Ülkemiz, insanlarımız sosyal, kültürel ve ekonomik
olarak yine ağır, zor ve sancılı bir süreçten geçiyor. Özellikle geçtiğimiz yaz
aylarında başlayan mal ve hizmet fiyat artışları, dövizdeki ani iniş ve
çıkışlar Ekim, Kasım ve Aralık ayında çok yüksek seviyelere ulaştı. Bunda dış
etkenlerin yanı sıra içerideki rantçı, faizci, tefeci, fırsatçı, aç gözlü
çevrelerin etkisi oldu. Ancak bakanlar kurulunun Aralık ayı sonlarına doğru aldığı
bazı tedbirler dövizdeki artışları dizginlemiş görünüyor. Dövizdeki artışın
kontrol altına alınması, mal ve hizmetlerdeki fiyat artışı beklentisini de
kırdı. Fakat dünyanın pek çok ülkesinde olduğu gibi ülkemizde de mal ve hizmet
üretiminin ana unsuru olan enerji ve akaryakıt fiyatlarındaki önlenemez
artışlar, vatandaşın canını yakmış, piyasayı durma noktasına getirmiştir.
İhtiyaçlar, arz-talep dengesi, gelir-gider
dengesi, üretim-tüketim ilişkisi ekonominin temel kavramlarıdır. İhtiyaç,
yaşamak için gerek duyduğumuz, yeme-içme, nefes alma, korunma, barınma, haz
duyma, üzüntü gibi dürtülerdir. İhtiyaçlar giderildiği zaman insana mutluluk, giderilmediği
zaman üzüntü, endişe ve mutsuzluğa neden olan duygu ve düşüncelerdir.
İhtiyaçlar insandan insana, toplumdan
topluma değişse de genel olarak zorunlu ve zorunlu olmayan ihtiyaçlar olarak
ikiye ayrılır. Zorunlu olan ihtiyaçlar yaşamak için gerekli olan yeme-içme,
nefes alma, barınma, korunma gibi ihtiyaçlarımızdır. Diğer tüm ihtiyaçlar
zorunlu olmayan, karşılandığında insana haz ve mutluluk veren,
karşılanmadığında üzüntüye neden olan şeylerdir.
Arz-talep dengesi ekonominin temel
kavramlarındandır dedik. Bunu üretim-tüketim dengesi olarak da ele alabiliriz. Eğer
bir ülke veya bölgede mal ve hizmet üretimi, insanların ihtiyaçlarını tam
olarak karşılayamıyor ise mal ve hizmetlerin fiyatı artar. Piyasa koşullarına
göre tüketim az, üretim fazla ise bu defa fiyatlar düşer. Enflasyon dediğimiz
canavar ortaya çıkar. Birisi tüketicinin, diğeri üreticinin enflasyonudur.
Enflasyon canavarı dediğimiz şey ise paranın, mal veya hizmetin satın alma değerinin
düşmesidir. Onun için üretim-tüketim veya arz-talep dengesine dikkat etmek
gerekiyor.
Ekonominin çok basit kurallarından biri de
gelir-gider dengesidir. Gelir cebinizdeki veya hesabınızdaki paradır, malınız,
mülkünüzdür. Giderler ise satın almak istediğiniz mal ve hizmetlerdir, sınırsız
olan ihtiyaçlarınızdır. Gelir-gider dengesini devam ettirmek isterseniz; geliriniz
kadar harcama yaparsınız. Ama çoğu zaman gelirinizden fazla harcama yapmak
zorunda kalırsınız. Böyle durumlarda yakınlarınıza, kredi kartına, bankaya
borçlanırsınız. Ne yazıktır ki, ülkemizde devletin 80’li yıllardan itibaren politikası,
“daha çok harca, daha çok tüket ve borçlan” şeklindedir. Bu politikanın bir
sonucu olarak, toplumda, borcu olmayan kişi yok gibidir. Borç, bir anlamda dar
ve sabit gelirli kişilerin yaşam biçimi haline gelmiştir. Günümüz şartlarında
milyonlarca işçinin, memurun, köylünün, dar ve sabit gelirlinin borçlanmadan
bir mal ve hizmet alabilmesi imkânsız hale gelmiştir.
Ülkemizin içinde bulunduğu dar boğaz ve
sorunların bir kısmını ifade etmeye çalıştık. Peki, çözüm nedir? İşte asıl
cevaplandırılması gereken soru budur. Cevabı ise daha çok üretimdir. Çıkış yolu
şirketleşerek, kooperatifleşerek, birleşerek, planlı, programlı çalışarak,
teknolojiyi kullanarak, kaliteli daha çok mal ve hizmet üretimidir. Üretilen
mal ve hizmetin en iyi şekilde pazarlanması, dağıtımıdır, ticaretidir. Elde
edilen kazancın adil bölüşümüdür. İnsanlarımızın ülkenin gelişmişliğinden,
gelirinden yararlanmasıdır.
Arz-talep, gelir-gider, üretim-tüketim
dengeleri konusunda gerekli akılcı tedbirler alınmazsa; geçmişte olduğu gibi sosyal,
kültürel ve ekonomik bunalımların, çatışmaların yaşanması kaçınılmaz olur. Ülkemize,
insanlarımıza yazık olur.