Bugün piyasada görünür olan, zahirde
etkili olan ve kendini bir şey zanneden herkesin yaptığı ve becermeye çalıştığı
yegâne şey demagojiden başka bir şey değildir. İnsanlığı aldatmak, avutmak,
uyutmak için ellerinden geleni yapıyorlar politikacı, aydınımsı, âlimimsi demagoglar.
Yazılı medyalardan asparagaslar akmaktadır halk tarlasına, görsel medyalardan
da demagojilerle halk yönlendirilmeye çalışılmaktadır. Böylesi bir durumda da
hakikati görmek büyük maharet istemektedir. Ki, hakikati açık etmekte yürek
istemektedir. Tabi biz istedikten sonra illaki hakikati fark ederiz, anlarız
ama bizde de istek yok yani suçu münhasıran başkalarına hamletmekte adil değil.
Keza özgürlük alanımızla mütenasip olarak hakikati açıkta edebiliriz ama hiçbir
şeyde samimi ve dürüst değiliz ki bunda olalım. Nicelik niteliğin önüne
geçmiştir. Nepotizm altruizmi alt etmiştir. Her şey bölük pörçük, darmadağınık,
perişan bir haldedir. Netameli bir algı operasyonu çekilmektedir halka matuf olarak.
Doğrular yanlış olarak, yanlışlar doğru olarak sunulmaktadır ama emin olun bu
çok bilinçli bir şekilde yapılmaktadır, en az elli yıllık bir planın ön
aşamalarından başka bir şey değildir. Göz göre göre, bile isteye hakikat yalan
ile örtülmektedir, yalanın perdesini sıyırmak isteyense acımasızca tecziye
edilmektedir. Hadi buyurun namusluca, şereflice, onurluca doğru budur, hakikat
budur deyin bakalım ne olacak, iki dakika içinde kendinizi prangalanmış olarak
kapkaranlık kodeste bulursunuz. Tabi büyük güçleriniz yoksa yahut büyük
güçleriniz olsa bile birilerine eyvallah etmiyorsanız. Haddizatında tüm bu olan
bitenler muvacehesinde halk naçar durumdadır desek değildir, çünkü belki büyük
mikyasta hür değildir ama küçük mikyasta kısmi hürriyeti de mevcuttur. Çendan
istediğini izlemekte, okumakta ya da hepsini birlikte izlemekte ve okumakta ve
en doğrusunda karar kılmakta hürdür. Yani buna da mı mecali yoktur, cesareti
bulunmamaktadır? Ama öyledir maalesef işte. Velâkin kendini kendisinden
başkasının görmediği bir alanda da hür olmadığını iddia etmek riyakârlıktan ve
müptezellikten başka bir şey değildir. Böylesi bir şey, kötülüklere bahane
bulmaya çalışmaktan öteye geçmez. Filhakika bizim durumuz da birazda bundan
ibarettir. Kendi ellerimizle işliyoruz kötülükleri, sonrada şikâyetçi oluyoruz,
başka ne yapabiliriz diyoruz. Kötülüğümüzü, yanlışımızı, başkaları tavassutu
ile maskelemeye, masumlaştırmaya çalışıyoruz. Bizler gerçekten tiksindirici bir
ahlaksızlığın bataklığında çırpınıyoruz. Her şeyden şekva ediyoruz ama bir
dakikalık özgürlüğümüzü de namusluca, şereflice, onurluca değerlendirmiyoruz.
Oysa her şey kendi ellerimizle yaptıklarımızın neticesi değil midir? Yani
kaderimiz ellerimize değil midir? O zaman çiz kendi kaderini sahtekâr
insançocğu, birazcık dürüst ve şerefli ol. İt gibi yaşamakta kendi elinde,
insan gibi yaşamakta! Hangisine layıksan öyle yaşarsın ama o yaşamı kendin
çağırırsın yani layığını kendi ellerinle bulursun.
EKSTRA:
Bi tiple karşılaştım geçende, şöyle biraz sıkıntılı bi yola girdik, gerçekten sıkıntılı yani ama korkacakta bi şey yok, birazcık cesaret ve teennili olmak kifayet edecek ama tutturdu biz bu yolu gidemeyiz, bak şöyle yapalım böyle yapalım demeye başladı, yoksa kanımız akar diye tutturdu. Dedim ki, ulan it oğlu it, kansız it, soysuz it, içtiği sütü bozuk olan it, yüzüne domuz derisi giydirilmiş alçak çakal, şereften, namustan, onurdan, karakterden, kişilikten, hatta ve hatta zaten en baştan insanlıktan yoksun pislik çukuru niye biraz dürüst olamıyorsun dedim, öyle olsun istiyorsun ama söyleyemiyorsun demi dedim yoksa hiçbir şey olacağı yok, su akacak yolunu bulacak dedim, çok bozuldu kansız, soysuz, sütü bozuk pislik çukuru. Umursamadım tabi ne düşünürse düşünsün dedim kendi kendime kendisine dediklerim hakkında, zaten ne olduğunu kendisi de biliyordu, sustu. Çünkü insan değildi, insan derisi giydirilmiş bir yaratıktı, bu yüzden insanın etkilenebileceği şeylerden etkilenmiyordu. Yüzüne tükürdüm hatta içimde ne varsa kustum ama aldırmadı.