Biz bir şeyi
söylerken bir yere kadar söyleyebiliyoruz maalesef. Lanet dünyanın böyle bir
açmazı vardır ne hazindir ki, dünya döneli beri böyledir bu. Hiçbir zaman,
gerçeği olduğu gibi söyleyemiyorsun. Söylediğin zaman hayatın zindan oluyor. Sanki
gerçeğin söylenmemesi üzerine bir dünya kurgulanmış ve sanki yaratılmış tüm
şeyler yalanla varlıklarını muhafaza edebilirlermiş gibi bir manzara var.
Mesela; politikacılar niçin saf gerçekleri söyleyemezler? Niye böyledir, niçin
böyledir, nasıl böyle olmaktadır, bu tenakuzu bir türlü çözemedim gitti,
çözmeye çalıştıkça farklı boyutlara götürdü bu iştigal beni. Götürüldüğüm yerin
doğru olup olmadığını da bilemedim ama bir gün bileceğim ve haykıracağım
mutlaka. Zira karşımızda yekpare insanlığı muhasara altına almış bulunan ve
gözetim altında tutan küresel faşist kapitalist emperyalizmin şeytaniyet düzeni
vardır ve o düzendir ki, tüm topraklarda mutilerini ve muteber elemanlarını
beslemektedir ve de iyi beslemektedir. Onlara her boyutta müzahir olmaktan geri
durmamaktadır. Çünkü bitevi besinini almaktadır, tabi babasını besleyen çocukta
mütemadiyen büyür ve güçlenir, eşyanın tabiatına mugayir bir durum yoktur
burada. Çocuklar babalarını besliyorlar, babaları da onları koruyup kolluyor. Binaenaleyh,
kıskaç amansızdır. Böylesi bir zamanda, öylesi bir düzene karşı isyan başlatmak
kabil değildir, ilk aşamada çok ciddi bir bilinçlenme süreci, akabinde de sıkı
bir toparlanma süreci icap etmektedir. Meyve olgunlaşmadan düşerse yenmez,
olgunlaştığında beklemekte meyveyi çürütür, tam zamanında düşürmek icap eder
meyveyi ki, tadı, tuzu yerinde olsun ve fayda sağlasın. Savaşmanın da
yöntemleri vardır, alık ve bön olursanız daha baştan kaybedersiniz. Öyleyse
Donkişot’luk yapmanın âlemi yoktur. Akıl boşuna değildir değil mi? Bu yüzden
geri de kalan karanlık yerleri yahut ileride bekleyen karanlık noktaları
kendimiz çözmek zorundayız. Bunu başarmak zorundayız ve istersek başarabiliriz.
Umursamazsak, lakayt davranırsak, elbette yapacağımız bir şey yoktur ve hayvan
gibi yaşamaktan başka da kaçarımız yoktur. Aklımızı kullanarak, analitik ve
senkronize düşünme yöntemleri temelinde düşünerek çözümleme yapmamız iktiza
etmektedir. Bu yüzden mütemadiyen okumak ve düşünmek zorundayız. Okumadığımız
ve düşünmediğimiz tek bir an olmamalıdır. Günde on dakika okumak ve düşünmek
bile kifayet eder. Kendimizi başıboş bırakmamalıyız. Olguların ne olduklarını,
olayların gelişim süreçlerini çok iyi analiz etmeliyiz. Hangi olgu nasıl
olaylaşmaktadır, gerçekte nasıl olaylaşması icap etmektedir, ne tür bir netice
vermesi iktiza ederken, nasıl bir netice vermektedir ve tüm bu durumlar nasıl
hâsıl olmaktadır çok iyi tetkik, tahkik ve analiz etmeliyiz. Önce kendimizi,
sonra karşımızdakileri, sonra da onların arkasındakileri çok iyi tanımalıyız,
bu konuda ihmalkârlık yapamayız. Zira bu ihmalkârlığın bedelini canımızla
ödemek gibi bir olasılık durmaktadır kaşımızda. Hiçbir şekilde ve hiçbir
kimseden imtina etmeden ve dahi korkmadan aklımıza gelen tüm soruları sormalıyız,
hem de her konuda, her olguyla ve olayla ilgili olarak, her bir insantekini de
içine alan sorular sormalıyız fasılasız olarak. Zira tek bir kişi bile
sorgulanamaz değildir, eğer aksi yönde düşünürsek zaten baştan kaybetmişiz
demektir. Çünkü her sorulan soru mutlaka bir cevap isteyecektir, biz de o
cevabı bulmak için mutlaka düşünmek ve araştırmak zorunda kalacağızdır, bunu
yapmakta bizi uyandıracaktır, hiç olmasa uyanışın kapılarını aralayacaktır,
işte o vakit kazanan biz olacağızdır. Çendan kendi kendimize sormalı ve
beynimizin içinde hesaplaşmalıyız muayyen bir zaman dilimi içinde de olsa, tek
bir kimseyi hiçbir tarafa koymadan acımasızca sorgulamalıyız. Yani
sorgulamamızın önünde hiçbir handikap oluşmasına fırsat vermemeliyiz. Dini ve
milliyeti de bir kenarda bırakmalıyız sorgulama yaparken. Herkesi insan kimliği
ile sorgulamalıyız. Yani sorgulama yaparken dinine, milliyetine değil,
eylemlerine bakmalıyız ve acımasızca sorgulamalıyız. Dışımızdan sorgulama
yapamıyorsak, içimizden mutlaka sorgulama yapmayı başarabilmeliyiz. Hayat bazen
dışarıya aktarıma müsaade etmez, istesekte etmez, öyleyse kendi içimizde
başarabilmeliyiz bazı şeyleri. Elbette tüm bunlar sonucunda ortaya koymamız
gereken hareketimizi de ortaya koymaktan imtina etmemeliyiz, bilakis tüm
çabamız berhava olur. Mesela; bir kötülüğü gördüğümüz zaman işte bu kötülüktür
diyemeyiz belki dışımıza matuf amma velâkin kendi içimizde onun kötülük
olduğunu bilir ve ona kin duyar, isyan ederiz, ta ki bu kini ve isyanı dışa
aktarabilme imkânını ele geçirinceye dek ve o imkân da mutlaka birgün elimize
geçecektir. Çünkü mevzubahis olan kendi hayatımızdır. Şeytan önce insanın
aklını dumura uğratır, çünkü aklını kullanmasını asla istemez, zira akıl
devreye girerse kendisinin devreden çıkacağını çok iyi bilir. Bu yüzden mutlaka
akıl diyoruz mutlaka. Aklın ve bilmin ışığında ama vicdanımızın kontrolünde
yolumuzu bulmalıyız. Çünkü akıl bizim ışığımızdır ve karanlığın perdesini ancak
onu kullanarak yırtmamız kabildir. Unutmayalım ki, kurtarıcımız da yine
kendimiziz, başkası değil ve olmayacak. Çünkü kurtarıcı bekleyen için her daim
hazırda bir kurtarıcı bulundurulur ve beklenti doruğa çıktığı vakit, çıkar
gelir apansız ve sizi kurtarır!!! Peygamberin, kızına; kızım Seni Ben de
kurtaramam dediği bir âlem de, maalesef kurtarıcılar sizi mutlaka
kurtaracaklarını söylerler. Velakin onların asıl kurtarmak istedikleri şey çok
ayandır ama biz onun ne olduğunuz bilmeyiz, çünkü bilmek derdinde değilizdir,
zira bizim aptalca dertlerimiz vardır. Ne yapıp edip, kendi aklınızı kullanmayı
öğrenmelisiniz. Çünkü kendi aklınızı kullanmadıkça, akıllarını kullananlarca
aldatılacak, sömürülecek ve ezileceksiniz. İnsan olmayı başarın, gerisi mutlaka
spontane gelecektir. İnsan olmak ise kimlikle değil, vicdanla alakalıdır.
Kimlik sizi iyi bir insan yapmaz ama sağlam bir vicdandan iyi bir insan doğar! İnsan
olun ve aklınızı kullanın, bilime inanın, gerisine karışmayın… Ve tabi okuyun,
düşünün, sorun, sorgulayın, hem de amansızca ve hiçbir sınır tanımadan.
EKSTRA:
https://www.korkusuz.com.tr/goebbels.html
Bu adam
kadar Ortadoğu Tarihi, Batı Tarihi bilmediğim hatta bu dünyaların insanlarını
bilmediğim için yorum yapamıyorum, sadece tecrübeyi çözümlemeye gayret ediyorum.
Nihayetinde tecrübe en büyük öğretmendir demiş Peyami Safa.
Yorumsuz.
Yorumsuz.
https://www.korkusuz.com.tr/o-kadar-guzel-sozler-ki.html
Karışık bir yazı, bir acayip yazı.
Biz
görmedik, sizler göreceksiniz mutlaka çocuklar, yalansız dolansız, sömürüsüz,
sınıfsız, sınırsız bir dünyayı. Hatta sizler kuracaksınız o dünyayı mutlaka.
Yarın sizlerin ellerinizde şekillenecek inanın buna, inanın bana.
Ne var bunda şimdi? Ne yani şimdi bana yolculuk yaptıracam
diye gidip pisipisine metrobüs mü alsın yani? Benim param bu ya, boşu boşuna mı
harcasın yani?
Ben olsam bu haberi her nefes alışımda hatırlarım. Asla ve
kata unutmam. Abi İslamcıların bir bildiği mutlaka vardır derim, Milliyetçiler
ülkelerini sever derim. Özledikleri dünyanın ne de güzel olduğunu düşünürüm.
Yanlış anlaşılmasın, SAĞLIKLI YAŞAM adına söylüyorum.
Ben olsam bu haberi her nefes alışımda hatırlarım. Abicim ne
var bunda? Adamların özledikleri dünyanın neresi kötü? Her şeyi kendimiz
yapacaz işte. SAĞLIKLI YAŞAMAK için her şey. Bence İslamcıların,
Milliyetçilerin, Yerli ve Milli olanların düşledikleri dünya gerçekten çok
güzel.
Ben olsam bu haberi her nefes alışımda hatırlarım. Abicim ne
var bunda? Adamların özledikleri dünyanın neresi kötü? Her şeyi kendimiz
yapacaz işte. SAĞLIKLI YAŞAMAK için her şey. Bence İslamcıların,
Milliyetçilerin, Yerli ve Milli olanların düşledikleri dünya gerçekten çok
güzel.