Bizler, karşımıza geçip ve öylece
durup, bizlere farklı görünüp, bizlere farklı hedefler gösterip, bizlerin
aklımızı, kalbimizi, vicdanımızı, cebimizi soyanlara aldanıyoruz, inanıyoruz. Maalesef
halkın hazinesi, alınteri, gözyaşı, emeği, alkanı acımasızca sömürülüyor türlü
türlü yollarla, türlü türlü yöntemlerle. Oysa onların bizleri götürebilecekleri
hiçbir liman yoktur. Bizleri ancak karaya oturturlar ve karaya vurmuş balıklara
döneriz biz de, başka yapabilecekleri hiçbir şey yoktur. Onlar gemilerini
doldurmayı beklemektedirler ve gemilerini de bizler uyanmadan doldurmak
istemektedirler. Yağmur yaparken küplerini doldurup kayıp gidecekler ve
bizlerde öylece bakınacağız. Gemileri kalkarken bizleri gemilerine alsalar
bile, bizleri bir yerde denize dökmek için alacaklardır şüpheniz olmasın. Çünkü
ağırlık hissedecekler ve batmaktan korkacaklar, bizim üzerimizden malı
götürenler, bizim varlığımızla batacaklarını düşünecekler, ne acı bir paradoks
de mi? Bizler onlar için her şeyi yapsakta, hatta canımızı versekte, onların
yanlarında zerre miskal kıymet-i harbiyemiz yoktur. Ki, zaten öyle de değil
midir? Onlar geçsin diye yollar, köprüler yapan kimdir? Onlar otursun diye
şatolar, saraylar yapan kimdir? Onlar doğal beslensin diye bizim emeğimizle
kurdukları çiftliklerinde yine doğal üretim yapan kimdir? Onlar eğlensinler,
gülsünler diye oynayanlar kimdir? Onlar yaşasınlar diye ölenler kimdir? Onlar
doysunlar diye aç kalanlar kimdir? Onlar gülsünler diye ağlayanlar kimdir?
Hayır, bizler onların umurlarında bile değiliz, onlar için kendimizi feda
ettiğimiz kadar değerliyiz ve varız, o da bir zamana kadar, artık gücümüz
tükeninceye kadar gücümüz tükendiği vakit artık ölmüş eşek gibi bizi bir kenara
bırakıvereceklerdir zere şüpheniz olmasın. Gücümüz tükendiği an işe yaramayan
bir at gibi kurşunu sıkarlar ve bırakıp giderler ve yeni atlar bulurlar. Bizler
nasıl gerçekleri göremiyoruz, onların gerçek yüzlerini tanıyamıyoruz? Çünkü
kendimizi tanımıyoruz, bilmiyoruz! Kendimizi tanıyıp bildiğimiz gün,
karşımızdakilerin de kim olduklarını ve ne yapmaya çalıştıklarını çok iyi
bileceğiz emin olun. Ve o gün, onların dinlerini, dillerini, kimliklerini,
ideolojilerini önemsemeden, umursamadan, hakikat ekseninde tavrımızı koyup,
kararımızı vereceğiz ve en doğrusunu yapmış olacağız.
Yukarıda linkileri verilen iki haber
sitesinde aynı konuyla ilgili haberler var. Güle, güle, güle öldüm, hala
gülüyorum, daha da gülerim galiba. Ya manyak komik ya hatta trajikomik. Kim
yetişemediği neye koruk derdi; galibe tilki yetişemediği üzüme koruk dermiş de
mi, bir de ne denirdi; nazar etme nolur çalışırsan senin de olur denirdi de mi?
Ya bu memlekete ne verdin? Tek bir gün hakikati söyledin mi? Tek bir gün
haksızlığa hayır dedin mi? Tek bir gün ezilenlerin hakkını aradın mı? Tek bir
gün garibin halini gördün mü? Kodamanların kollarında dem sürdün, gününü gün
ettin, daima rant peşinde oldun, her dönem başka bir yerde başka türlü
kılıklara büründün. Ne verdin bu memlekete ve insanlığa? Zerre miskal bir şey
verdin mi? Selçuk beyin geçmişini bilmem, geçmişinde namuslu ve şerefli bir
duruşu var mıydı bilmem, nasıl konuştuğundan, ne konuştuğundan anlamam, hangi
saiklerle hareket ettiğini umursamam ama en azından namusluca, şereflice,
onurluca gerçekleri söylüyor, şerefsizlik, namussuzluk, soysuzluk etmiyor.
Şimdi kalkıpta gerçekleri haykırana söz söylemek için, en azından hayatında tek
bir kez tek bir gerçeği söylemiş olmak gerekmez mi? Hadi ordan!
https://www.yenicaggazetesi.com.tr/demiroren-kredilerinin-korkunc-boyutu-502139h.htm Yok daha neler, nasıl yani gerçekten anlayamadım, hayretler
içerisindeyim. Ya bi git ya, ne alaka, delilin ne, hadi göster, hadi
göster, yoksa inanmam. Gerçekten bu ülkede bu oldu mu ya, valla inanmakta
zorlanıyorum o yüzden soruyorum.