgileri, “MUCİZE KAFAMIZIN İÇİNDE” başlıklı yazıda bulabilirsiniz. (https://www.genelhaberler.com/kose/oku/6162)