Bir çıkış yolu var…

Hüseyin ŞİNASİ - 11.03.2022

                                        

2019 yılı sonlarında Çin’de ortaya çıkan ve gelişmiş veya gelişmemiş pek çok ülkeye yayılıp milyonlarca kişiye bulaşan, yüz binlerce ölümüne kişinin ölüm nedeni olan, ekonomik, sosyal ve kültürel yıkımlara neden olan korona (covid-19) salgını, artık gündemden düşmeye başladı.

Hastalığın etkisinin azalmaya başlamasıyla, birçok ülke salgın nedeniyle aldığı yasak ve kısıtlamaları kaldırıyor. Bu gelişmelere paralel olarak ülkemizde de HES uygulaması ve açık alanlarda maske zorunluluğu kalkmış bulunuyor. Elbette maskeyi kullanmak takmak, kullanmak isteyenler için bir engel yok.

Sağlık Bakanlığı tarafından açıklanan verilere, göre vaka sayılarında ve hastaneye yatış oranlarında ciddi düşüşler yaşanıyor. Sağlık Bakanlığı çevreleri ve doktorlar bu olumlu gelişmeyi, hastalığın evrimleşmesi ve etkisinin azalmasına ve aşılama çalışmalarına bağlıyorlar.

Korona salgını nedeniyle bütün dünya ülkeleri ve insanlık, çok zor ve ağır bir dönemden geçti. Bu zor dönemin sıkıntı ve sancıları bitmiş değil. Belki de geride bıraktığı yıkımlar, daha uzun bir süre devam edecek. Hastalığın yaygın olduğu dönemlerde milyonlarca insan evlerine kapandı, dört duvar arasına sıkışıp kaldı. Zorunlu olarak dışarı çıktığında fazla kimseyle görüşmedi, bir araya gelmedi. Geleneksel aile ve toplum yapısı değişti. Sosyal hayat durma noktasına geldi. Ekonominin çarkları dönmez oldu. Fabrikalar üretim yapamadı, ürettiğini satamadı, işyerleri kapandı, çalışanlar işsiz kaldı. Çoğu kişi, akşam evine ekmek götüremedi.

Bu zor ve ağır süreçte, ne zaman yasaklar kalkmaya, kısıtlamalar gevşemeye başlamışsa, salgının yeni bir sürümü ile karşılaştık. İnsanlar ve devlet kurumları gerçekten ne yapacağını şaşırdı. Salgının birinci, ikinci, üçüncü, dördüncü dalgaları geldi. Hastaneler dolup taştı. Cenazeler özel ekipler tarafından kaldırıldı.

 Diğer ülkelerde olduğu gibi ülkemizde de koronaya ilişkin bazı yasak ve kısıtlamaların kalkmasının ne gibi etkileri olacağını şimdiden kestirmek zor. Ancak halk, yaşamakta olduğu ekonomik kriz, fiyat artışları ve hayat pahalılığı nedeniyle covid tehlikesini çoktan unutmuş görünüyor.

Daha önce yayımlanan yazılarımızda ifade ettiğimiz gibi, ülkemizde zaten bir ekonomik bunalım, hayat pahalılığı ve kontrol edilemez fiyat artışları vardı. Salgın hastalık dönemi bunalımı iyice derinleştirdi. Çok uzun yıllar öncesine uzanan yanlış ekonomik politikalar nedeniyle borç-faiz-kur kısır döngüsü, korkunç bir kara deliğe dönüşmüş bulunuyor. Aslında ülkemizde yaşanmakta olan bunalımın nedeni, üretim-tüketim dengesinin kurulamaması, eldeki kaynakların doğru kullanılamamasıdır. Ekonominin en basit kurallarının bile hiçe sayılmasıdır. Bu durum çoğu geri kalmış veya gelişmekte olan bir ülkelerin yazgısıdır. Çıkmaya çalıştıkça, dibe doğru battığımız üçkâğıt politikasıdır. Kısacası yenidünya düzeninin, küreselleşmenin kurduğu tuzaklardır.

Osmanlıyı 1853’lerden itibaren aldığı tefecilerden aldığı dış borçlar ve faizleri batırdı. Birinci dünya savaşı Osmanlının tasfiyesiydi. İkinci dünya savaşı, bir tarafında Rusya, öbür tarafında ABD’nin olduğu yenidünya düzeni ve yeni sömürge şeklinin dayatılmasıdır.

Ülkemiz ikinci dünya savaşına girmemiş olmasına rağmen, süper güçlerin paylaşımında ABD’nin ve batının yörüngesine bırakılmıştır. Liberalist, kapitalist sistemin etki alanına girmiş, onların belirlediği politikaya göre hareket edilmiş, çıkan yasalar onlara uygun olmuştur. Milli eğitim politikası böyledir, ulaşım politikası böyledir, adalet hukuk, sağlık, gıda, tarım ve hayvancılık politikaları, hatta milli güvenlik politikaları bile ABD’nin, Batının, NATO’nun, AB’nin isteklerine uygun olması için çalışılmıştır.

Hâlbuki milli güvenlik, savunma, sağlık, gıda, ulaşım ve haberleşme, bir ülkenin egemenliği, bağımsızlığı ile yakından ilgili konulardır. Bu alanların kim olursa olsun dışa açılması, yabancılara satışı tehlikelidir. Elbette bir ülkeye yabancı sermaye gelmeli, yatırım yapmalı, Ama halkın milli güvenliğini, sağlığını, yiyeceği içeceği, ulaşım haberleşme gibi stratejik alanlar devletin elinde ve milli olmalıdır.

Evet, ne yazık ki, sıkıntı ve sorun büyük. Peki, çözüm nedir? İşte asıl cevaplandırılması gereken soru budur. Geçen yazımızda ifade ettiğimiz gibi, ülkemizin ve insanlarımızın enerjisini, gücünü ve kaynaklarını en verimli şekilde kullanarak her alanda daha çok üretimdir. Bir kere daha tekrarlayalım çıkış yolu; şirketleşerek, kooperatifleşerek, birleşerek, planlı, programlı çalışarak, teknolojiyi kullanarak, kaliteli daha çok mal ve hizmet üretimidir. Sonra üretilen bu mal ve hizmetlerin en iyi şekilde pazarlanması, dağıtımıdır ve ticaretidir. Elde edilen kazancın adil bölüşümüdür. İnsanlarımızın, ülkenin gelişmişliğinden, milli gelirinden yararlanmasıdır.

Hoşça ve sağlıcakla kalın.

 

Tarih: 11.03.2022 Okunma: 289

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?