İNSAN DENİLEN ŞEYTAN...21...

Özgür DENİZ - 06.03.2022

Şeytan, onurlu insandan hazzetmez, insanı daima onursuzca yaşamaya sevk eder, zira onursuz insanı kolayca oltasına takacağını bilir ama onurlu insanın yanına bile yaklaşamaz. Çünkü onurlu insan şeytanın kirli tezgâhlarına pabuç bırakmaz, neyin ne olduğunu, çarkın nasıl döndüğünü çok iyi görür, çendan görmek mücadelesi verir. Çünkü onurlu insan zorbalığa geçit vermez, zorbalığa yeltenene meşru savunma hakkını hatırlatır. Zira onurlu insan hürriyetinden ne vazgeçebilir ne de taviz verebilir, o özgürlüğünün yani insanca yaşamanın pazarlığını yapmaz. Mesela; Tanrı bile Peygamberine dedi ki; sen bir zorba değilsin, sadece uyarıcısın. İşte bu sebeple Peygamberin yapmadığını kimsenin yapmaya hakkı ve haddi yoktur, olamaz, oluyorsa karşılığını misliyle görmeyi de kabul etmek, o karşılığı gördüğünde de susmak zorundadır, bilakis daha ağır bedelleri ödemek zorundadır. Onur; hak ettiğin şeye sahip çıkmaktır, verilmeyen hakkını istemektir, hak ettiğini almak için icap ediyorsa başkaldırmaktır. Onur konuşup konuşupta sonrasında susmak, yapmamak değildir. Konuştuğun minvalde hareket etmektir. Mesela; bir şeyden şikâyet edip, şikâyet edipte, şikâyet ettiğin şeyi saf dışı bırakma imkânı eline geçtiğinde geri durup yeniden o şikâyet ettiğin şeyin kalıcı olması için hiçbir şey yapmamak onursuzluktur. Onur lafla kazanılan bir rütbe değildir, eylemler getirir ve takar o rütbeyi hak edene. Bir eline güneşi diğer eline ayı verseler de hakkın olandan vazgeçmemektir. Tüm dünyayı önüne serseler de boyun eğmemektir. Ve her varlığın onuru, doğuşuyla kendisine bahşedilmiş ulvi bir armağandır yani başkalarınca lütfedilmiş bir şey değildir. İşte bu yüzden onur için savaşılmalıdır, savaşmak zorundasın. Varlık sahasında var olan her varlığı bir yere kadar kıstırır, pıstırır, susturursunuz, bir yerden sonra pençelerini mutlaka gösterir, şayet göstermiyorsa artık onurundan eser kalmamıştır ve ona istediğinizi yapabilirsiniz. İsterseniz bir kediyi kaçacak yer bırakmayıncaya dek kıstırın bakalım ne oluyor? Tırnaklarını çıkarır ve paramparça eder sizi. Buyurun denemesi bedava. Bir insanın varlığının mutlak ispatı; onun başkaldırmasıdır. Çünkü başkaldırmayan insan başsızdır, onun başı hayvanlar gibi eğilmiştir ve bir daha kalkamaz, kalkmayan başında varlık sahasında varlığından bahsedilemez. Ötesi onursuzluğun dibidir. Çünkü başkaldırmayan insan yok hükmündedir, yaptığı her şey hükümsüzdür, artık o mutlak olarak köledir, başkaldırmakta kölelere yasaktır sadece. Yapsa da yapmış olmak için yaptığından dikkat etmeye değmez, zaten tesir de etmez, binaenaleyh önemsenmez. Her varlık, kendisinin de bir parçası olduğu ekosisteme matuf tehditlere başkaldırmasıyla varlığını ilan eder. Doğallığı bozan, doğal olanı yok eden her şeyin düşmanıdır onurlu insan. Şeytan, bugüne kadar, insandan çala çala, eksilte eksilte, güzel olan her şeyi yaka yaka bugüne gelmiştir. Şeytan derken hep söylediğimiz gibi bizatihi şeytanı içinde taşıyan insanın kendisidir tüm bunları yapan. Şeytan her insanı bir odun kütüğü olarak algılar ve onu yakmaya her an hazırdır ve düşmanlarını ateşinde yanacak kıvama getirmek için iştigal eder bitevi. Burada suç şeytandan sadır olan ateşin değildir, kendini o ateşe atanın ve o ateşte yanmak için çırpınanındır. Bugün handiyse yekpare insanlık yanmak için çırpınmaktadır, adeta ateşin içine atmaktadır kendini. Her çalınanla, eksilenle, yakılanla, insanın insanlığı yok olmuştur. İnsana dair ne varsa, insani olan ne varsa hepsini yok ettikten sonra şeytanda yok olacaktır ama her şeyi yok etmeden de pes etmeyecektir. Çünkü vazifesi budur. Ya insanın vazifesi nedir, ne olmalıdır! Daha şerefini koruyamayan ve şerefsizliğe dümen kırmış insan hangi vazifesini yaptı ki de onurunu koruma vazifesini ifa edebilecek? Maalesef şimdiki zamanın insanından insanlığa bir gram fayda gelmemiştir, gelmez, gelmeyecektir. Ya yeni insan tipi doğacaktır ya da insanlığın yok oluşu kaçınılmazdır!

 

EKSTRA:

 

Niye çekiniyoruz, niye geri duruyoruz, oysa mutlu olmalıyız, memnun olmalıyız, gururla ve onurla söylemeliyiz. Bu ülkeyi İslamcısıyla, Milliyetçisiyle, yerlisiyle, millisiyle sağcılar yönetiyorlar. İslamcı ve Milliyetçi olmaktan gurur duyanlar, bunu her ortamda dile getirenler niye böylesi bir gerçekten kopuklar, oysa büyük bir zevkle, hazla, övgüyle söylemeliler, imtina edecek bir şey yok ki. Hem de mutlak egemen olarak, mutlak iktidar olarak varlar, etkinler, hâkimler, egemenler. Yani tek bir İslamcı, Milliyetçi çıkıp söyleyebilir mi bu ülkeyi İslamcıların ve Milliyetçilerin yönetmediğini? Bundan onur duyulması lazım oysa, söylemekten imtina etmek yerine kıvançla söylemek lazım, ne güzel işte bu ülkeyi İslamcılar, Milliyetçiler yönetiyorlar diye. Hayır, yani böylesi bir gerçeği niye saklayalım ki? Şu an bu ülkeyi İslamcılar ve Milliyetçiler konsorsiyumu yönetmiyor mu, ikisi de mutlak etkin ve egemen olarak, ikisi de uçan kuştan bilgi sahibi olarak, ikisi de ülkenin tüm hücrelerine hâkim olarak. Bu inkârı imkânsız bir gerçekken nasıl inkâr edilebilecek ve hem niçin inkâr edilecek, mutlu olalım, sevinelim, gurur duyalım yani. Tepeden tırnağa her şeye, her yere hâkimler, mutlak belirleyiciler hayatın her boyutunda. Bunun böyle olduğunu da çocuğundan yaşlısına herkes bilmelidir, bilmelerinde sakınca yoktur, hatta bilmek zorundadır ve bu mutlak egemen olunan, uçan kuştan haberdar olunan devr-i iktidarı asla ve kata unutmamalıdırlar, hafızalarından asla ve kata silmemelidirler. Öyle ya bir gün gelip gururla anlatabilmeliler. Hem yirmi yıldır hatta yirmi iki yıldır yönetiyorlar, ne güzel değil mi, bir nesil böyle büyüdü, bunu inkâr etmek yerine kabullenmek gerekir dahası nesilden nesile aktarmak gerekir hem de övüne övüne, gururla, kıvançla yapılan her şeyi küçücük bir nokta bırakmamacasına anlatmak gerekir. Bunu bilmemezlikten gelmek yerine bilakis bilmek ve bununla gurur duymak gerekir öyle değil mi? Hatta Milliyetçilerin daha etkin ve egemen oldukları bile söylenebilir hatta ve hatta söylenebilir değil, kesinlikle öyledir. Ne var bunda kötü bir şey mi ki? Ama inkâr edilse bile, herkesin ama herkesin bunun böyle olduğunu, inkâr edilemeyecek kadar böyle olduğunu, mutlak kesinlikte ve netlikte böyle olduğunu bilmesi gerekir. İnkâr edilse bile inanmamanın mallık olacağı bilinerek inanmak gerekir. Çünkü ben mal değilim, gözlerim görüyor, aklım çalışıyor, kalbim hissediyor. Şeksiz ve şüphesiz olarak, mutlak gerçeklik olarak, inkârı imkânsız bir olgu olarak bu böyledir, gerisi yalandır, hikâyedir. Utanılacak bir şey yoktur. Bu yüzden bu ülkeyi yirmi iki yıldır İslamcıların ve Milliyetçilerin konsorsiyumu yönetmiştir, tabi Milliyetçilerin daha etkin oldukları halde. Bunu kimse benden unutmamı bekleyemez ve isteyemez. Unutmam, unutturmam, unutturamam. Niye güzel şeyler unutulsun ki, öyle değil mi ya? Özellikle siz sevgili gençler! Hafızalarınızın en dip derinliklerine kazıyın bu saf, berrak, net, mutlak, muhakkak gerçeği, gerçekliği ve hiçbir zaman unutmayın, unutturmayın.

Tarih: 06.03.2022 Okunma: 279

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?