İnsan hayatı
öyle bir kerteye geldi dayandı ki, insanlar midelerini doldurup ayakta
kalmaktan başka hiçbir şey düşünemez oldular. Okumak, düşünmek mi, o da ne,
mideden zaman mı var ki de böylesi kutsal eylemlere tevessül edebilsin? Yahut
haykıramayacağı, haykırınca cehennemden cehennem beğeneceği için niçin okusun?
Zaten okuyan ve düşünen için hayat cehennemden başka bir şey değil, böylesi bir
eylemin neticesi alevli ateşler, kör zindanlar, çelikten kelepçeler oluyor.
Çünkü okuyan ve düşünen illaki soracak ve sorgulayacaktır, peki böylesi bir
faşist kapitalist dünyada hangi soruyu sorabilecek cesaretin olacak ve kimi
sorgulayabileceksin? Buyur yapabilirsen yap. Bir parça yapabilecekler
yapamıyorsa, sen ben asla yapamayız. Ama her taraftan da okuyun nidaları duyuluyor,
okumanın gerekliliğinden söz ediliyor yani büyük bir sahtekârlık örneği
karşımızda duruyor. Kitap yasaklı meyve, okumak lanet olası bir eylem, düşünmek
zindanları gösteren bir ok, hadi buyur göster kendini cesaretin varsa. Yaşamaya
geldiği dünyada midesine bağımlı hale getiriliyor sistemli, bilinçli ve
denetimli bir şekilde insanlar. Midesinden bağımlı olsun ki, beyin işlevini
kaybetsin, beyin işlevini kaybetsin ki, düşünemesin, sorular üretemesin,
sorgulamaya tevessül edemesin, böyle yapamasın ki, birileri domuz gibi yaşamaya
devam etsin. Midesini düşünüp dursun ki, lanet olası faşist kapitalizme kul ve
köle olsun. İnsanın bu duruma düşmesi ya da düşürülmesi utanç vericidir. Ama
ilk utanç duyacak olan da insanın kendisidir, tabi utanacak yüzü varsa, öyle ya
utanacak yüzü olsaydı utanmaya mahal kalmadan utanmayacak şekilde yaşardı. Bugün
insanlar dünya nimetlerinden o kadar mahrumdur ki, o nimetlerde gözü kalmıştır
yahut orada takılı halde bırakılmıştır gözleri. Maalesef yaşamdan bir gram zevk
alamamaktadırlar, yaşamak sevinci daima kursaklarında kalmaktadır. Bu acziyetin
ve acının ne demek olduğunu hissetmek gerekir anlayabilmek için yahut anlamak
gerekir hissedebilmek için. Haddizatında insanlar bu halde getirildiler, planlı
ve kasıtlı bir şekilde, taammüden. Ama yoksulluğu ganimet saydı cahil
insançocukları ve koşuşup kapışmaya çalıştılar, daha da yoksullaşmak için
birbirleriyle yarıştılar. Bilakis onları midelerine bağımlı kılmazsanız,
kendinize de bağımlı kılamazsınız. Çünkü gözü nimetlerde takılı kalan insanlara
her şeyi yaptırmak kabildir. Önüne bir tas yemek koydun mu insanlığını satın
alırsın. Öyle hale gelmedi mi, getirilmedi mi insanlar? İnsan midesini düşünür
mü? Elbette ki düşünür, düşünmelidir ama aklı midesinde olmamalıdır, bunu
kendisi de istemez ama buna mecbur bırakılmıştır. Çünkü aç insanın her şeyi
midesidir, başka hiçbir şeyi yoktur ve başka da düşünebileceği hiçbir olgu
olamaz. Çünkü ekmeğine el konulmuştur ve dilim dilim sunulmaktadır, üstelikte
bir dilim bin bedel ödetilerek sunulmaktadır. Hakikatte hak ettiği bir şey için
böylesi acınası bir duruma düşürülmesi kahpecedir ama zaten şeytanların tıyneti
de kahpelikle örülmüştür. Böyle olunca da bu minvalde düşünmesi gayet
normaldir. Düşünce melekelerini kaybettikleri için zaten düşünüyormuş gibi
olmaları da artık hiçbir anlam ifade etmemektedir. Bu çok acı ve hazin, keza
vahim bir haldir insanlık adına. Çünkü aklı midesinde olan insanın, midesini
doldurup doyurmaktan başka bir şey düşünemez hale gelmesi, insanı bu derekeye
düşürmek isteyenlerin ekmeğine yağ sürmektedir. Şeytanların tam da istedikleri
bir durumdur bu durum, insan için. İnsanın düşmesi, şeytanların kalkması
demektir. İnsan düşünemediği zaman düşer; bu kaderdir. Şeytan ise fasılasız
düşünme seansları yapmaktadır, çünkü her an bir oyun kurması iktiza etmektedir
karşısında bulunan yegâne düşmanı için. İnsan uyurken o her an uyanıktır. Akıl
insandadır ama şeytan çalmıştır aklını kendisinden. Zira insanın elinde neyi
var neyi yok hepsini almak içindir kavgası ve o kavgasının kurallarına sadıktır
ama insan için aynı şeyi söylememiz muhaldir. Zira o sahip olduklarına sahip
çıkmak adına kılını bile kıpırdatmamaktadır, zaten herhangi bir kuralı yoktur,
varsa da tanımamaktadır. İnsan da ahmaktır, zalimdir, cahildir hatta alçaktır.
Bilakis başka türlüsü olamazdı, kimse kendisine bile isteye zulmeder mi? Ama
oyunu kuralına göre oynamazsanız mutlaka kaybedersiniz, kazansanız da kaybedersiniz.
İnsan ise bu dünyada hiçbir şeyi anlayamayacak kadar cahildir. Kendini bile
anlayamayacak kadar. Öyleyse böylesi bir yaşama mahkûm olması ve her türlü
pisliğe maruz kalması kendi elleriyle hak ettiği bir şeydir ve o vakit bize
sükût gerektir.
EKSTRA:
https://www.youtube.com/watch?v=ZI15FH3Oleg
İster
hepsini dinleyin isterseniz son iki saatini. Sadece izleyin, dinleyin.
Savunduğum için, katıldığım için, sevdiğim için koymuyorum buraya bu linki.
Sadece izleyin, dinleyin, düşünün, hissedin, anlayın diye koyuyorum. Takdir,
tercih sizindir. Katılmanız için ya da reddetmeniz için de koymuyorum. Seversiniz
ya da sevmezsiniz hiç önemli değildir, önemli olan düşüncelerdir. Zaten bir şey
söylenenlere de bir şey söyleyenlere de karşı kenarda durarak ve nesnel olarak
bunları söylüyorum. Değerlendirme yaparken, eyleme bakarken kimseden taraf
olmam, bağımsız olmam gerekir. Çünkü hayat kendi hayatımdır ve hayatım söz konusu
olunca her şey teferruattır. Hiçbir zaman mezhebe, milliyete, dine bakarak
karar vermeyin. Eylemi alın koyun önünüze, ölçün, biçin, tartın, kıyas yapın,
senkronize bakın ve öylece nokta koyun. Vicdan terazisi tartıyı en güzel
şekilde yapacak, yargıyı en isabetli olarak verecektir. Benim için bu dünyada
sadece Tanrı’dır önemli olan ve vicdan, Tanrı’nın içimizde ki sesidir.