Duyumsayarak
yaşadığımız reel dünya hayatında ekonomi dediğimiz olgu hayatın her boyutundaki
olaylaşmaları etkileyen ve tetikleyen şeylerin genel adıdır ve devasa bir
alandır. Gerek bireysel, gerek toplumsal, gerek insanlık olarak, gerek devlet
olarak ekonomiye mahkumuz. Çünkü hayatlarımızın her noktasına sirayet etmiş
bulunan ve etkin olarak müdahil olan bir olgudur ekonomi. Bu demek değildir ki,
ekonomi taparız, hayır bu anlamda söylemiyoruz söylediklerimizi, münhasıran
katı bir gerçekliğe vurgu yapıyoruz. Zira her şey bir anlamda ekonomiktir ve
her şeyle ilgili bir şey söylenirken ekonomik değerinden söz edilir. Bu alan
yekpare insanlığı ihata etmiştir. Emek varsa ekonomi gerçektir. Haddizatında
ekonomi, şeylerin altyapısıdır ve tüm üst yapılar bu altyapı üzerinde
yükselirler ve buna göre belirlenip, konumlanırlar. Zira dünya hayatında ki her
şey handiyse üretim ve tüketimin ve alım ve satımın nesnesidir. Ta ki din bile
handiyse bu alan için bir nesne konumuna indirgenmiştir. Zira yaşadığımız
dünyada din adeta bir tecime vasıtası olmuştur ve alınır satılır konuma
düşürülmüştür. Parayı besleyen dinse, din o vakit paraya hizmet eder denmiştir
bu yüzden. Ve bu alana egemen olan da kapitalist zihniyetin ta kendisidir. Yani
ekonomi masasının egemenleri kapitalistlerdir. Bu dünyanın Tanrısı paradır.
Mabedi bankalardır. Rahipleri büyük servet sahipleri ve tüm parayı kasalarında
saklayan bankacılardır ve buralar dünyadaki pazarlarda tezahür eden tüm
tezgâhların sponsorlarıdırlar. Haram ve hırsızlık malı servetleriyle
yarattıkları devasa zenginlikleri cennetleridir, insanlığı maruz bıraktıkları
yoksulluk ve yoksunlukta cehennemleridir. Bu yüzden yoksullaştırdıkları kadar
zenginleşeceklerini bilirler ve zenginliklerini de kaybetmek istemezler, bedeli
ne olursa olsun behemehâl korurlar, ta ki ucunda öldürmek olsa bile. Zira
paranın akışını, işleyişini asla bozdurmazlar, bozanı da yaşatmazlar. Ta ki,
ancak ezilen ve sömürülen insanlığın birleşip, birleşik güçleriyle hayır
demeleri hariç. Zira oyunu ancak zor bozar ve zor olan da ezilen ve sömürülen
insanlığın birleşik güçleridir. Yoksa yeryüzü cennetlerini kaybetmek
istemezler. Bu alanda zer-zor ve tezvir şebekesi birlikte hareket ederler, çünkü
altın yani servet, zor yani güç, tezvir yani manevi aldatma bitevi birbirlerini
besleyen şeylerdir. Zira üçü birden kazanmakta ve hükmetmektedir neticede. Birileri
insanları bağlamakta (tezvir), birileri insanları korkutmakta (zor), birileri
de insanları sömürmektedirler (zer). Yani ezenler, sömürenler birleşik güç
olmuşlardır ama ezilenler, sömürenler hala paramparçadırlar. Zira ezenler,
sömürenler, sahip oldukları zenginlikleri kadar insanlık üzerinde egemendirler
ve bu egemenlik onlara yeryüzünde debdebeli ve görkemli bir hayat sunmaktadır,
tabir caizse yeryüzünde ki cenneti. Yedikleriyle, içtikleriyle, gezdikleriyle,
giydikleriyle ve hayatın tüm boyutuyla dünya bağlamında fevkalade bir yaşam
sunmaktadır. Yani sizlerden çaldıklarıyla kazandıkları bir hayatı. Elde
ettikleri her şeyi bu güçleri vesilesi ile elde etmektedirler. Devletin kolları
olan ve güç odaklarının tesiri altına girmiş olan kamuların gücüde, komprador
pezevenklerin mustafazlar yani ezilenler, sömürülenler üzerinde korku yaratan
zebanileri gibidir tabir caizse. Para spekülasyonuna yol verenlerde kapitalizm
dininin evliyalarıdırlar. Faiz kapitalizmin can suyudur. Faizsiz kapitalizm
muhal ender muhaldir, tıpkı münafıklığın riyasız olması gibi absürttür. Çünkü
kapitalizm faizsiz kabil değildir, riyasız da münafıklık olmaz. Faiz
kapitalizmin anasıysa, riya da münafıklığın anasıdır. Bir gram yüreği ve
cesareti olan buyursun cerh etsin. Yüreği yeten buraya kadar olan her bir
kelimeyi, cümleyi cerh etsin de göreyim, yüreği kaç okkaymış takdir edeyim. Haksız
yollardan ve hırsızlıkla kazanılan büyük servetler, faizle ve spekülasyonlarla
teraküm edilen büyük sermaye yığınları ile halkı kıskaca alan bir avuç pezevenk
komprador şebeke ve onların orda, burda, şurda yer tutmuş soysuz kuklaları,
insanlığın önündeki önceden hazırlanmış sahnede mütemadiyen bir tiyatro
oynarlar ve insanlar ya ağlayarak ya gülerek ya da hüzünlenerek bu tiyatroyu
temaşa eylerler. Sonrada dağılırlar evlerine dönerler, her şeyin gerçek
olduğunu sanırlar ve zamanla oynanan oyunu kanıksarlar. Hiçbir şey de hiçbir
etkileri yoktur. Ne sömürüldüklerinin fakına varacak kadar bilinçlidirler ne de
oynanan oyunun fakında olacak kadar şuurludurlar. Bu yüzden de hep piyondurlar
ama piyon olduklarının bile farkında değillerdir. Oysa Ali Şeriati ne demişti?
Şuursuzlukta şerefsizlik kadar suçtur. Evet, şuursuz ve bilinçsiz insanın büyük
şerefsizlerden farkı var mıdır ve nedir? Zira insanlığın çektiği tüm acıların
altında şuursuzluk ve bilinçsizlik yatmaktadır. Çünkü şuursuzluk ve
bilinçsizlik, olan biten her şeyi öylece izlemek demektir ve dünya münhasıran
izlemekle iktifa edip hiçbir şey yapmayanlar yüzünden tamusal bir alana
dönmekte değil midir? İnsanlığın çektiği acıların
gerçek müsebbipleri de şuursuzlar ve bilinçsizler değiller midir? Yanlış
anımsamıyorsam Bakara Suresi 188. Ayette de bu durumlara vurgu vardır. Tabi
dinin adını bilip kendini bilmediğimiz ve dahi bitevi dini konuşup ama yaşamadığımız
için böylesi yasalardan bihaber olabiliriz. Velâkin bilmediğimiz gerçekler
gerçekliklerini kaybetmezler. Ve biz bir yanlışa doğru dediğimiz için o yanlış
doğruluk özelliği kesbetmez. Zalimlerin çarkının da cahillerin çalışmayan
kafalarıyla döndüğünü söylemişti değil mi Emile Zola ve dünyanın sadece kötülük
yapanlar yüzünden değil izleyip ama bir şey yapmayanlar yüzünden kötü bir yer
olduğunu söylemişti değil mi Albert Einstein? Gerçekler acıdır ve acıtıcıdır ve
insanlık ancak gerçekler özgür oldukça özgür olacaktır. Gerçek köleler de özgür
olduklarını düşünenlerdir Goethe’nin dediği gibi. Özgürlük bazen yanıltıcı
bir şeydir zira, aklına geleni yaptığını düşünen insan özgür olduğunu
düşünebilir ama yaptıkları ancak kendine zarar verdiği için yol veriliyor
olabilir, olamaz mı? Hadi bir de zalimlerin çarkına çomak soksun da yahut
gerçeği haykırsın da görelim ne kadar özgürmüş kendisini özgür sanan.
Adına faiz
deyin riba deyin ne derseniz deyin fark etmez. Belki etimolojik kökenlerine
bakılsa farklı anlamları olabilir ama onu da herkes kendisi öğrensin. Zira fark
eden bir şey olmadığı için önemsemiyorum yani öz olarak fark olduğunu
sanmıyorum, küçük nüans farklılıkları olabilir elbette, bu durumda bir şeyi
değiştirmez. Velâkin faiz demek katıksız sömürü demektir. Başkasının emeğiyle,
imkânlarıyla kendine hak etmediği alanı açmaktır faiz, bunu her türlü yollardan
yapılan vurgunlar için de böyle düşünebilirsiniz. İddihar etmekte böyle bir
şeydir, ihtikâr yapmakta yani başkasının varlığıyla varlık kazanmak demektir ve
bunu da her türlü enstrümanları kullanarak yapmaktır. Velâkin işte asıl mesele
de budur, her türlü enstrümanı da herkes istimal edemez ve burada haddizatında
büyük bir haksızlık, sahtekârlık vardır. Yani davulun elinde bulunanın çalıp
oynadığı bir durumdur bu ve elinde davul olmayanların da delirip tırlattığı bir
durumdur. Elinde kamu gücü bulunanla bulunmayan bir midir? Bulunan her şeyin
bilgisine maliktir ama bulunmayan mal gibi ortalıkta kalır. Ya ahlakı, adaleti,
vicdanı nereye koyacaz o vakit? İşte sistem dediğimiz de böylesi bir şeydir ve
bizler böylesi bir sistemden medet umuyoruz. Kaybederken kazandırıyoruz ama
bunun güzel ve iyi bir şey olduğunu sanıyoruz. Birileri eti sıyırıyor, geriye
kemiği bırakıyor ve bizler buna şükrediyoruz. Dininde böylesi bir şükrü tavsiye
ettiğini sanıyoruz. Keza dinin, bize, başkalarınca tavsiye edilen sabrı tavsiye
etmediği gibi. Bugün dünya hiçbir emek vermeden, ter, yaş, kan akıtmadan
teraküm eden hırsızlarla lebaleptir. Dünya hırsızların cennetidir, namusluların
ise cehennemi olmaktadır bu yüzden. Zımnen de bunu yedirmeye ve tolere
ettirmeye çalışıyoruz. Yemeyen ve tolere etmeyenleri da düşman belliyoruz. Peki,
bendeniz benim malımı çalana niçin eyvallah edeyim, böyle bir vazifem mi var
benim? Tanrı böyle bir vazife mi verdi de bendenizin haberim yok? Zengini daha
zengin yoksulu daha da yoksul yapan faizi yahut her türlü vurgunu niçin tensip
edeyim? Bu dünya komprador pezevenklerin çiftliği bendeniz de maraba mıyım ki
böylesi ahlaksızlığı tolere edecem? Dünyadaki sömürü nasıl tezahür etmektedir,
böylesi bir şeye nasıl olur da gözlerimi kapayabilirim yahut birileri nasıl
olurda gözlerimi kapamam için bendenizi zorlayabilir? Hangi ahlak yasasında,
adalet ilkesinde, vicdan kanunun da böyle bir şey vardır? Bendeniz namusumla
çalışacam, üretecem, kazanacam ama namussuzlar gelip toplayıp gidecekler.
Bendeniz de burada ahlak ve adalet arayacam. Tabi malsam bunu yaparım ama mal
değilsem itiraz ederim. Bugün insanlık çalışmadan servet teraküm eden ve teraküm
ettiği servet tavassutu ile ihtikâr yapan pezevenklerle doludur. Ve böylesi bir
sistemin ana kolonları da bu pezevenklerdir. Hem çalışmadan kazanılacak hem de
çalışanların hakkı yenecek ama burada kurtuluş olacak? İnsanlık tarihi,
zalimlere karşı ezilenlerin verdiği mücadelenin tarihidir ve din de daima
ezilenlerin yanındadır ve zaten ezilen, tahkir ve tezyif edilen bir avuç
insanın ellerinde büyümüştür. Şimdi kalkıp din adına zalimlere eyvallah edecem
öyle mi? İstiflemek, karaborsa yapmak, speküle etmek ve tefecilik hepsi ama
hepsi lanetlik şeylerdir ve tüm bunları tolere etmek muhal ender muhaldir. Ne
akla ne de vicdana mütenasiptir, bilakis insanlığa mugayir taktiklerdir böylesi
şeyler. Piyasaya mal süreceksin kazanacaksın, sonra geri çekip yine kazanacaksın,
piyasa değeri düştükçe alacaksın yükseldikçe satacaksın ve mütemadiyen
kazanacaksın. Sonra da insanlığı bitevi borçlandıracaksın ve bir de buradan
kazanacaksın. Birileri servetine servet eklemesi yaparken birilerinin canı
çıkacak zorlaşan hayat çarkının dişlileri arasında. Sonra bana bir şeyler
savuracaksın ve bendeniz uysal koyuna dönecem öyle mi? Önüme ne konursa yiyecem
öyle mi? Hayır yemeyecem. Daima gerçeği arayacak, adaleti isteyecem. Bu can bu
tende durdukça sömürüye eyvallah etmeyecem, bilakis sonsuza kadar tüm
benliğimle hayır diyecem. Ta ki insanlık kazanasıya ve sömürüsüz bir dünya
kuruluncaya dek. Çünkü bendeniz insanım. Ne kulum, ne köleyim, ne de köpeğim.
Onuruyla, şerefiyle, namusuyla kendi topraklarında yani insanlık toprağında
yaşamaya çalışan bir insanım. Sahte özgürlükle avutulamayacak kadar şuurlu,
gerçek özgürlüğü isteyecek kadar da bilinçliyim.
SEVGİLİ VE SAYGIDEĞER GENÇLER!
Sevgili ve saygıdeğer gençler!
Öncelikle merhabalar. Bahusus sizlere seslenmek istiyorum naçizane beynimin
kifayet ettiğince. Gönlüm ister ki duyun, dinleyin, anlayın ve uygulayın.
Hayır, benim dediğim doğrudur, her şeyi ben bilirim modunda bir şerefsizlikle
söylemiyorum, namusum ve şerefimle temin ediyorum onurlu yaşamak adına
söylüyorum. Lütfen, her gününüzü kuşatmaya almış, sizlerin bağımlı olmanız için
pıtrak gibi çoğaltılmış, sizlerin direkt olarak beyinlerinizi ve ruhlarınızı
hedefleyen, sizleri sonsuz uykuya yatırmak isteyen, sizlerin kalplerinizi
narkozlamak isteyen, sizlerden gerçekleri gizlemek için gözlerinizin önüne
perde niyetine konmak istenen dizlerden bahsediyorum. Sözde tarih anlatan
dizilerden bahsediyorum. Hangi devirde yaşadığımızı ve savaşların neyle
yapıldığını bir düşünün. Adam on bin kilometreden bir düğmeyle hallediyor
işini, savaşa dair. Ya da tek bir hamleyle yapıyor yapacağını, ekonomiye dair.
Öyleyse bu zamanda böylesi şeylerin ne kadar komik ve saçma olduğunu
anlıyorsunuz değil mi? Eğer izlemeyi bırakırsanız, bir anda tüm bakışınız,
anlamalarınız, algılamalarınız yemin ederim değişecek ve yalan dünyadan gerçek
dünyaya geçiş yapacaksınız. Hani sözcüklerinizi değiştirin dünyanız değişecek
denir ya aynen öyle. Okuduklarınızı ve izlediklerinizi değiştirin, yemin ederim
dünyanızın nasıl değiştiğini anında göreceksiniz. Söylenen yalanları sihirli
değnek değmiş gibi bir anda fark edeceksiniz. Öyle bir uyanacaksınız ki bir
daha asla uyumayacaksınız. Kimse de uyutamayacak. Bunu kendiniz için,
yarınlarınız için, onurlu yaşamak için yapacaksınız, başka kimse için değil.
Bayrak inmez, ezan susmaz, vatan bölünmez sloganları sizlere çok komik gelmeye
başlayacak büyük yemin ederim. Çünkü bayrağın yerinde durduğunu ve zaten
inmekte olmadığını, indirmek isteyenin olmadığını ve hiçbir zamanda indirmeye
çalışanın olmayacağını; keza ezanında aynı olduğunu; hakeza vatanında zaten
bölünmek istenmediğini, ilânihaye de bölünmeyeceğini göreceksiniz hem de çıplak
gözle ve bu sloganların haddizatında niçin üretildiğini anlayacaksınız. AYRICA
bu hayatta yaşadığınız HİÇ AMA HİÇBİR ŞEYİ asla ve kata UNUTMAYIN! Unutmak
tükenmektir unutmayın. Yaşadıklarınızı unutursanız aynı şeyleri daha da acı
şekilde yeniden yaşamak zorunda kalırsınız. Ve hayatta yaptığınız seçimleri,
tercihleri öyle bir yapın ki, vay be desinler ne tercih yapmış bu gençler
desinler ve hiçbir zaman unutulmasın onurlu ve sessiz eyleminiz. Onurlu
yaşamayı hak ediyorsanız nasıl hareket etmeniz gerektiğini de hissedeceksiniz,
bileceksiniz. İstediğiniz yaşama layık davranmazsanız, filhakika o yaşamı
istiyorsunuz sayılmaz, bilakis itiyormuş gibi görünüyorsunuzdur yani
sahtekârlık yapıyorsunuzdur. Çünkü insan istediği şeye layık hareket eder. Tabi
istediğiniz yaşamda dürüst ve samimi iseniz. Zira herkes layığını bulur ama
önce layık olduğunu kendi yaptığı tercihlerle hak eder. Neyi hak ettiğini sen
belirleyeceksin! DÜŞÜN, TAŞIN KARARINI VER! Yalan söylüyorsam, namussuzluk
ediyorsam, seni aldatıyorsam, soysuzca kötülüğe yönlendirme yapıyorsam ağız
dolusu küfredebilirsiniz, zaten kendimde kabul ederim o vakit kanı, soyu, sütü
bozuk biri olduğumu. Halk için yaşayan ve düşünen insan aldatmaz unutmayın,
SOSYAL DÜŞÜNEN, KOLEKTİF DÜŞÜNEN VE BÖYLE YAŞAYAN İNSAN YALAN SÖYLEMEZ,
ALDATMAZ. Devrimci insan onurlu olur ve onurlu yaşamı ister. Devrime inanınız
gençler, yemin ederim hem de şerefim ve namusumla, başka türlüsü onursuzca
yaşamak demektir ve sana onurlu bir yaşamı asla ve kata sunmaz. Cumhuriyet
gençler, cumhuriyet. Cumhuriyet ve Devrim! Adalet için yürüyen ayak, büyük
yalanlar üfüren kirli ağızlardan daha soyludur ve öpülesidir. Bendeniz adalet
için yürüdüm ömrüm boyunca ve badema da aynı düzlemde yürümeye devam edeceğim.
MERHAMET
İnsanlar ne bedeller ödeyerek hayatlarını
yaşıyorlar. Çünkü hayatı yaşamak kolay bir şey değildir. Kilometrelerce yolu
araçsız yürür gibi, bir denizde karşıdan karşıya araçsız yüzer gibi. Her biri
sessizce yaşayıp gidiyorlar, beyinlerinde binlerce düşünce, gönüllerinde
binlerce duygu. Hüzünlü bir yolculuk yapıyorlar hayat yolunda, öyle masum, öyle
onurlu. Bu yüzden hiçbir insanın ocağı söndürülmemeli, hiçbir insanın
gözlerinden kanlı gözyaşı akıtılmamalı, hiçbir insanın hayalleri çalınmamalı,
umutları söndürülmemelidir. Buna maruz kalan insanlar kendilerini böylesi
şeylere maruz bırakanlara bir şey yapamazlar belki ama gönülleri öyle bir
incinir ki o incinişin sessiz çığlığı arşı titretir, dağları sarsar, denizleri
köpürtür, ırmakları kurutur. Bunu kim yaparsa yapsın asla ve kata iflah olmaz,
olmayacaktır.