Bakınız ey
insançocukları, insanlık toprağında kurulmuş doğal insanlık sofrasında bağdaş
kurup oturmuş bulunan insanlıkta kardeş olanlar! Bu bir Büyük İnsanlık
Manifestosudur. Yeni Dünyanın Manifestosudur. Bir Devrim Manifestosudur. Eski
devri nihayete erdiren, yeni devrin bidayeti olan bir manifestodur. Bu maksatla
kaleme alınmıştır ve nihayet sona gelinmiştir. Şimdi son sözlerimizi söylemek
zamanıdır. İlk harfinden son harfine dek yalansızdır, sahtelikten arîdir,
muhkemdir, kötülük yoktur içinde, her iddiası ispatlıdır, her davası
tanıklıdır, tüm insanlığı ihata etmek istemektedir, cerh edilmesi muhal ender
muhaldir. Elbette bizler hatadan, günahtan, yanlıştan münezzeh değiliz ve bunun
da bilincindeyiz. Ne mükemmeliz, ne de bileniz her şeyi, hayır aklımızın
erdiğince, dilimizin döndüğünce, gönlümüzün hissettiğince, gücümüzün yettiğince
izahlar yapmaya gayret ettik, kavgamızı verdik. Ama düşüncelerimize şu ana
değin hiç ihanet etmedik ve badema da etmemek için direneceğiz. Kavgamızı da
hayatımızın her kademesinde düşünceyle savaşarak verdik, onurluca dövüştük.
Kafka’nın dediği gibi; insana yaraşır en güzel silahla savaştık, yani
kafamızla. Güce tevessül etmedik, güce tevessül edecek kadar küçülmedik,
alçalmadık. İnsanlığın karşısında geçip, arkamıza aldığımız güce güvenerek
bağırıp çağırmadık, höykürmedik, tehdit etmedik, ölüm kusmadık. Çünkü güvenip,
inandığımız bir kafamız ve yüreğimiz vardı ve bunlardan da yaşam fışkırırdı ve
bizlerde yaşamdan bahsettik sürekli. Zira yekpare insanlık yaşasın istedik, bu
dünyaya yaşamak için geldiler dedik, öyleyse kimse yaşamak sevincinden mahrum
olarak sefalet içinde sürünerek ölmesin istedik. Bu dünyanın birilerinin
babalarının çiftliği değil herkesin bahçesi olduğunu, çitlerle
çevrilemeyeceğini biliyorduk çünkü. Güçle korkutmak, korkutarak korkularla
varlık sağlamak peşinde koşacak kadar düşmedik, alçalmadık, küçülmedik. Çünkü
biz insandık, aklımız vardı, yüreğimiz vardı, dilimiz vardı, öyleyse başka yola
başvuracak kadar düşmezdik, düşemezdik. Ayrıca bu topraklar bizim babamızdan
miras kalmış bir mülk değildi, geri kalan da marabalarımız değildi ki, onlara
köleymiş gibi, kölelerimiz mi gibi davranalım, onları tehdit edelim, hakaret
edelim onlara, hayır böyle bir şey yoktu. Öyleyse herkesin eşit olduğu, insan
olduğu, herkese ait olan topraklardı bu topraklar. Binaenaleyh, güce yeltenmek
ve güçle korkutmak acizlikti, sefillikti, sekterlikti, dar kafalılıktı, zekâdan
ve fikirden yoksunluktu, zaten zekâsı ve fikri olan da, var olanla savaşırdı,
aynı toprağın çocuklarını korkutmaya yeltenmezdi, bu kadar pislik ve iğrenç
olmazdı. Zaten yüreğine ve kafasına güvenmeyenin de yaşamasının bir anlamı
olamazdı. Öyle ya, yüreğin ölmüşse, kafan çürümüşse neyle ve nasıl
yaşabilecektin ki? Çünkü insanı ve insanlığı kurtarabilme imkânı, potansiyeli
olan yegâne iki silahtır bunlar. Geçelim! Bu hastalıklı, köleci, faizci, sömürgen,
sınırcı, sınıfçı, vahşi, faşist kapitalist sistemin hastalıklı ve hastalık
üreten yapısından ve yapılarından insanlığa çare olmadığı ve olmayacağı artık
kesindir, mutlak gerçeğin ta kendisidir bu, netlik kesbetmiştir tarihin ve
insanlığın geldiği aşamada, hüccetsiz bir iddia değildir bu, yalanlayabilecek
yürek ve kafa da yoktur ve badema da olmayacaktır, çünkü yalanamayacak kadar
gerçektir hatta hayatın ispatladığı bir gerçekliktir. Hayır, geldiğine dair,
aksinin kabil olabileceğine dair tek bir hüccet gösterirseniz boynum kıldan
incedir. Tarih bunun şahididir, insanlık bunun şahididir. Ya yeni bir insan,
yeni bir sosyal yapı, yeni bir politik düzen ya da yok oluş, başka bir opsiyon
bulunmamaktadır. Ya geri dönüşü olmayan bir mücadele yolu ya da köleliğe,
kulluğa devam ve bu minvalde rezilce ölüm, başka bir opsiyon bulunmamaktadır. Ya
namuslu ve onurlu bir kavga ya da yok oluş! Politik yapı ve bu yapıya egemen
olanlar hastadırlar. Kurumsallaşmış din ve o dinle varlık kazanan, etkin olan,
mevcut düzenin payandası haline gelmiş, insanlığın derdine çare olmaktan sonsuz
uzaklarda kalmış âlimler, şeyhler, büyük mikyasta cemaatler hastadırlar hatta
hastalığı üretenlerdir. İnsanlığın beynini enformasyon çöplüğü haline getiren
ve çöplük haline gelmiş beyinler tarafından beslenen aydınlar, gazeteciler
hastadırlar. Milliyeti münhasıran güçle özdeşleştiren ve dünyayı bu yoldan dize
getirmeye çalışanlar hastadırlar. Yazılı ve görsel medya hastadır ve bitevi
insanlığı zehirlemekten başka yaptıkları hiçbir şey yoktur. Sanatçısı,
şarkıcısı, artisti hastadır. Komprador pezevenkler zaten ezelden ebede
hastadırlar ve hastalığı yayan asıl virüslerdir ve hastalıklı yapının da her
devirde yegâne garantörleridirler. Ve dahi bu hastalıklı yapının bulaştığı tüm
kurumlar hastadırlar. İnsan hastadır, hayat hastadır, dünya hastadır, hülasa;
sağlam tek bir şey kalmamıştır, her şey an be an hastalık üretmeye devam
etmektedir. Şimdi bu hastalıklı yapıdan medet ummak hangi mantıkla bağdaşır? Bu
hastalıklı yapıyla nereye kadar gidebiliriz, daha ne kadar var olabiliriz? Bu
hastalıklı yapının ve uzantısı olan yapıların külliyen yok olması elzemdir,
tertemiz bir sayfa açmak için. Nietzsche’nin dediği gibi artık tüm değerler
bozulmuştur, kokmuştur, mevcut değerlerin temelli olarak yok olması ve
değerlerin yeniden yaratılması gerekmektedir. Bilinmelidir ki, tahtlar spontane
devrilmezler, altlarında ki toprak kaydırılmalıdır ki devrilmelerine şahitlik
edilebilsin. Devrimden başka kurtuluş yolu, mücadeleden başka kurtuluş ışığı,
direnişten başka kurtuluş kılıcı yoktur. Ama her şey insan için ve insanca
olmalıdır! Çünkü kalpleri fethetmek ve o kalplerde payidar kalmak ancak böyle
kabildir. Ve Lenin’in de ifade ettiği gibi ve aynı zamanda mutlak gerçekliğin
en berrak ifadesi olan şudur ki, ezilenlerin gerçek bayramı; Devrim Günü
olacaktır ve keza Mustafa Kemal Atatürk’ün de dediği gibi; ‘’Doğu’dan bir güneş
doğacak, emperyalizm ve sömürü yok olacak, tüm halklar gülecektir.’’ Ve en
nihayetinde Tanrı diyor ki; ‘’biz ezilmişleri, güçsüz düşürülmüşleri, zaafa uğratılmışları
yeryüzüne varisler kılmak, önderler yapmak istiyoruz.’’ Öyleyse insanlık
ailesinin tüm ezilmişleri, güçsüz düşürülmüşleri, zaafa uğratılmışları bu vaadi
hak etmek için gayret etmelidir. Zalimlere karşı birleşmelidir ve büyük hedefe
mülaki olmak için ayağa kalkmalıdır. Çünkü Tanrı vaadini hak edenlere layık
görecektir. Zira herkese emeğinin karşılığını verecektir. Zincirlerinizden
başka kaybedecek hiçbir şeyiniz de olmadığına göre ey yeryüzü ezilenleri
birleşiniz ve bu dünyayı yerle yeksan eyleyip yeni bir dünya inşa ediniz. Evet
DEVRİM! Alıştığımız, kanıksadığımız hayattan kurtulmak ve hiç tanımadığımız,
alışmaya çalışacağımız yeni bir hayat yaratmak için. Kurumuş ağacı sürekli
sulamak, gübrelemek, ondan yana umutlu olmak ahmaklıktır, mallıktır, geri zekâlılıktır,
yapılması gereken; hiçbir faydası olmayan, ancak enerjimizi çalan, hep bizden
alan ama bize hiçbir şey vermeyen, bahçemizde fuzuli yer işgal eden kurumuş
ağacı söküp atmak ve yerine yeni bir ağaç dikmektir.
İNSANLIĞIN ÖZ-ELEŞTİRİSİ...371...
Özgür DENİZ - 09.02.2022
Tarih: 09.02.2022
Okunma: 281
YORUMLAR
Yorumunuzu ekleyin.