GERÇEKLER ACIDIR AMA TUTSAKTIR...

Özgür DENİZ - 29.12.2021

Duyumsayarak yaşadığımız reel dünya hayatında ekonomi dediğimiz olgu hayatın her boyutundaki olaylaşmaları etkileyen ve tetikleyen şeylerin genel adıdır ve devasa bir alandır. Gerek bireysel, gerek toplumsal, gerek insanlık olarak, gerek devlet olarak ekonomiye mahkumuz. Çünkü hayatlarımızın her noktasına sirayet etmiş bulunan ve etkin olarak müdahil olan bir olgudur ekonomi. Bu demek değildir ki, ekonomi taparız, hayır bu anlamda söylemiyoruz söylediklerimizi, münhasıran katı bir gerçekliğe vurgu yapıyoruz. Zira her şey bir anlamda ekonomiktir ve her şeyle ilgili bir şey söylenirken ekonomik değerinden söz edilir. Bu alan yekpare insanlığı ihata etmiştir. Emek varsa ekonomi gerçektir. Haddizatında ekonomi, şeylerin altyapısıdır ve tüm üst yapılar bu altyapı üzerinde yükselirler ve buna göre belirlenip, konumlanırlar. Zira dünya hayatında ki her şey handiyse üretim ve tüketimin ve alım ve satımın nesnesidir. Ta ki din bile handiyse bu alan için bir nesne konumuna indirgenmiştir. Zira yaşadığımız dünyada din adeta bir tecime vasıtası olmuştur ve alınır satılır konuma düşürülmüştür. Parayı besleyen dinse, din o vakit paraya hizmet eder denmiştir bu yüzden. Ve bu alana egemen olan da kapitalist zihniyetin ta kendisidir. Yani ekonomi masasının egemenleri kapitalistlerdir. Bu dünyanın Tanrısı paradır. Mabedi bankalardır. Rahipleri büyük servet sahipleri ve tüm parayı kasalarında saklayan bankacılardır ve buralar dünyadaki pazarlarda tezahür eden tüm tezgâhların sponsorlarıdırlar. Haram ve hırsızlık malı servetleriyle yarattıkları devasa zenginlikleri cennetleridir, insanlığı maruz bıraktıkları yoksulluk ve yoksunlukta cehennemleridir. Bu yüzden yoksullaştırdıkları kadar zenginleşeceklerini bilirler ve zenginliklerini de kaybetmek istemezler, bedeli ne olursa olsun behemehâl korurlar, ta ki ucunda öldürmek olsa bile. Zira paranın akışını, işleyişini asla bozdurmazlar, bozanı da yaşatmazlar. Ta ki, ancak ezilen ve sömürülen insanlığın birleşip, birleşik güçleriyle hayır demeleri hariç. Zira oyunu ancak zor bozar ve zor olan da ezilen ve sömürülen insanlığın birleşik güçleridir. Yoksa yeryüzü cennetlerini kaybetmek istemezler. Bu alanda zer-zor ve tezvir şebekesi birlikte hareket ederler, çünkü altın yani servet, zor yani güç, tezvir yani manevi aldatma bitevi birbirlerini besleyen şeylerdir. Zira üçü birden kazanmakta ve hükmetmektedir neticede. Birileri insanları bağlamakta (tezvir), birileri insanları korkutmakta (zor), birileri de insanları sömürmektedirler (zer). Yani ezenler, sömürenler birleşik güç olmuşlardır ama ezilenler, sömürenler hala paramparçadırlar. Zira ezenler, sömürenler, sahip oldukları zenginlikleri kadar insanlık üzerinde egemendirler ve bu egemenlik onlara yeryüzünde debdebeli ve görkemli bir hayat sunmaktadır, tabir caizse yeryüzünde ki cenneti. Yedikleriyle, içtikleriyle, gezdikleriyle, giydikleriyle ve hayatın tüm boyutuyla dünya bağlamında fevkalade bir yaşam sunmaktadır. Yani sizlerden çaldıklarıyla kazandıkları bir hayatı. Elde ettikleri her şeyi bu güçleri vesilesi ile elde etmektedirler. Devletin kolları olan ve güç odaklarının tesiri altına girmiş olan kamuların gücüde, komprador pezevenklerin mustafazlar yani ezilenler, sömürülenler üzerinde korku yaratan zebanileri gibidir tabir caizse. Para spekülasyonuna yol verenlerde kapitalizm dininin evliyalarıdırlar. Faiz kapitalizmin can suyudur. Faizsiz kapitalizm muhal ender muhaldir, tıpkı münafıklığın riyasız olması gibi absürttür. Çünkü kapitalizm faizsiz kabil değildir, riyasız da münafıklık olmaz. Faiz kapitalizmin anasıysa, riya da münafıklığın anasıdır. Bir gram yüreği ve cesareti olan buyursun cerh etsin. Yüreği yeten buraya kadar olan her bir kelimeyi, cümleyi cerh etsin de göreyim, yüreği kaç okkaymış takdir edeyim. Haksız yollardan ve hırsızlıkla kazanılan büyük servetler, faizle ve spekülasyonlarla teraküm edilen büyük sermaye yığınları ile halkı kıskaca alan bir avuç pezevenk komprador şebeke ve onların orda, burda, şurda yer tutmuş soysuz kuklaları, insanlığın önündeki önceden hazırlanmış sahnede mütemadiyen bir tiyatro oynarlar ve insanlar ya ağlayarak ya gülerek ya da hüzünlenerek bu tiyatroyu temaşa eylerler. Sonrada dağılırlar evlerine dönerler, her şeyin gerçek olduğunu sanırlar ve zamanla oynanan oyunu kanıksarlar. Hiçbir şey de hiçbir etkileri yoktur. Ne sömürüldüklerinin fakına varacak kadar bilinçlidirler ne de oynanan oyunun fakında olacak kadar şuurludurlar. Bu yüzden de hep piyondurlar ama piyon olduklarının bile farkında değillerdir. Oysa Ali Şeriati ne demişti? Şuursuzlukta şerefsizlik kadar suçtur. Evet, şuursuz ve bilinçsiz insanın büyük şerefsizlerden farkı var mıdır ve nedir? Zira insanlığın çektiği tüm acıların altında şuursuzluk ve bilinçsizlik yatmaktadır. Çünkü şuursuzluk ve bilinçsizlik, olan biten her şeyi öylece izlemek demektir ve dünya münhasıran izlemekle iktifa edip hiçbir şey yapmayanlar yüzünden tamusal bir alana dönmekte değil midir? İnsanlığın çektiği acıların gerçek müsebbipleri de şuursuzlar ve bilinçsizler değiller midir? Yanlış anımsamıyorsam Bakara Suresi 188. Ayette de bu durumlara vurgu vardır. Tabi dinin adını bilip kendini bilmediğimiz ve dahi bitevi dini konuşup ama yaşamadığımız için böylesi yasalardan bihaber olabiliriz. Velâkin bilmediğimiz gerçekler gerçekliklerini kaybetmezler. Ve biz bir yanlışa doğru dediğimiz için o yanlış doğruluk özelliği kesbetmez. Zalimlerin çarkının da cahillerin çalışmayan kafalarıyla döndüğünü söylemişti değil mi Emile Zola ve dünyanın sadece kötülük yapanlar yüzünden değil izleyip ama bir şey yapmayanlar yüzünden kötü bir yer olduğunu söylemişti değil mi Albert Einstein? Gerçekler acıdır ve acıtıcıdır ve insanlık ancak gerçekler özgür oldukça özgür olacaktır. Gerçek köleler de özgür olduklarını düşünenlerdir Goethe’nin dediği gibi. Özgürlük bazen yanıltıcı bir şeydir zira, aklına geleni yaptığını düşünen insan özgür olduğunu düşünebilir ama yaptıkları ancak kendine zarar verdiği için yol veriliyor olabilir, olamaz mı? Hadi bir de zalimlerin çarkına çomak soksun da yahut gerçeği haykırsın da görelim ne kadar özgürmüş kendisini özgür sanan.

 

Adına faiz deyin riba deyin ne derseniz deyin fark etmez. Belki etimolojik kökenlerine bakılsa farklı anlamları olabilir ama onu da herkes kendisi öğrensin. Zira fark eden bir şey olmadığı için önemsemiyorum yani öz olarak fark olduğunu sanmıyorum, küçük nüans farklılıkları olabilir elbette, bu durumda bir şeyi değiştirmez. Velâkin faiz demek katıksız sömürü demektir. Başkasının emeğiyle, imkânlarıyla kendine hak etmediği alanı açmaktır faiz, bunu her türlü yollardan yapılan vurgunlar için de böyle düşünebilirsiniz. İddihar etmekte böyle bir şeydir, ihtikâr yapmakta yani başkasının varlığıyla varlık kazanmak demektir ve bunu da her türlü enstrümanları kullanarak yapmaktır. Velâkin işte asıl mesele de budur, her türlü enstrümanı da herkes istimal edemez ve burada haddizatında büyük bir haksızlık, sahtekârlık vardır. Yani davulun elinde bulunanın çalıp oynadığı bir durumdur bu ve elinde davul olmayanların da delirip tırlattığı bir durumdur. Elinde kamu gücü bulunanla bulunmayan bir midir? Bulunan her şeyin bilgisine maliktir ama bulunmayan mal gibi ortalıkta kalır. Ya ahlakı, adaleti, vicdanı nereye koyacaz o vakit? İşte sistem dediğimiz de böylesi bir şeydir ve bizler böylesi bir sistemden medet umuyoruz. Kaybederken kazandırıyoruz ama bunun güzel ve iyi bir şey olduğunu sanıyoruz. Birileri eti sıyırıyor, geriye kemiği bırakıyor ve bizler buna şükrediyoruz. Dininde böylesi bir şükrü tavsiye ettiğini sanıyoruz. Keza dinin, bize, başkalarınca tavsiye edilen sabrı tavsiye etmediği gibi. Bugün dünya hiçbir emek vermeden, ter, yaş, kan akıtmadan teraküm eden hırsızlarla lebaleptir. Dünya hırsızların cennetidir, namusluların ise cehennemi olmaktadır bu yüzden. Zımnen de bunu yedirmeye ve tolere ettirmeye çalışıyoruz. Yemeyen ve tolere etmeyenleri da düşman belliyoruz. Peki, bendeniz benim malımı çalana niçin eyvallah edeyim, böyle bir vazifem mi var benim? Tanrı böyle bir vazife mi verdi de bendenizin haberim yok? Zengini daha zengin yoksulu daha da yoksul yapan faizi yahut her türlü vurgunu niçin tensip edeyim? Bu dünya komprador pezevenklerin çiftliği bendeniz de maraba mıyım ki böylesi ahlaksızlığı tolere edecem? Dünyadaki sömürü nasıl tezahür etmektedir, böylesi bir şeye nasıl olur da gözlerimi kapayabilirim yahut birileri nasıl olurda gözlerimi kapamam için bendenizi zorlayabilir? Hangi ahlak yasasında, adalet ilkesinde, vicdan kanunun da böyle bir şey vardır? Bendeniz namusumla çalışacam, üretecem, kazanacam ama namussuzlar gelip toplayıp gidecekler. Bendeniz de burada ahlak ve adalet arayacam. Tabi malsam bunu yaparım ama mal değilsem itiraz ederim. Bugün insanlık çalışmadan servet teraküm eden ve teraküm ettiği servet tavassutu ile ihtikâr yapan pezevenklerle doludur. Ve böylesi bir sistemin ana kolonları da bu pezevenklerdir. Hem çalışmadan kazanılacak hem de çalışanların hakkı yenecek ama burada kurtuluş olacak? İnsanlık tarihi, zalimlere karşı ezilenlerin verdiği mücadelenin tarihidir ve din de daima ezilenlerin yanındadır ve zaten ezilen, tahkir ve tezyif edilen bir avuç insanın ellerinde büyümüştür. Şimdi kalkıp din adına zalimlere eyvallah edecem öyle mi? İstiflemek, karaborsa yapmak, speküle etmek ve tefecilik hepsi ama hepsi lanetlik şeylerdir ve tüm bunları tolere etmek muhal ender muhaldir. Ne akla ne de vicdana mütenasiptir, bilakis insanlığa mugayir taktiklerdir böylesi şeyler. Piyasaya mal süreceksin kazanacaksın, sonra geri çekip yine kazanacaksın, piyasa değeri düştükçe alacaksın yükseldikçe satacaksın ve mütemadiyen kazanacaksın. Sonra da insanlığı bitevi borçlandıracaksın ve bir de buradan kazanacaksın. Birileri servetine servet eklemesi yaparken birilerinin canı çıkacak zorlaşan hayat çarkının dişlileri arasında. Sonra bana bir şeyler savuracaksın ve bendeniz uysal koyuna dönecem öyle mi? Önüme ne konursa yiyecem öyle mi? Hayır yemeyecem. Daima gerçeği arayacak, adaleti isteyecem. Bu can bu tende durdukça sömürüye eyvallah etmeyecem, bilakis sonsuza kadar tüm benliğimle hayır diyecem. Ta ki insanlık kazanasıya ve sömürüsüz bir dünya kuruluncaya dek. Çünkü bendeniz insanım. Ne kulum, ne köleyim, ne de köpeğim. Onuruyla, şerefiyle, namusuyla kendi topraklarında yani insanlık toprağında yaşamaya çalışan bir insanım. Sahte özgürlükle avutulamayacak kadar şuurlu, gerçek özgürlüğü isteyecek kadar da bilinçliyim.

 

SEVGİLİ VE SAYGIDEĞER GENÇLER!

 

Sevgili ve saygıdeğer gençler! Öncelikle merhabalar. Bahusus sizlere seslenmek istiyorum naçizane beynimin kifayet ettiğince. Gönlüm ister ki duyun, dinleyin, anlayın ve uygulayın. Hayır, benim dediğim doğrudur, her şeyi ben bilirim modunda bir şerefsizlikle söylemiyorum, namusum ve şerefimle temin ediyorum onurlu yaşamak adına söylüyorum. Lütfen, her gününüzü kuşatmaya almış, sizlerin bağımlı olmanız için pıtrak gibi çoğaltılmış, sizlerin direkt olarak beyinlerinizi ve ruhlarınızı hedefleyen, sizleri sonsuz uykuya yatırmak isteyen, sizlerin kalplerinizi narkozlamak isteyen, sizlerden gerçekleri gizlemek için gözlerinizin önüne perde niyetine konmak istenen dizlerden bahsediyorum. Sözde tarih anlatan dizilerden bahsediyorum. Hangi devirde yaşadığımızı ve savaşların neyle yapıldığını bir düşünün. Adam on bin kilometreden bir düğmeyle hallediyor işini, savaşa dair. Ya da tek bir hamleyle yapıyor yapacağını, ekonomiye dair. Öyleyse bu zamanda böylesi şeylerin ne kadar komik ve saçma olduğunu anlıyorsunuz değil mi? Eğer izlemeyi bırakırsanız, bir anda tüm bakışınız, anlamalarınız, algılamalarınız yemin ederim değişecek ve yalan dünyadan gerçek dünyaya geçiş yapacaksınız. Hani sözcüklerinizi değiştirin dünyanız değişecek denir ya aynen öyle. Okuduklarınızı ve izlediklerinizi değiştirin, yemin ederim dünyanızın nasıl değiştiğini anında göreceksiniz. Söylenen yalanları sihirli değnek değmiş gibi bir anda fark edeceksiniz. Öyle bir uyanacaksınız ki bir daha asla uyumayacaksınız. Kimse de uyutamayacak. Bunu kendiniz için, yarınlarınız için, onurlu yaşamak için yapacaksınız, başka kimse için değil. Bayrak inmez, ezan susmaz, vatan bölünmez sloganları sizlere çok komik gelmeye başlayacak büyük yemin ederim. Çünkü bayrağın yerinde durduğunu ve zaten inmekte olmadığını, indirmek isteyenin olmadığını ve hiçbir zamanda indirmeye çalışanın olmayacağını; keza ezanında aynı olduğunu; hakeza vatanında zaten bölünmek istenmediğini, ilânihaye de bölünmeyeceğini göreceksiniz hem de çıplak gözle ve bu sloganların haddizatında niçin üretildiğini anlayacaksınız. AYRICA bu hayatta yaşadığınız HİÇ AMA HİÇBİR ŞEYİ asla ve kata UNUTMAYIN! Unutmak tükenmektir unutmayın. Yaşadıklarınızı unutursanız aynı şeyleri daha da acı şekilde yeniden yaşamak zorunda kalırsınız. Ve hayatta yaptığınız seçimleri, tercihleri öyle bir yapın ki, vay be desinler ne tercih yapmış bu gençler desinler ve hiçbir zaman unutulmasın onurlu ve sessiz eyleminiz. Onurlu yaşamayı hak ediyorsanız nasıl hareket etmeniz gerektiğini de hissedeceksiniz, bileceksiniz. İstediğiniz yaşama layık davranmazsanız, filhakika o yaşamı istiyorsunuz sayılmaz, bilakis itiyormuş gibi görünüyorsunuzdur yani sahtekârlık yapıyorsunuzdur. Çünkü insan istediği şeye layık hareket eder. Tabi istediğiniz yaşamda dürüst ve samimi iseniz. Zira herkes layığını bulur ama önce layık olduğunu kendi yaptığı tercihlerle hak eder. Neyi hak ettiğini sen belirleyeceksin! DÜŞÜN, TAŞIN KARARINI VER! Yalan söylüyorsam, namussuzluk ediyorsam, seni aldatıyorsam, soysuzca kötülüğe yönlendirme yapıyorsam ağız dolusu küfredebilirsiniz, zaten kendimde kabul ederim o vakit kanı, soyu, sütü bozuk biri olduğumu. Halk için yaşayan ve düşünen insan aldatmaz unutmayın, SOSYAL DÜŞÜNEN, KOLEKTİF DÜŞÜNEN VE BÖYLE YAŞAYAN İNSAN YALAN SÖYLEMEZ, ALDATMAZ. Devrimci insan onurlu olur ve onurlu yaşamı ister. Devrime inanınız gençler, yemin ederim hem de şerefim ve namusumla, başka türlüsü onursuzca yaşamak demektir ve sana onurlu bir yaşamı asla ve kata sunmaz. Cumhuriyet gençler, cumhuriyet. Cumhuriyet ve Devrim! Adalet için yürüyen ayak, büyük yalanlar üfüren kirli ağızlardan daha soyludur ve öpülesidir. Bendeniz adalet için yürüdüm ömrüm boyunca ve badema da aynı düzlemde yürümeye devam edeceğim.

 

MERHAMET

 

İnsanlar ne bedeller ödeyerek hayatlarını yaşıyorlar. Çünkü hayatı yaşamak kolay bir şey değildir. Kilometrelerce yolu araçsız yürür gibi, bir denizde karşıdan karşıya araçsız yüzer gibi. Her biri sessizce yaşayıp gidiyorlar, beyinlerinde binlerce düşünce, gönüllerinde binlerce duygu. Hüzünlü bir yolculuk yapıyorlar hayat yolunda, öyle masum, öyle onurlu. Bu yüzden hiçbir insanın ocağı söndürülmemeli, hiçbir insanın gözlerinden kanlı gözyaşı akıtılmamalı, hiçbir insanın hayalleri çalınmamalı, umutları söndürülmemelidir. Buna maruz kalan insanlar kendilerini böylesi şeylere maruz bırakanlara bir şey yapamazlar belki ama gönülleri öyle bir incinir ki o incinişin sessiz çığlığı arşı titretir, dağları sarsar, denizleri köpürtür, ırmakları kurutur. Bunu kim yaparsa yapsın asla ve kata iflah olmaz, olmayacaktır.

Tarih: 29.12.2021 Okunma: 477

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?