Bugün herkes tali durumları tenkit etmektedirler ama eleştiri oklarını bir
türlü şeytani kapitalist sisteme tevcih edememektedirler. Bunlar ya cahildirler
ya da korkmaktadırlar. Ya da alışılmış aptallığın neticesidir böylesi bir
durum. Ama korku dağlarını aşamazsak, cehaletin karanlığını parçalayamazsak,
etrafı çelik halatlarla ve demirden duvarlarla çevrili şeytani kapitalist
sistemi yerle yeksan edemeyiz. Bendenizin mücadelem mezkûr sistemledir ve bu
kavga ilânihaye sürecektir. Başkaları bendenizi ırgalamaz, binaenaleyh kimse
verdiğim amansız kavgayı kendisine yönelik sanıpta karşıma çıkmasın çivi gibi
çakarım, bir daha da çıkamaz çakıldığı yerden, acımam çakarım. Sisteme
yönelmeyen tüm tenkitlerde havanda su dövmeye benzer. Bu konuda Karl Marx
noktayı koymuştur ve söyledikleri mutlak doğrudur ve gerçektir. Çünkü her şeyi
otokontrol altına almış olan ve her şeyi insanın zararına olacak şekilde
manipüle eden şeytani kapitalist sistemin ta kendisidir. Sendikalar, partiler
vs. şeyler talidir ve onlarda zaten sistemin cenderesinde kıstırılıp
kalmışlardır. Hatta bilinçli ve şuurlu olarak kapitalist sistemin maşalığını
yapmaktadırlar. Hiçbir zaman hiçbir şekilde başkalarının fikirlerine göre
hareket etmem yani başka rüzgârlarla yönümü bulan yahut fikirler ortaya koyan
biri değilim. Başkalarıyla uğraşacak kadar da boş vaktim yok maalesef. Çünkü
öyle bir karakterim hiç olmadı. Evet, her fikri dinlerim, her fikre ve fikir
sahibine saygı duyarım ama manipülasyona gelmem. Bu yüzden söylediğim her söz
gönlümün derinliklerinden süzülüp gelen, aklımla ayıklanan ve dilimden akan
sözlerdir. Yani farklı mekanizmaların, kişilerin, yapıların manipülasyonlarına
gelip, onların serdettikleri düşünceleriyle bir şeyler söylemeyi zül addederim.
Cennet cehennem arasında ki mesafe kadar mesafe vardır aramda böylesi bir
hareketle. Doğallığı benimsemişim, binaenaleyh tüm hayatım doğallık temelinde
yürür ve insicamlı olarak yürür. İnsan kimliğinden başka kimlikte tanımam,
bilmem. Ama içinde bulunduğum insanlık ailesine de fikirlerimi sarih olarak
deklare etmeyi vazife addederim. Çünkü doğuyorum, büyüyorum, yaşlanıyorum ve
ölüyorum. Öyleyse böylesi fani bir dünyada onurumla yaşamalıyım ama böyle
yaşamak için de tüm mevcudiyetimle savaşmalıyım. Savaşımda üç silahım vardır,
aklım, kalbim ve gerçekler. Korkutmaktan anlamam, tehditten anlamam, insanlık
toprağını baba malı zannedip herkesi ihanetle itham edip sizleri keser biçerim
gibi sefil yeltenişlere yönelmem. Ve hiç istemesekte hayat denilen şey maalesef
para denilen lanetle temin ediliyor. Hayatın katı ve sert gerçekleri vardır.
Kutsal Yasalara göre ortaya konulan eylemler birilerini taklit ederek değil,
bilinçli ortaya koyulmalıdır, çünkü neticeleri olacaktır. Ve dahi hayatın
mahiyeti bilinerek ortaya konulmalıdır eylemler. Ve söylemle eylem mutlak
olarak mütenasip olmalıdır. Bilakis eylemsiz söylem hükümsüzdür ve
samimiyetsizliğin göstergesidir. Keza Kutsal Yasa der ki; metazori yöntemlerle
safi hakikatleri örterek insançocuklarının emeğinin ürününe çöken ve
insançocuklarının hak ettiklerini alengirli yol ve yöntemlerle gasp eden yahut
azaltan düzenlerle mücadele etmek insanın kutsal vazifesidir. Bugün melun ve
vahşi, şeytani kapitalizmin mimarlarının hiçbirisi herhangi bir bilgi
kapasitesine ve sağlam bir ruha sahip değildirler ama insanlığı yöneten ve
dünyayı yaşayan onlardır. Köpekliğin kadar efendilik bahşedilmektedir maalesef
dünya bağlamında, dünyayı inhisarlarına geçirmiş pezevenkler tarafından. Ve bu
tolere edilebilir bir durum değildir. Ve tüm kıyaklar cehaletin karanlığında
yaşayan pezevenk kompradorlara geçilmektedir. Kimse kusura bakmasın gerçek
budur. Ekmek parayla alınıyor, tatil parayla yapılıyor, başka şeylerle değil.
Tamam, hayatın gerçek gayesi maddiyat değildir ama maddiyat olmadan da olmuyor.
İnsanlara bu tür şeyler empoze edilirken birileri ise bitevi madde teraküm
ediyor yani söylenenle eylenen arasında dehşetli bir tenakuz vardır. Yani
insanlık bile göre aldatılmaktadır. Gerek dinle, gerek milliyetle, gerekse sair
şeylerle. Mütemadiyen tekrar edilen, dillere pelesenk olmuş ve temcit pilavı
gibi önümüze konulan bir şey vardır; işte bilmem şu, bu, o türlü şeyler para
için yapılmaz. Öyle ya birilerinin karnı acıkmaz, ayakkabıya, elbiseye ihtiyacı
yoktur, tatille ilgisi yoktur. Bazı meslekler için mesela para mesleği değil
derler, peki para mesleği değil diyenler aldıkları kallavi paralardan
vazgeçebilirler mi? Aldıkları onlarca maaştan vazgeçebilirler mi? Buyursunlar
vazgeçsinler. Hadi bunu geçelim, bugün milletvekilleri manyak zengindirler, o
zaman niçin vekilliği para ile yapıyorlar ve zamları gece yarıları yapıyorlar
ve zamları bile para mesleği değildir dedikleri meslek sahiplerinin maaşı kadar
oluyor? Oysa çok sevdiğimiz, çok övdüğümüz, daima andığımız büyük şahsiyetler
bile bunu söylüyorlar. Misal; Nurettin Topçu vekilliğin para ile
yapılamayacağını söyler. Ki, kendisi bu toprakların yetiştirdiği en soylu
aydınlardan biridir. Üstelik onu sevdiğimizi söyleriz, peki niçin söylediğini
yapmayız? Gerçi Tanrı’nın dediğini yapmayan kulunun dediğini yapar mı hiç?
Bizim kanuna değil yaşamaya ihtiyacımız vardır. Yaşamak ise maalesef ekonomiyle
olmaktadır. Bize ekonomik dinamikleri basit göstermeye çalışanların nasıl da
ekonomiye önem verdiklerini bilmiyor değiliz. Hatta öyle bir öğrendik ki, bir
daha asla unutmayız ve unutmayacağız. Bu gerçeği kimse değiştiremez. Bugün
kesif bir çalışmayla ve ezberle hayatın bazı alanlarında başarı kaydedilebilir
ama bu demek değildir ki başaran başardığı alanda en iyi kişi olacaktır. Bu
rasyonel değildir. Bu yüzden bir şey alarak bir şey takdim edilemez. Ki, bu
adil de olamaz. Zira verilen ücret beytülmalden verilmektedir yani ortak
hazineden. Binaenaleyh herkese eşit taksimat yapılmalıdır. Zira Kutsal Yasa
herkes neyi hak ediyorsa ne eksik ne fazla hak sahibine verilsin der. Bizler
ise kapitalizmin yasalarına göre hareket ediyoruz ve tayin ediyoruz her şeyi
ama bu tolere edilebilir bir şey değildir. İşte itirazım da bunadır. Bugün nice
meslek sahipleri hiç hak etmedikleri bir hayatın mahkûmudurlar. Ve bu durum bir
an evvel behemehâl giderilmelidir. Artık her meslek sahibine mesleklerinin
mahiyetine seza bir hayat sunulmalıdır. Vahşi ve şeytani kapitalizmi tüm
genetik kodlarıyla idrak ettiğimiz zaman ne demek istediğimizde anlaşılacaktır.
Soygunla ve sömürüyle servet teraküm etmiş, kasaları artı değerle lebalep
dolmuş, elde ettikleri varlıklarla ekonomik yönden iyice genişlemiş, tabir
caizse adeta mülkiyet obezi olmuş olan ve tüm bunları da toplum üzerinde
hegomanya kurmak için kullanan bu zümrelerle mücadeleyi insan olmanın önkoşulu
olarak görür Kutsal Yasa. Bizlerin hayatlarımız çalınmıştır ve hayatlarımızı
bizlerden çalanlarla mücadele etmeye ve çalınan hayatlarımızı geri kazanmaya
cesaret etmeliyiz. Bilakis şeytani kapitalist düzenin köleleri, kulları,
köpekleri olarak yaşamaktan kurtulamayız ve yaşamak nedir bilmeden geberir
gideriz.
İNSAN DENİLEN ŞEYTAN...10...
Özgür DENİZ - 22.02.2022
YORUMLAR
Yorumunuzu ekleyin.
İ. Hakkı Cengiz
22.02.2022 - 19:53
"Mülkiyet obezi" çok hoş! Müsadenle bu harika buluşa "kasa obezi" tamlamasını eklemek istiyorum. Evet, bu vahşi düzen korkunç... Lâkin kime anlatacaksın? Kim anlayacak? Herkes sıranın, kasaya/sofraya oturma sırasının kendisine gelmesini bekliyor! Kalemine sağlık kardeşim. Selâmlar...
Özgür DENİZ
23.02.2022 - 06:27
inanmamız gereken sadece bu faşist kapitalist şeytani kapitalist düzenin güçlü ama beyinsiz pezevenk efendilerinin çarkalarının paramparça olması gerektiğidir, gerisi kendiliğinden gelir, ama söylemle değil eylemle inanılmalıdır buna yoksa yapılacak bir şey olmaz çalınan hayatlara. devrime inanmak gerek önce kendi benliğinde, kendi benliğinde inanmadığın devrime gücün olmaz çünkü sonra. bu yüzden önce inanacaksın sonra eyleyeceksin. yoksa bu korkun düzende sürünerek yaşamak kaderin olacak ama bu kaderi kendin çizmiş olacaksın, gidipte suçlu aramayacaksın. devrim düşmanlarıyla yol almayacak insan, sonra yaşamı çalındı mı ağlamayacak insan. DERİN SAYGILAR SELAMLAR SAYGIDEĞER PAŞAM KALBEN BİLMUKABELE İNŞAALLAH.