Bu dünya hastalandı, içindekiler
hastalandırdılar dünyayı. Hasta bir dünyanın bize bir faydası olmaz. Hastalıklı
tipler bize şifa veremezler, olamazlar. Olsalardı kendilerine şifa olurlardı da
kötürümleşmezlerdi. Bu yüzden ruhları hasta, beyinleri hasta, gövdeleri hasta
olan dördüncü tür yaratıkların cenderesinde can çekiyorlar birinci sınıf
insanlar. Düşünme yetisi olmayan, münhasıran bağırmakla ve korkutarak insanlığı
sindirebileceğini varsayan hastalıklı tipler maalesef insanlığı perişan
ettiler. Şöyle oturun insanlığı bi anlatın, insanlığa dair çözüm yollarınızı
söyleyin deseniz söyleyebilecekleri tek sözleri olmadıklarını görürsünüz
böylesi hasta tiplerin, münhasıran tehdit ederler, başka da söyleyebilecekleri tek
şeyleri yoktur. Korumak istedikleri için korkuttuklarını düşünürler ve bu
yöntemle tolere edilebileceklerini sanırlar. Bilmezler ki, insanlar yaşamak
istiyorlar ama yaşamadıkları için de yaşatmayı tasvip etmezler. Yani bizim gibi
yaşamayı beceremedikleri için yoksa zaten bizden çok çok daha iyi durumdalar,
çünkü onlar donmuş buz gibi yaşamayı tercih ederler, zira yaşamdan zevk alacak
ne zekâları vardır ne de takatleri. Onlar yaşamıyorlarsa kimse yaşamamalıdır bu
dünyada. Sizler hasta tiplerin kuşatması altındasınız ey insançocukları.
Bizlerde hastayız elbette, çünkü bizleri de hastalandırdılar, bilakis tehdit ve
tehlike olacağımızı düşünüyorlardı, hasta olmazsak hastalara el uzatır mıydık? Onları
insan yerine koyar mıydık ve duyar mıydık yalandan başka hiçbir şey olmayan
laflarını? Bilakis bize şifa olacak neyse ona el verirdik. Kimse bizden yana
değil burada. Bizim için söyleyen, eyleyen, bizim yanımızda olan kimse yok. Bir
biz varız, bir de karşımızdakiler. Bizler halkız, ezilenleriz; onlar tiranlar,
sömürenler. Öyleyse bizler birleşik güç oluşturup o gücümüzle onların
karşılarında bir kale gibi durmak zorundayız. Birbirimize müzahir olmak
zorundayız. Birinci sınıf varlıklara yaraşır şekilde davranmak zorundayız. Aklımızı,
kalbimizi, bileğimizi çelikleştirmeliyiz günden güne, günler bitip tükenmeden
ve gelecek o gün gelmeden. Niye böylesi bir şeyden korkuyoruz? Bu tavır bizleri
iyileştirecek, bizlere dünyamızı geri verecek, dünyayı iyileştirecek,
içindekileri iyileştirecek olan bu hareket tarzıdır. Çünkü yiyeceğini zamanında
biriktirmezsen, yiyecek bulamayacağın gün geldiğinde aç kalırsın. Öyleyse her
şey mevsiminde gerek değil midir? Ve her mevsim için gereken şey belki başka
mevsimdedir ve bizler başka mevsimde gereksinim duyacağımız bir şeyi önceki bir
mevsimde elde etmek zorundayız. Meyve olgunlaşmadan düşer mi? Düşürmeye
çalışırsan parçalamaz mısın? Gecikirsen de öldürmez misin? Lütfen düşün,
istersen benim gibi düşünme ama mutlaka düşün lütfen!
EKSTRA:
https://www.sozcu.com.tr/2022/yazarlar/yilmaz-ozdil/elektrik-faturasi-2-6896558/
Bayım ne diyeyim şimdi ben sana?
Ne diyeyim şimdi ben bu habere kardeşim?
Hayata farklı pencereden bakabilmek için, hayatı farklı gözle
de görebilmek için, belki göremediğimiz bir gerçek vardır, doğru bildiğimiz bir
yanlış vardır diyerek hayata farklı perspektiften bakabilmek için; Yılmaz
Özdil-Soner Yalçın-Necati Doğru-Murat Ağırel-Hüsnü Mahalli-Barış Terkoğlu-Barış
Pehlivan-Ahmet Takan mutlaka ama mutlaka okuyun derim. Tabi tercih sizin ve siz
bileceksiniz, bendeniz naçizane öneriyorum. Sevip sevmemeniz umurumda değildir,
sadece bir öneri benimkisi. Bende sevdiğimden ya da sevmediğimden değil, hayatı
daha doğru algılayabilmek ve anlayabilmek için okuyorum, sadece bunlar değil,
namuslu yazan her namuslu insanı okuyorum. Bunlara kayıtsız şartsız inanın diye
de söylemiyorum. Önce anlayın sonra inanın. Mesela; Yeniçağ-Sözcü-https://halktv.com.tr/-Oda
TV takip edin, çünkü hayata farklı yerlerden de bakmak sonsuz önemlidir, insanı
bir yere bağlı kalıp aptallaşmaktan, uyumaktan kurtarır.