Lütfen sertliğimi mazur görün.
Olabildiğince sert olan hayat karşısında olabildiğince sert bir ruha ve gövdeye
sahip olmak kaçınılmazdır. Ya gerçekçi olacaksın ve onurlu bir duruş içinde
bulunacaksın ya da it gibi sürüneceksin ey insançocuğu. Ya hayatını kazanmaya
cesaret edeceksin ve korku duvarlarını yıkıp geçeceksin ya da köle gibi yaşamak
zorunda kalacaksın. Kimsenin bizim yaşamsal tercihlerimize karışmaya hakları ve
hadleri yoktur. Her bir insançocuğu özgür doğmuştur ve zincirlere vurulmaz,
bunu yapmak kimsenin haddi değildir. Kime nedir ki, kimseye zararımız
dokunmadığı müddetçe istediğimiz gibi düşünür, istediğimiz gibi yaşarız. Ki,
sözlerimizin yanlış hayatlara zararı olması da normaldir ve zaten olmuyorsa boş
konuşuyoruz demektir. Öyleyse biz doğrudan dönmeyeceğiz ama yanlış olanlar
doğru olmak zorundadırlar. Çünkü ruhum kaldırmıyor bu dünyanın düzenini ve bu
dünyaya odaklanmasının neticesinde hissettiklerinden tiksiniyor. Zira
tiksindirici ve utanılası bir dünyada yaşıyoruz. Suçsuz değiliz hiçbirimiz.
Hepimiz suçluyuz tam aksine. Böyle bir dünya, böyle bir hayat olamaz. Böyle bir
insan, böyle bir toplum, böyle bir devlet, böyle bir din olamaz. Hiçbir şey
böyle gidemez. Ya hep ya hiç demekten başka çıkar yol bulunmamaktadır. Bizleri
feci şekilde kandırmaktadırlar. Bir durum oluyor, onun karşısında ruhlarımızı
rahatsız edecek öyle bir şey koyuyorlar ki, hemen kanıyoruz ve değişiveriyoruz,
inanıveriyoruz. Böylece de olan biten her şeyi unutuveriyoruz. Evet, nisyanla
maluldür insan denilen ama asla ve kata unutmamalıdır, unutmaya karşı
direnmelidir, zira unuttuğu gün uyuduğu gün olacaktır yeniden ve yeniden
sömürülmeye, soyulmaya, köpek gibi yaşamaya mahkûm olacaktır. Ya insanca yaşam
ya da hepten ölüm demekten başka yol yoktur. Bizim pısırıklığımızı, dünyaya
nasıl temayül gösterdiğimizi biliyorlar düzenin karanlık efendileri. Bu yüzden
de bizleri sessizce korkutuyorlar. Açıktan da yapamıyorlar bunu. Çünkü
gözlerimizi ya karartıverirsek diye korkuyorlar. Bu yüzden de usul usul, alıştıra
alıştıra, uyuştura uyuştura yaptırıyorlar ne yaptıracaklarsa. Şırıngayı milim
milim batırıyorlar ve zerk edilme tamam olunca uyuşmaya başlıyoruz artık, ondan
sonra malum. Kaplumbağanın haşlanması durumunu anımsayın lütfen. Bireyciliğin
egemen olduğu bir dünyada hangi dilden konuşuyoruz değil mi? Çünkü herkes kendi
hesap kitabının peşinde, kendi oyun oynaşının peşinde, eğlencesinin ve hazzının
peşinde, egemenliğinin peşinde. Başkaları bize ne değil mi? O zaman ben insanım
diye ortaya çıkmayacaksın. Ya solucansındır zira ya da insan! Hangisi olduğuna
karar ver ve ona göre yaşa!
EKSTRA:
Birazcık vicdan ya birazcık vicdan;
birazcık insaf izan ya birazcık insaf izan, gerçekten hiç mi hicap
duymuyorsunuz? Utanmıyorsan dilediğini yap diyen Peygamber değil miydi sahi?
Yazık günah bu millete. Bu ülkede enflasyon gerçekten yüzde yirmi bir mi?
Şerefsiz evladıyım, namussuzum, kahpeyim ki yalan söylüyorsam, bu ülkede gerçek
enflasyon yüzde ellinin altında değildir kesinlikle. Ya yaşıyorum ya, hayatın
içindeyim, canlıyım, gözlerim görüyor, aklım var, kalbim sağlam elhamdülillah. Bu
aynı zamanda kul hakkıdır ya, çünkü milyonlarca çalışanın alacağını kesiyorsunuz.
Allah’a gerçekten inanıyorsanız bunu yapamazsınız, yapmamalısınız. Kul hakkı
yemenin ne demek olduğunu biliyorsanız yapamazsınız. Hadi birisi hakkını helal
etmedi ne yapacaksınız? Zaten ben şahsen şimdiden diyorum, Rabbim sakın benden hakkımı
yiyenlere hakkımı helal etmemi isteme. Lütfen bunu yapma. Ben hakkımı bile göre
yiyene asla helal etmeyeceğim, asla. Hiçbir şekilde, hiçbir yolla, hiçbir sebeple
böyle bir şey yaptırtma bana diyeceğim. Yapmaz zaten. Ve hakkımı bile bile göre
göre yiyenle aynı yere gönderme beni diyeceğim. Hiçbir şekilde, hiçbir sebeple
gönderme diyeceğim. O nereye gidecekse ben tam tersine gideyim diyecem ve
gitmekte istiyorum zaten.
Ne demek istiyorsun yani bayım? Anlayamadım da anlamak
istiyorum, biraz cahilim, kafam pek basmıyor, geri zekâlıyım da biraz. Boş mu
konuşuyorsun sanki?